27. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 9 – 16 Mayıs 2024 tarihleri arasında Ankara’da sinemaseverlerle bulușuyor. Yazarlarımızdan Ahmet Sert, festival sanat direktörü Dilek Metin Sert ile Uçan Süpürge Vakfı’nın misyonu, festivalin yolculuğu ve bu yılın festival programı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Sizi tanımayanlar için, kimdir “Uçan Süpürge Vakfı”? Ne yapar?
Uçan Süpürge, 97 yılında kadın sivil toplum örgütleri arasındaki iletişimi kurma ve güçlendirme gayesi ile yola çıktı. Bugüne kadar Türkiye’nin pek çok ilinde pek çok çalışmaya imza attı. Bunlar içerisinde; “Köprüler Kuruyoruz”, “Kadın Muhabirler Ağı””, Kadınların ve Kız Çocuklarının Adalete Erişimi”, “Kader Değil Karar” gibi projeler bulunmaktadır. Bunların dışında Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Elele” adında üç yıllık bir projenin de ortaklarından biriydi ve bu proje Şubat 2024’te tamamlandı. Şu anda da yine bir kültür sanat projesi olan ve yine Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Sanatla” projesinin yürütücü ortağı olarak çalışmalarına devam ediyor.
Türkiye’nin ilk ve tek kadın filmleri festivali olarak yola çıkmak nasıl süregeldi? Festivalin ortaya çıkışından ve ilerleme sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden yola çıkarak hayata geçirdiği çalışmalar içerisinde, eril bir sektör olan sinema alanında da kadınların görünmeyen emeğini görünür kılmak amacıyla Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali olarak festival çalışmalarımızı başlattık. O günden bu yana büyük emeklerle hayata geçirdiğimiz festivalimizde pek çok kadın yönetmenin filmlerini izleyici ile buluşturduk. Ankara merkezli olduğumuz için başta kentimiz tarafından ve elbette tüm ülke tarafından beklenen bir festival hâline geldik. Yirmi yedi yıldır sürdürdüğümüz festivalimizin her geçen yıl gençlerle buluşma oranı da arttı.
Bana kalırsa festivalin Ankara’ya mahsus oluşu da oldukça mühim. Ben de uzun yıllar Ankara’da yaşadım. Sanıyorum ki festival bu yıl Kavaklıdere Sineması’nda düzenleniyor. Ankara’nın getirdiği şehirlilik ve sinema kültürü ile kendinizi bağdaştırıyor musunuz?
Elbette, Ankara kültür sanat etkinliklerini yakından takip eden ve oldukça güçlü bir entelijansiyası olan bir kentti. Bu çerçevede kapısı sokağa açılan pek çok sinemaya da sahipti. Ancak zaman içerisinde gerek kentsel dönüşüm gerek finansal zorluklar sebebiyle ayakta kalmakta güçlük çeken sinemalar birer birer kapandı. Oysa Kavaklıdere Sineması hâlâ hafızalarda yerini koruyan kent belleği açısından oldukça kıymetli bir mekân idi. Yıllardır kapalı olmasına karşın hayalimiz hep tekrar açılması yönündeydi ve nihayet bu yıl tekrar festivalimizi eskiden Kavaklıdere Sineması olan, şimdi Kült Kavaklıdere olarak varlığını sürdüren mekânda gerçekleştirebilecek olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Festival bu yıl yirmi yedinci kez düzenleniyor. Yıllar boyu nice oyuncu, yönetmen ve sinema emekçisine ev sahipliği yaptı. Bağımsız bir kuruluş olarak bu festivali bir örnek mahiyetinde ayakta tutabilmiş olmanız hakikaten takdire şayan. Bu süreçte sıfırdan bir film festivali düzenlemeye dair neler öğrendiniz? Ne gibi zorluk ve engellerle karşılaştınız?
Her aşaması pek çok zorluğu da beraberinde getiren bir iş festival yapmak. Üstelik bir de toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine mücadele eden bir sivil toplum örgütüyseniz. Bu anlamda destek bulmak ya da var olan diğer festivaller gibi rahat bütçelerle hareket etmek bizler için oldukça zor. Ancak pek çok genç gönüllümüzün olması bize her yıl biraz daha umut ve festivali sürdürmemiz için güç veren bir durum. Her alanda olduğu gibi festivalin tarihine de dayanışma ruhunun ayakta tuttuğu bir mücadele diyebiliriz. Gönüllülerimiz kadar Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Belediyesi ve Avrupa Birliği Delegasyonu’nun desteği de bizler için çok kıymetli.
