“Nora’yı ara. Hayatımı kurtardı” yardım butonundan hallice olan bu repliğin ardından açılış sekansında karşımıza çıkar Marriage Story’’nin (2019) boşanma avukatlarından biri: Nora Fanshaw. Evliliğini bitirme eşiğine gelmiş olan filmin başkahramanı soluğu onun yanında almıştır ve sahnenin geri kalanında Nicole bir terapiste içine dökermişçesine tüm hikâyesini anlatmaya başlar. Nora gibi ben de Nicole’u dinlemeye, onun bakış açısıyla evliliklerinin nasıl bir çıkmaza girdiğini ve bu girdapta ne yorgunlukların, kırgınlıkların saklandığını anlamaya çalıştım. İzleyicinin görüş alanına giren kutu, belki bu sahne için birçok kişiye göre Nicole ve onun penceresinden uzatmaları oynanan evliliğidir.
Seyirci daha filmin başından Nicole ve Charlie’nin ilişkilerine bu denli konsantre olmuşken, bu sahnede ikincil bir karakter zihnimizde ne kadar yer edebilirdi? Ama sahnenin açılış kısmıyla masasının kenarından ofisinin oturma bölümüne doğru Nora’nın umursamaz yürüyüşü, koltuğuna rahatça oturuşu ve devamında özgüveni ve şefkatiyle harmanladığı vücut dili, benim merak duygumu kabartmayı başardı.
Bazı karakterler vardır filmin tam ortasında parlarlar; bazı karakterler ise yanıp sönüp, kaybolup tekrar ortaya çıkan ışıklar gibidir. Ortaya çıktığı zaman da iz bırakan o minik ışıklar tam da bu yüzden en iyi yardımcı oyuncu ödülüyle değer bulur. Hikâyeye ilgimizi canlı tutmayı başaran ve senaryodaki dinamizmin en önemli parçası olan Nora Fanshaw’a hayat vererek bu ödülü sonuna kadar hak edenlerden biridir, Laura Dern.
Nora Fanshaw, keşfedilmeye açık bir karakterdir. Gündelik devam eden sohbeti bir anda bölüp yavaşça, ciddi ve yumuşak bir tonla “Nasılsın?” derken tam da Nicole’un gözlerinin içine bakan bu boşanma avukatı, daha sonra topuklu ayakkabılarını çıkarıp karşısında ağlayan kadının yanına iyice yerleşecektir. Burada parlayacaktır o küçük ışık işte. Bu sahnede bir parça olsun izleyiciye Nora Fanshaw karakterini tanımak için fırsat doğmuştur. Bu zamana kadar kimileri için iş hayatında başarılı, dominant, sosyal yaşamı olan, bakımlı şehirli kadın imajının tüm parçalarını tamamlayan bir “tipleme”dir ama onun da bir evlilik hikâyesi vardır. Bu film, onun hikâyesini anlatmadığı için Nora’nın kendi yolculuğunda yaşadığı her şey bir bilinmez olarak kalır; fakat film boyunca karakteri takip eden her seyirci boşlukları onun yerine doldurabilir. Başarısız bir evlilikten ona kalan bir çocuğa sıkı sıkıya bağlı, eski kocasından “narsist bir sanatçı” olarak bahseden ve şu an Malibu’da mükemmel bir sevgiliye sahip Nora hakkında bildiklerimiz bunlardan ibarettir. Nora işine âşık bir avukat olsa da önceliği çocuklarıdır. Nicole’e “Çocuklarımla geçirdiğim zamanların dışında bana istediğin zaman ulaşabilirsin.” diyerek çocuklarını hayatında birinci sıraya koyduğunu gösterir. Zaten sahnenin açılışında “Biraz pespaye görünüyorum. Çocuğumun okul etkinliğinden geliyorum da…” derken daha başından “Çocuk da yaparım, kariyer de…” sloganının öncüleri “Wonder Woman”lardan biriyle karşı karşıya olduğumuzu anlarız. Beyaz, sade ve şık bir bluz, üzerine beline oturan renkli bir ceket, yüksek bel dar pantolon ve ceketiyle uyumlu renkte kırmızı topuklu ayakkabılarla karşımızda arzı endam eden Nora’nın kendisi için “pespaye” kelimesini kullanması onun biraz memnuniyetsiz biraz mükemmeliyetçi kişiliği hakkında da bilgi verir. Giyimi konusunda gösterdiği titizliğin işinde de hakim olacağını tahmin etmek zor değildir. Öte yandan, film boyunca Nora’nın kullandığı dar kesim elbiseler de onu karakteriyle bütünleşmiş detaylardır. Kahramanımızın fiziksel duruşu, onun zevk dünyası ve kişiliğine dair bir ipucudur.
