Obezite sorunlarından dolayı Mc Donald’s ile karşı karşıya gelen iki genç kızın, bu sorunun Mc Donald’s ürünleri ile ilintili olduğunu ispat edememeleri sonucu davayı kaybetmeleri, yönetmenin bu filmi çekme kararı almasına vesile olur. İnsanı, insan yapan özelliklerinden soyutlayıp sadece tüketici kategorisine indirgeyerek ahlaki ve fiziki yönden manipule etme gücüne sahip kapitalist ekonomi içinde küreselleşmenin sembolü olan Mc Donald’s’ı hedef alan Spurlock, “fast-food sağlığa zararlıdır” teorisini kanıtlamak için retorik ifadelerin dışına çıkar ve gönüllü bir kobay olur, 30 gün boyunca üç öğün Mc Donald’s menüsünde satılmayan hiçbir şey yemez ve kasiyerlerin soracakları her “büyük seçim ister misiniz?” sorusuna evet yanıtını verdiği bir diyete başlar. Diyet öncesinde doktor kontrolleriyle son derece sağlıklı olduğu tescillenen Spurlock’ın keyifle başladığı Mc Donald’s diyeti bir ayın sonunda karaciğerde aşırı yağlanma ve büyüme, kolestrol artışı ve fazladan 13 kilo ile sonuçlanır. Milyar dolarlık reklam bütçelerinin yanı sıra ayaklarını sağlam yere basmak adına yaptıkları pazar araştırmaları ve tüm sırları saklı olarak geliştirdikleri gıda teknolojileri ile kapitalizmin gözbebeği, dünyanın en önemli endüstrisine dönüşen fast-food sanayisini kadrajına alan Morgan Spurlock, bu belgesel ile 2004 Sundance Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü kazanmış, aynı yıl Akademi Ödülleri’nde “En İyi Belgesel” kategorisinde aday gösterilmiştir.