Süreyya’yı Taşlamak, İran asıllı Fransız yazar Freidoune Sahebjam’ın 1994 yılında yayınlanan aynı isimli romanından sinemaya uyarlanmış bir gerçek yaşam öyküsüdür. İran’ın Kupayeh köyünde geçen bu öykünün başkişisi Süreyya Manutchehri, otuzlu yaşlarında, ikisi kız, ikisi erkek olmak üzere dört çocuğun annesi ve daha genç (14 yaşında) bir kadınla evlenmek istediği için kendisinden boşanmak isteyen Ali’nin karısıdır. Süreyya kendisini hem fiziksel hem de cinsel istismara maruz bırakan Ali’den boşanmak istemez. Bunun tek nedeni, çocuklarının geleceğini düşünmesidir. Çünkü, Ali’nin bu boşanmanın ardından kendisine nafaka vermeyeceğinin farkındadır. İki erkek çocuğunu kendi tarafına çeken Ali ise nafaka vermeksizin Süreyya’dan kurtulmak adına zekice (!) bir çare bulur: Zinanın recmle cezalandırıldığı bir ülkede, Süreyya’ya zina iftirası atmak. Böylece Ali’nin tehdit yoluyla kendi tarafına çektiği, iktidarın temsilcisi Molla Hasan ve Süreyya’nın karısının ölümü ardından para karşılığı ev işlerini gördüğü Haşim’in – ki Süreyya’nın zina yaptığı iddia edilen kişidir ve Ali tarafından tehdit edilerek şahit edilmiştir – yardımlarıyla Süreyya recm edilir. Bu hikaye, Süreyya’nın recminden bir gün sonra, arabası bozulduğu için Kupayeh’e uğramak zorunda kalan bir Fransız gazeteciye, Süreyya’nın akrabası olan Zehra tarafından anlatılır. Film boyunca neredeyse Süreyya’yı destekleyen tek karakter olan Zehra’nın amacı, Fransız gazeteci yoluyla bu olayı bütün dünyaya duyurmaktır…
Süreyya’yı Taşlamak üzerine kalem oynatmadan önce bir hayli düşünmek gerekiyor. Yapılması gereken ilk iş de fikir yürütmeye kalkmadan önce, filmin ilk anda yarattığı duygusal çöküntüden uzaklaşmayı beklemek oluyor. Çünkü, eminim ki vicdanı olan herkesin, dakikalarca süren recm sahnesinden sonra, adaletsizliğe karşı gözyaşı dökmese bile içi burkulacaktır. Böylelikle adalet duygusunun bir hayli sarsıldığı ve bunu yaratanlara duyulan öfkenin ayyuka çıktığı final sahnesinden sonra, duygusallık yitirilmeden kalkışılan hemen her eleştirinin akıbeti aynı olacaktır diye düşünüyorum: İslam’ın kurallarının kadınlara ölümü layık görmesi! Oysa filmden çıkarılması gereken en temel sonuç, İslam’da kadının yeri değil, cehalet içindeki insanın, insanlığın durumu olmalıdır. Fakat bu çıkarım elbette – hikayenin gerçekliğini de hesaba katarak – gözlerimizin önünnde yaşanan acı olay üzerine yapılmalıdır, bu olayın bugün de yaşanıyor olduğunu düşünerek. Rasyonel bir tavır alınması ve bu tavırla eleştirilmesi gereken yer ise, yazarın ya da yönetmenin, olayı nasıl anlatmayı tercih ettikleridir…
Filme konu olan Süreyya’nın recmi 15 Ağustos 1986’da gerçekleştirilmiştir. Yani 1979 yılında din adamı Ayetullah Ruhullah Humeyni ve onun çevresinde toplanan Mollalarca, iktidardaki Şah Rıza Pehlevi monarşisinin yıkılması ve İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasının ilk yıllarında… Bütün dünya için önemli bir kitlesel hareket olan İran Devrimi, İran halkının kaderini köklü bir biçimde değiştirmiştir. İran’da günümüzde de sürmekte olan rejimin ülkemiz gündeminden hiç düşmeyişi, İslam’a dair en küçük kıpırdanışın, “İran olacağız” söylemlerine yol açması bakımından bu ülkenin yaşadığı değişimin tüm boyutlarıyla algılanması hayli önemlidir. En azından “Humeyni’den Önce ve Sonra” temalı video çalışmalarını izlerken, Şah Pehlevi ve çevresini “modern” kıyafetler içerisinde görüp İran Devrimi’ni yalnızca “modernliğin yerini çarşafa bırakması” olarak algılayanların, bu konuda çeşitli okumalar yapmaları son derece gereklidir[1].