Biraz da bu yılın festivali ile alakalı konuşmak isterim. Şu ana kadar bu festival ile Ankara’da ilk gösterimini yapacak ve üç ayrı kategoride bulunan sekiz adet film açıklandı. Bize bu kategorilerin temasından bahseder misiniz? Sanıyorum ki bir film festivalinin kişiliğini belirleyen hususlardan biri de bu. Bu bağlamda seçkileri nasıl ve neye göre düzenlediniz?
Bölüm başlıklarımız Benim Bedenim, Pembesiz Mavisiz, Küçük Kadınlar, Oyun Bozanlar ve Her Biri Ayrı Renk ki bu bölümde yer alan filmler FIPRESCI jürisi için yarışma filmlerinin yer aldığı bir bölüm. Programcımız Fatma Edemen’in titiz çalışması ve festival ekibimiz ile birlikte yoğun bir hazırlık süreci geçirdik. Fatma’nın uluslararası festivallerden dünya sorunlarını ve kadınların bunları yaşama, deneyimleme anlatılarının yer aldığı filmlere öncelik verdik. Ekip olarak yaptığımız toplantılarla birlikte filmleri konularına göre bu başlıklar altında topladık.
Son yılların yükselen yıldızı Mati Diop’un Dahomey’inden (2024) tutun Aslı Özge imzalı Faruk’a (2024); ilk gösterimini Berlinale’de yapan İran yapımı My Favourite Cake (2024) ile İtalyan yönetmen Alice Rohrwacher’in yeni filmi La Chimera’ya (2023) uzanan, kimi dünya çapında festivallerle rahatlıkla rekabete girebilecek bir film programınız var. Benim merak ettiğim, festival olarak hiç adı sanı duyulmamış yönetmen ve oyunculara da bir platform olma ve onların filmlerini de yüksek kalite yapımlarla birlikte perdeye taşıma misyonunuzun olup olmadığı. Bağımsız sinemacılar için bu festival bir kendilerini gösterme fırsatı doğuruyor mu?
Evet elbette, hatta onlardan biri Hollanda yapımı olan Milk (2023) ve Özlem Çıngırlar’ın Kayıtsız (2024) filmi. Amacımız sadece ülkemizde değil tüm dünya sineması içinde kadınların sinema alanındaki görünmeyen emeğini görünür kılmak olduğu için bağımsız sinemacıların üretimleri de festivalimiz için oldukça kıymetli. İstiyoruz ki kadın sinemacı sayısı artsın ve filmlerini izleyiciler ile buluşturabilecekleri daha fazla mecralar yaratılsın.
Son olarak, fazla da detay vermeden, izleyiciyi bu seneki festivalde ne gibi sürprizler bekliyor?
Festivalimizin her yıl bir teması oluyor. Geçen yıl “Daha Fazlası Daha Azı Değil” dedik. Çünkü kadınların her alanda yaşadığı eşitsizliklerin artması ve kazanılmış haklarının sorgulanması, kaybedilmesi noktasında haklarımızdan vazgeçmiyoruz daha fazlasını istiyoruz, daha azı ile yetinmeyeceğiz dedik. Hatta bu sene ilkesel olarak 30. yaşımıza kadar bu temayı kullanmaya karar verdik. Alt temamız ise İranlı şair ve yönetmen Füruğ Ferruhzad’dan esinle “Sen Uçuşu Hatırla”! Burada vurgulamak istediğimiz yılgınlığa, umutsuzluğa kapılmadan geçmişte yürütülen mücadeleleri hatırlayarak geleceği birlikte kurgulayabilmek. Dayanışmanın gücünü unutmamak. Bu çerçevede Füruğ’dan esinlendiğimiz bu dize ile Füruğ’un kısa bir belgeseli olan Ev Karadır (1962) filmini izleyiciler ile buluşturacağız. Sonrasında yaşamı ve sanatı üzerine bir söyleşi gerçekleştireceğiz.
Ayrıca izleyicilerimizi Türkiye prömiyerini ilk defa Ankara’da yapacak olan filmlerle buluşturacağız. Maydegol (2024), Mamifera (2024) ve I’m Not Everything I Want To Be (2024) onlardan biri. Yabancı konuklarımız da olacak ve film sonrasında onlarla söyleşiler yapacağız. Bu sene bir de sektörde yer alan kadın sinemacılar ile sorunları tartışacağımız ve çözüm üretmeye çalışacağımız bir çalıştay da gerçekleştireceğiz.
Daha önce de belirttiğim gibi, mücadelenizi ve yolculuğunuzu büyük bir ilgi ve hayranlıkla takip ediyorum. Umuyorum ki daha nicelerine umut ve ilham kaynağı olmaya devam edersiniz.
Çok teşekkür ederiz, bizler de umuyoruz ki festivalimizi daha uzun yıllar gerçekleştirebiliriz ve kadın sinemacılar tarafından üretilen filmleri izleyicilerimiz ile buluşturabiliriz.