Peter Falk’e özlemle…
John Cassavetes’in başyapıtlarından biri olan A Woman Under Influence (1974)‘ta Peter Falk ve Gena Rowlands Los Angeles’ta yaşayan alt-orta sınıftan bir çifti canlandırırlar. Nick Longhetti (Falk) oldukça yoğun çalışan bir inşaat işçisi, eşi Mabel (Rowlands) ise kendini evine ve üç çocuğuna adamış bir kadındır.
Filmin başlangıcında Nick ve Mabel’ın başbaşa bir akşam geçirmeyi planlamakta olduklarını görürüz. Fakat beklenmedik bir şekilde Nick’in gece boyunca çalışması gerekince bu plan gerçekleşemez. Mabel bu yeni gelişmeden habersiz üç çocuğunu anneanneleriyle kalmak üzere evden göndermektedir. Tam bu sırada Mabel’ın davranışlarında bir tuhaflık sezmeye başlarız. Aşırı heyecanlı, çok hareketli, biraz asabi, önceden kestirilemez, kısaca tekinsiz bir karakter çizer Mabel göründüğü ilk sahnede. Gerçekten de öyledir.
Ailesini çok sevmesinin, onlar için her şeyi yapabilecek olmasının yanısıra bu sevgisini, ilgisini, düşkünlüğünü göstermenin farklı yollarını seçmekte, sosyal standartlara aykırı, aklına geldiği gibi davranmakta ve kendine güvensizliği ile öne çıkmaktadır. Nick’in çalışma arkadaşlarına göre ise Mabel “delidir”. Ancak bunu ironik bir şekilde “arkadaşlardan” hiçbiri söylemezken, Nick durumu inkar ederek aslında kendi düşüncelerini ortaya koyar: Mabel “normal” değildir.
Mabel normal değildir, ve fakat çocukları, kocası, kocasının iş arkadaşları, kocasının ailesi, kendi annesi ve babası, doktoru, Nick’e kızdığı gece eve aldığı Carson, partiye çocuklarını getiren komşu, hepsi son derece normal insanlardır. O kadar normaldirler ki, ev ortamındaki bir yemekte aryalar söyleyebilir, çocuklarına bira içirip onları sarhoş edebilir, doktorun üzerine histerik çığlıklar atarak saldırabilir, eşlerini tokatlayabilir, birbirlerinin hayatlarına fütursuzca müdahale etmeye yeltenebilir, insanları yaftalayabilir, kısacası her şeyi yapabilirler. Normaldirler çünkü.
Peki nedir normal? Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğüne göre anlamı şu şekildedir:
Normal -(Fr)- 1. Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum. 2. mat. Bir eğrinin bir teğetine değme noktasından çizilen dikme. 3. sf. Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun.
Psikolojik açıdan baktığımız zamansa bu kelimenin bir tanımı yoktur. Normal belirsizdir. Farksızlığı, değişimsizliği, teslim olmayı barındırır bünyesinde. Normalin tanımı, normal ve anormal kavramlarının ayrımı, çoğu zaman değerlendirmeyi yapan kişinin bakış açısının yansımasıdır. Normal, yeknesaklıktan ileri gidemez. O halde bu filmde normal olan ya da anormal olan kimdir?
Bana göre bu filmde “anormal” olan yegane şey Gena Rowlands’ın oyunculuğudur. Canlandırılması imkansıza yakın bir karakteri, abartılı bir karakteri, abartısız ve estetik bir şekilde, izleyiciyi sıkmadan, boğmadan, kendinden uzaklaştırmadan bu kadar ustaca canlandırması kolay rastlanacak bir hadise değildir fikrimce. En İyi Kadın Oyuncu Oscarına bu filmle aday gösterilen Rowlands, “yakışıklı altın heykelciği” kucaklayamamış olsa da, çizdiği Mabel Longhetti karakteriyle izleyiciyi hayretin doruklarında dolaştırır kısaca.
Ve Mabel fark ettirmeden hepimize sorular sorar. Modern toplumu sorar. Ekonomik durumu sorar. Kadın-erkek ilişkilerini, aile ilişkilerini, ailenin rolünü sorar. Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, çevremizdekileri neye göre değerlendirdiğimizi sorar. Yatırıldığı akıl hastanesinden sağlıklı bir şekilde dönüp, ailesini yeniden sarıp sarmalamasını bekleyen izleyiciye ise der ki: “Sakın teslim olmayın! Siz hayatta farklı olmak için varsınız…”
Peki ama bu kadın neyin etkisi altındadır?
Ayrıca nedir bu normal yahu?