Şah Pehlevi’nin iktidar olduğu dönemde, ülke yönetimi Şah’ın yakın akrabaları ve dostları arasında paylaşılmış ve 1970’lerde zenginlerle fakir halk arasındaki uçurum bir hayli büyümüştür. 1970’lerin sonlarına doğru ülkedeki işsizlik ve köyden kente göç oranı giderek artmıştır. Bu dönemdeki ekonomik krizler de fakir halkın, zengin kentlilere karşı ayaklanmasını sağlayan faktörlerden biridir. Böylesi bir durumda halkın, demokrasi ve toprak vaadinde bulunan Humeyni’yi çare olarak görüp onun tarafını tutması anlaşılır bir durum olmaktadır. Humeyni, amacına ulaşmıştır. Ancak vaat ettiklerini gerçekleştirdiğini, en azından halk için Şah zamanından daha güzel günler getirdiğini söylemek mümkün değildir. Bugün İran halkı, İslam Şeriatı ile yönetilmektedir. Fakat gerek İran’da İslam’ın algılanışı gerekse Süreyya’yı Taşlamak filminin bu şeriat kurallarının uygulanışını ne denli iyi yansıttığı tartışılmalıdır…
Filmin pek çok karesinde, iktidarın sahibi Humeyni’nin posterlerine yer verilmiştir. Molla Hasan karakteri ise, Humeyni’nin kitleleri etrafında toplamak adına kullandığı, kendilerine bölgesel iktidarlar vaat ettiği kimselerden biridir. Humeyni’nin Kupayeh’teki gölgesi olarak düşünebileceğimiz Molla Hasan, çocuk tacizcisi oluşu, dul kadınlara sarkıntılık edişi, dini kendi iktidarı ve çıkarları adına kullanışı bakımından filmin hepsi birbirinden kötü olan erkek karakterlerinden yalnızca biridir. Bu bakımdan karakterin çizgilerinin oldukça sert olduğunu düşündürmektedir. Ancak yine de kötülerin kötüsü değildir Molla Hasan, o rol Ali’ye biçilmiştir. Süreyya’nın kocası olan Ali, bünyesinde tek bir insani çelişki barındırmayışıyla adeta saf kötülüğün vücut bulmuş halidir.
Muhtar İbrahim’i ise yer yer Zehra’ya karşı bir zaafı olduğunu zannederek – ki onu da İbrahim’in davranışlarından değil, Zehra’nın ağzından öğreniriz – karakter olmaya yakın buluruz. Üstelik recm cezası konusunda da kararsız olduğu anlara denk geliriz. Fakat ne Zehra’ya karşı zaafı ne de ceza konusundaki kararsızlığı, hiç bir eylemini etkilemez. Çelişkileri öylesine anlıktır ki, İbrahim de salt kötü olmaktan öteye geçemez.
Filmde, “iyi adam” olarak görebileceğimiz Müslüman olan yalnızca iki erkek karakter vardır, Haşim ve onun akıl sağlığı yerinde olmayan oğlu Muhsin. Haşim de zayıflığı, iktidarsızlığı ve okuma yazma bilmeyişiyle iyilikten öte saf bir insan olarak yansıtılmıştır. Böylelikle, Süreyya’nın recm edilmesine neden olan dört erkek, birbirinden kötü olan Ali, Molla Hasan ve İbrahim ile yarım akıllı Haşim’e kalmıştır. Bu dört erkeğin tam karşısında ise Süreyya ve Zehra bulunmaktadır ki, erkekler ne kadar kötü ise, kadınlar da o denli iyidirler. Süreyya ve onun savunucusu – akıl hocası arketipi olarak da görebileceğimiz – Zehra’nın iyi karakterler olarak aydınlık tarafta yer aldıklarını düşünürsek, bu dört erkek de karanlık tarafı oluşturmuş ve film kaba bir ak-kara çatışması üzerine oturduğuyla kalmıştır. Hatları bu denli sert olarak çizilmiş tarafların oluşturduğu bu çeşit bir çatışma, erkek egemen iktidarın İslam şeriatı ile birlikte ele alındığı böylesi bir hikayede, seyirciyi cehaletin nedenlerini sorgulamaktan çok İslam’a ve onun uygulayıcılarına karşı öfke duymaya yönlendirecektir. Bu da yıllardır Hollywood sinemasınca işlenen ‘korkunç Doğu’ temasına ters düşmeyen bir sinema anlayışı olarak yeniden karşımıza çıkan oryantalist bakışın başka bir örneğidir ki, filmin ‘iyi adam’ı olan Fransız gazetecinin, ‘kahraman’ rolünde karşımıza çıkması bunun en temel göstergesidir.
