2) C’etait un rendez-vous (Claude Lelouch, 1976)
“Aslında, fiziksel deneyim olarak hareketin kendisi de bir karışımdır: Bir yanda, hareketli cisim tarafından katedilen, sonsuzca bölünebilir sayısal bir çokluk oluşturan, gerçek ya da olanaklı bütün parçaları edimsel olan ve yalnızca derece bakımından farklılaşan uzay vardır; diğer yanda ise başkalaşma olan, niteliksel virtüel çokluk olan saf hareket, tıpkı adımlarla bölünen, ama her bölündüğünde doğasını da değiştiren Akhilleus’un koşusu gibi.” (3)
Gilles Deleuze, sinemadaki gerçekliğin ancak bir imge olabileceğini belirtir. Sinema, gerçekliği yeniden üretmeye çalışan bir simülasyon makinesidir ve izleyicinin gördüğü, yaratılan gerçekliğin ancak bir yansıması olabilir. Deleuze’ün adını verdiği Hareket-imge’de gerçeklik, dış dünyaya bağımlı, peşpeşe gelen şimdilerden oluşur. Parçalar bir bütün içinde anlamlanır ve bu parçaların bütünü anlamdırmak ve pekiştirmekten başka bir işlevi de yoktur. Oluşturulan eşikler, eşikler arasındaki aralıklar bütüne ulaşmak ve bütünü anlamlandırmak içindir. Claude Lelouch’un 9 dakikalık kısa filmi C’etait un rendez-vous , belki de Hareket-imge’nin sinemadaki en saf yansımasıdır. 9 dakika boyunca izleyici, sevgilisiyle buluşmaya giden bir adamın yolculuğuna tanık olur. Bu yolculuk aynı zamanda izleyici için bir Paris turudur. 9 dakika boyunca sokaklar, binalar, insanlar ve arabalar izleyicinin önünden sürekli akıp gider. Fakat bu yolculuk, yalnızca sevgiliye ulaşmak içindir.