Nora için bilgilerin peşine düşme ve davayı kazanmak için alacağı aksiyonları planlama sırası gelmiştir; seyirci için de Nicole’un hayal kırıklıklarını ve birikmişliklerini öğrenme vaktidir. Sahnenin sonunda duygusal yoğunluğun artmasıyla Nicole ve Nora’nın birbirine sarılması ise tek başına birçok filmin en kalbe dokunan sahnesi olabilir. İki kadının birbirlerine laf sokma yarışına girmeden dostane sohbet etmesi, sinema tarihi boyunca çok az karşımıza çıkan sahnelerden birisidir. Birbirlerinin acılarından mutlu olmamaları, aksine acıyı paylaşmaları ve nihayet birbirlerine menfaatsiz, karşılıksız ve entrikasız sarılmalarını beyazperde de nadiren izleriz. Nora Fanshaw, Hollywood’da görmeye alışık olmadığımız ama bir o kadar da görmek istediğimiz bir pozu daha yeni tanıştığı müvekkiliyle verir. Bu içten kucaklaşmanın hatırına bile karakterin yaratıcısı Noah Baumbach’a ve Nora’yı ete kemiğe büründüren Laura Dern’e içimden teşekkür ettim.
Filmin ortasında tekrar karşımıza çıkar Nora. Sahnenin girişi yine onun repliğiyle açılır. Dinamizmi ve gücü temsil eden kırmızı renkli, vücudunu saran dar kesim elbisesiyle kahramanımız, bu sefer zırhını kuşanmış, bütün silahlarını yanında hazır etmiş bir şekilde teker teker savunma araçlarını sıralıyordur. Yine kendinden emindir, istediği şeyi almaya tam anlamıyla yoğunlaşmıştır ve karşıdan gelecek her atağa yönelik geliştirdiği karşılıklar vardır. Mimikleri, ses tonu ve vücut diliyle mekânın tek hakimi olduğu mesajını vermekte ve bir komutan edasında savaşını yönetmektedir. Los Angeles savunması New York’u alt edecek gibi görünmektedir. Charlie’ye karşı nezaketini koruyarak onu günlük sıradan sohbetlere çekmeye çalışan Nora’nın rahat tavırları avukatın iş yapma tarzını da seyirciye göstermektedir. Nora, Charlie’nin harika bir yönetmen olduğunu kabul ederek onu takdir eder ama sandalyesini geriye itip, gözlerini Charlie’ye dikerek “Yani sen bir şey isteyince bu anlaşma oluyor, ancak Nicole bir şey isteyince bu konuşma mı oluyor?” sorusunu sormadan da edemez.
Mahkemede kendinden emin bir hâlde her şeyin kolayca halledileceğini düşünen Nora’yı bir sürpriz beklemektedir. En az kendisi kadar dişli bir avukat olan Jay Marotta Charlie’nin yanındadır. Nora’nın daha sağlam bir kalkana ihtiyacı vardır. Zira karşı taraftan da kritik noktalara atışlar gelecektir. Nora’nın deyişiyle iş “sokak dövüşü”ne dönüşecektir. Tabii Nora’nın bu sürprize karşı devreye sokmayı düşündüğü B planı mevcuttur. İşinin kurdu, sosyal ilişkileri güçlü, kibar ve politik kahramanımız dava öncesi yine meslektaşıyla hoş bir sohbet eder. Onun için gerçekten de sosyal ve iş yaşamı arasında müthiş bir denge vardır. Aynı meslektaşıyla dava sırasında hararetli bir kavganın içine giren kahramanımız, karşı taraf söz hakkı aldığında yay gibi gerilir; hissettiği baskı ve stresi üzerinden atarcasına transparan detaylı, pudra elbisesinin üzerinden ceketini çıkarır. Zaman zaman saçlarıyla, yüzüyle oynar, söylenir ve sinirlenir. Doğal olarak bu öfkeyi çok iyi bir şekilde kontrol etmeyi öğrenmiş olan Nora söz hakkı sırası kendine geldiğinde bütün kozlarını tek tek sıralar. Karşılıklı kışkırtmaların zirveye ulaştığı dakikalarda içindeki heyecanı hissederiz ama o sakin ve profesyoneldir. Burada gerginlik hâlâ kendini hissettirir ancak özgüveni daha baskın olduğu bir gerçektir. Çünkü Nora söylediği her şeye gerçekten inanmaktadır. Ona göre; “Charlie’nin dehası evlilik sırasında elde edilmiş bir kazançtır. Bu yüzden alacağı bursun yarısı Nicole’e ait olmalıdır.”