Benzer bakış açılarını Kızım Olmadan Asla, Elah Vadisi gibi ABD yapımı filmlerde de görmek mümkündür. Bu tip filmlerdeki ana olay, ABD’li ya da Avrupalı karakterin, tüm iyi niyetiyle (!) Doğu’ya gelmesi (ya kocasına duyduğu aşkı için ya da Irak’taki bir birliğe katılıp bu “korkunç yerler”e demokrasi getirmek için), burada kendisini bir çeşit belanın içinde bulması ve sonunda Doğululara gününü gösterip, olayı açıklığa kavuşturmasıdır. Film sonunda dalgalanan ABD bayrağı, birer Doğulu olan fakat bir cüzammış gibi bunu kabul etmekten çekinen bizlerin bile gözlerini doldurur, rahat bir “oh” çekeriz. Çünkü kahramanlar kurtulmuş, hak yerini bulmuştur. Süreyya’yı Taşlamak‘ta da aynı şekilde, Fransız gazetecinin, Zehra’nın sesini kaydettiği kaseti ülkesine götürecek olması eminim pek çoğumuzun içine su serpmiştir… İşte, gözyaşlarımızı sildikten sonra sorgulamamız gereken şey budur, biz kimiz, kimin tarafındayız ve bu anlatılan kimin hikayesi?
Sorulması gerekenlerden biri de neden bizim hikayemizi bize “başkaları”nın anlattığı olmalıdır. Burada, Doğu ile Batı arasında hikaye seçiminde bir ayrımcılığa ya da sahiplenmeye gittiğim düşünülmesin. Ben bu derdi, İran’lı bir yönetmenden dinlemeyi yeğlerdim. Ancak İran Sineması’nın pek çok konuda sansüre maruz kaldığını bildiğimiz için böyle bir “tabu”nun İran’lı yönetmenlerce işlenmesi elbette imkansız oluyor… Fakat “başkası” bu işe kalkıştığında, ön yargı ya da bilgisizlikten kaynaklanan ya da gerçekçi olursak tamamen kasıtlı bir ‘yanlış’ aktarım ortaya çıkabiliyor. Bunun en basit örneğini, Süreyya’yı Taşlamak filminde recmin uygulanışında görüyoruz. Burada recm cezasının uygulanışı, hikayenin dramatik yönüne yüklenilerek, gerçekliği sorgulanmaksızın yanlış bilgiler eşliğinde sunuluyor. Böylesi bir hata da, İslam ve recm konusunda bilgisiz ya da ancak yüzeysel bilgilere sahip olanlar üzerinde kışkırtıcı bir etki yaratıyor. Bu bakımdan, filmin bıraktığı duygusal etki ile Kur’an-ı Kerim’e ve İslamiyet’e ateş püskürmeden önce, recm cezası ile ilgili hiç değilse birkaç farklı okuma yapmak gerekiyor.
