Nazi Almanyası’nda, 38-44 yılları arasında ırkçı ve ayrımcı politikaların genel toplumsal düzeyde ve aynı zamanda Yahudi toplumu içerisinde normalleştirilebilmesi için faşist yönetimin bir oryantasyon ihtiyacı açığa çıkar. Bu ihtiyacı gidermek üzere Yahudiler arasında nüfuzu fazla olan kimseler “Yahudi Büyükleri” olarak belirlenir ve bu kimseler aslında Nazi politikalarını aklayan, işlerliğini sağlayan bir sistemin maşası haline gelirler. Her ne kadar iktidarın bu süreçte yaptığı her şeyde işbirlikçi olsalar da, Nazilerin kanlı elleri onların da yakasına yapışacaktır. Yalnızca biri hariç…
Le Dernier des Injustes’ın yönetmeni Claude Lanzmann, soykırım ve savaşın ardından Yahudi Büyükleri’nden hayatta kalan tek kişi olan Benjamin Murmelstein’a ulaşır. 1975 yılında Murmelstein’la yaptığı video-röportajları daha önceki belgeseli Shoah’a aktarmamış olan Lanzmann bir şekilde vicdana gelmiş olacak ki (yıllar sonra) 2012’de bu kayıtları bir belgesel dahilinde toplumsal belleğe kazandırmayı amaçlamış. Belgeseli de video-röportajlarla beraber, Murmelstein’ın büyüğü olduğu Theresienstadt gettosunu yeniden ziyaret görüntüleri, metin seslendirmeleri ve katledilen Yahudiler’den kalan ve toplama kampları izleri taşıyan resimlerle beslemiş.
Murmelstein, kendisinin o dönemde bir çeşit arabuluculuk gibi görünen fakat esasen faşizmin eli olmaktan başka bir şey olmayan tavırlarını şöyle izah ediyor: “Yaşananlar çok zordu evet. Fakat şöyle düşünün, bir operasyon esnasında doktor hastanın durumuna oturup ağlamaya başlarsa ne olur? Hasta ölür.” Gelecekte ne olacağını hiç düşünmediğini sadece o anı kurtarmaya çalıştığını belirtse de yüzlerce, binlerce kişinin ölüm kamplarında katledilmesinde, bu çarkın dönmesinde payı olduğu için bir rolü olduğunu gözden kaçırıyor. Ölmemek yahut ölümü geciktirmek için hikayeyi devam ettirmek zorunda kalan Şehrazad’a benzetiyor kendini Murmelstein. Fakat durum bu kadar masumane izah edilebilir mi?
Anıtların geçmişi hatırlamamızı sağladığı kadar onu sakladığını da belirtiyor Paul Connerton, Modernite Nasıl Unutturur adlı kitabında. Buradan hareketle aslında belgeselin ya da belgeciliğin de buna benzer bir duruma sebebiyet verdiği aklıma geldi filmi izlerken. Öyle ki yönetmen Lanzmann’ın açığa çıkardığı bu video kayıtlarında aslında Murmelstein’ın yaşını başını almış “tonton” bir ihtiyar gibi karşılanması sanki onu geçmişinden azade kılıyor gibi. Ayrıca bu haliyle açığa çıkan kayıtlar da “gerçek” vicdani değerlerin üstünü örtüyor. Filmin kapanışında yönetmen ve Murmelstein bir yolda beraber yürürken görünüyor. Bilhassa bu noktada yönetmen, Murmelstein’ın sırtını sıvazlayarak aslında onu esirgeyen bir tavır sergiliyor. Bu görüntü karşısında hissettiğim öfkeyle beraber zihnimi kıymık kıymık eden şeyse şu oluyor: Bir kimsenin ihtiyarlayarak ölüme yaklaşmış olması, onu geçmişinde yaptığı “kötü” şeylerden azade kılar mı?