Nora Fanshaw için hem final hem de en güzel o sahne gelmiştir. İki buçuk dakika boyunca Nicole’u yakın çekim izleriz. Sanki bu sürede onu hayat düzeni hakkında sorguya çeken seyircidir, bir dolu gözdür, toplumdur. Bir annenin zaaflarını öğrenmek için onu karşımıza almış, kollarımızı kavuşturmuş ve onu tenkit etmeye hazırız derken, birden bilgiç yargıç koltuğumuzdan kaldırır bizi Nora. Hüküm giydirmeye hazırlandığımız, karşımızda oturup kendini açıklama mecburiyetinde hisseden, omuz çekim, kurban Nicole yerine; kahverengi elbisesiyle boy çekim Nora vardır. Kameranın ölçeği ve açısı değişmiştir, seyircinin kafasında da bir şeyler değişecektir. Çünkü Nora da aynı bizim gibidir. Her ne kadar iyi eğitim almış, kariyerinde büyük başarılara ulaşmış, kimileri ne der diye düşünmeden evliliğine son vermiş ve sevgilisiyle hayatının tadını çıkaran özgür, modern, bakımlı ve şehirli bir kadın olsa da o da bu dünya düzenini içerisindedir ve o da bazı hatalara düşecektir. Nora da toplumun geri kalanı gibi çocuğuna bağıran, argo konuşan ve şarap içen bir anneyi hoş karşılamaz ama kusurlu bir baba toplumda kabul görülür. Bu durum Nora’nın ikonik tiradı iyi baba kavramının otuz yıl öncesine dayandığını, babaların tarihten bu yana sessiz, ilgisiz, varlığı yokluğu bir olan bireyler olarak algılandığını anlatmasıyla devam eder. Gerçekten de “iyi anne kavramı” yoktur. Çünkü zaten bir anne iyi olmak zorundadır. Onun zayıf yönleri de eksiklikleri de büyük otoritelerce kınanmaya hazırdır. Nora’nın ebeveyn kavramına bakışımızı anlatan hem özeleştiri hem de isyan niteliği taşıyan tiradı her cümlesiyle muhteşemliğinin dozunu arttırır. Mükemmel anne ideası tarihten ve dinden gelmiş, kutsal bakire Meryem örneğiyle bu beklenti yüzyıllardır bu figürden beslenmiştir. Anne Meryem çocuğunun cesedini taşırken Baba Tanrı ortalıkta yoktur. Nerede olduğunu sormak kimsenin aklına gelmez. Çünkü Nora’nın da dediği gibi, “Baba ne olursa olsun annenin kıstası hep yukarıda olmalıdır.“
“Nora’yı ara. Hayatımı kurtardı” repliğinin ardından seyir serüvenimize dâhil olan işine sadık Avukat Nora karakteri filmin Oscar’da temsilini de kurtardı. Akademi’den tek ödülünü en iyi yardımcı kadın oyuncu ünvanıyla Laura Dern’in performansıyla kazanan Marriage Story’den hafızalara kazınanlar herkes için farklıdır ama böylesine sivrilen, hırslı, sorgulayan, başkaldıran ve seyirciye de ayna tutan bir avukat olmadan film eksik kalırdı.
Öznur Durukan
İzlemeye değere benziyor. Listeme aldım bile.