Ben Geldim Gidiyorum (Yön. Metin Akdemir, 2011)
Ben seslerimle geliyorum, size sesleniyorum, ben geldim ve gidiyorum. Görüntülerinden çok sesleriyle izlediğimiz Metin Akdemir yapımı bir kısa film. Bu seslerin bir tonunda; İstanbul’da yaşayanların artık duymamaya başladığı, makinalara kayıtlı otomatik ritimler varken, diğer tonu ise sokak satıcılarının bir anlamda sattıkları ürün adına besteledikleri, kendileri ve düzenli olarak geçtikleri sokaklarla özdeşleşmiş olan ritimlere ait. Sesleri izliyor olmanın zevki ve güzelliği sadece, o sokaktaki eğlenceli tınılar olmasından gelmiyor. Uyandırdığı başka türlü bir his; filmde duyurulan seslerin bir başka hali kendi yaşadığımız sokakta da var, duyduğumuzun farkına varmıyoruz. Çoğunlukla “her şey yolunda, rutininde işliyor galiba” dedirtiyor içten içe. Bazen de duyduğumuz oluyor, uykudan uyandırıyor, sinirlendiriyor. Bunların hepsi evimizi yaşadığımız sokağa ait kılıyor, bağlıyor. Güneşin kendini gösterdiği günlerde evin belirli yerlerini belirli zaman dilimlerinde aydınlatması gibi tanıdık hissettiriyor sokaktan geçen sesler.
Öte yandan, her ne kadar İstanbul, içinde yaşayana hep aynı görünse de zaman ilerlerken film tekrar izlendiğinde aralardan nostalji parçaları sızıyor. Bir sahnede, balık tutan insanların arkasında İstanbul’un kültür başkenti seçildiği yıla, 2010’a ait afişe denk geliyoruz. O zamandan bu yana çok yıl farkı olmasa da günlük hayattaki ufak değişimler beliriyor zihnimizde. Şehir gürültüyle işliyor ama otobüsler farklı, Akbiller ses değiştirmiş, biz önemsememişiz.
Le Ballon Rouge (Yön. Albert Lamorisse, 1956)
Çocukluk bir büyünün etkisi altında olmak gibi, bir an gelecek ve o etki yitip gidecek. Bu büyünün kaynağını görmek çok zor değil aslında; çocukken kavrayamadığımız şeyleri kendi mantığımıza uyduruyor, arzularımıza göre inanıyoruz. Le Ballon Rouge (1956) da çocukluk büyüsünü masumiyetle karıp sunan bir kısa film.
Şehrin silik sokaklarında kıpkırmızı ve uçarı edasıyla gidip kendine arkadaş buluyor kırmızı balon. Ya da şöyle kurulabilir; yürürken zihninde dünyalar kuran küçük çocuk kendine kırmızı balondan arkadaş yaratıyor. Alıyor onu okula götürüyor, penceresinin dibinden ayırmıyor, yağmurdan ve mahallenin diğer çocuklarından koruyor. Öyle gerçek bir hayal ki bu; balon, gökyüzüne karışırken ardında arkadaşını yalnız bırakmıyor. Bu sefer çocuğun elinden o tutuyor, sarıp sarmalıyor balonlarla onu, yanında götürüyor gittiği yere.
Şura Aydın