Öncelikle Kur’an-ı Kerim’de recm cezası yoktur. Kur’an-ı Kerim’in evlilik dışı cinsel ilişkide bulunan yani zina yapan evli ya da bekar insanlar için belirlediği nihai ceza, yüz sopa olarak açıkça belirtilmiştir[2]. Buna karşın recm cezası, Tevrat’ta yer almaktadır ve Hz. Muhammed zamanında birkaç kez uygulanmıştır. Bu sebeple, bir sünnet olarak kabul edilmiştir. Fakat recmin uygulanışında oldukça ağır şartlar belirtilmiştir ve tüm bu şartlar net bir biçimde uygun olmadıkları takdirde ceza uygulanmamıştır. O günün koşullarında bahsedilen şartların uygun olması içinse, adeta zinanın kamuya açık alanda gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Örneğin, olayın ez az dört erkek tarafından açık ve net biçimde görülmüş olması gerekmektedir. İki kişinin aynı yatakta yatıyor olmaları dahi kuralı uygulamaya sokmaya yetmemiştir. (Kaynaklarda cinsel birleşmenin net bir biçimde görülmüş olması “kılıcın kınına girdiği gibi” benzetmesiyle belirtilmiştir[3]) Buna karşın filmde, el ele görülmüş olmak, fısıldaşmak ya da gülüşmek gibi eylemler, zina gerekçesi gibi gösterilmekte ve tek bir şahit kullanılmaktadır. Gerçekteyse recmin uygulanması için zina eden kadının kocasının şahitliği dahi kabul edilmemektedir. Üstelik zina ile suçlanan kişinin, bu suçu inkar edilerek ceza uygulamasını engellediği de görülmüştür. Görüldüğü üzere, İslam Hukuku’nda recmin kabul edilmesi neredeyse imkansızdır.
Bugün recm cezası tıpkı idam cezasında olduğu gibi, hiçbir yönüyle haklı görülebilecek bir uygulama değildir. Ancak 1500 yıl önce, toplumsal düzeni sağlamak adına uygulamaya koyulan bir kuralı tartışacak kişiler de, en azından o günkü koşulları değerlendirebilecek ölçüde tarih ve din bilgisine sahip insanlar olmalıdır. Bu bakımdan Süreyya’yı Taşlamak‘ta recmin bu denli kabataslak bir uygulamaymış gibi gösterilmesinin, adaletsizliği ve insan haklarını hatırlatmaktan çok, bir çeşit korku ve öfke uyandırmaya yaradığını düşünüyorum. Böylelikle, filmin karakterleri dümdüz, bilgileri hatalı oluyor ve bu da filmi, sağlam bir sistem eleştirisinden çok, İslam’ı eleştiren ucuz bir propagandaya dönüştürüyor.
Sonuç olarak Süreyya’yı Taşlamak‘ın, özelde Doğulu kadının genelde Doğulu insanın sorunlarına yardım eli uzatma ya da bir çözüm önerisi sunma çabasında olduğunu zannetmiyorum. Daha önce de örneklerini gördüğümüz üzere, son derece yüzeysel ve oryantalist bir bakış açısıyla “Doğu’nun acınası hali”ni bir kez daha gözler önüne sermek adına yazılmış ve çekilmiş bir film olduğunu düşünüyorum. Üstelik yazarın da İran doğumlu oluşu, ne yazık ki bu gerçeği değiştirmiyor. Biz daha önce de İran’da bulunmuş ve ağlamıştık, kızını zorbaların elinden kurtarmak isteyen Betty Mahmoody için. Şimdi de Süreyya için ağlıyoruz. Ağlarız, çünkü vicdanlı insanlarız. Çünkü içimizde, kabul etmesek de, Doğulu olmanın getirdiği vicdanı taşıyoruz.
[1] Ayrıntılı bilgi iç,in bkz.: http://www.marksist.net/akin_erensoy/iran_devrimi
[2] Ayrıntılı bilgi iç,in bkz.: http://ismailhakkialtuntas.com, Doç,. Dr. Osman KAŞIKÇ,I, İSLAM HUKUKUNDA RECM CEZASI isimli makale.
Bu filmi izledim ve şöyle bir koyuya vardım filim öncelikle bu kadar tatmin edici degil ve gerçekçikilke çok uzak bir koku aldım nedenmi çunku bir koca ve bir baba çevresindeki arkdaşları dostları onu tanıtan ve tanımayan o recm edlen kadın çok iyi bir kadın oldugunu söyluyorlar madem bu kadn bu kadar iyi neden bu kadar basit bir şekilde recm edildi ve nasıl bir vijdanki kocası ve çocukları gözunun önce o vijdansızca bu şeklide mahsum oldugunu bile bile taşlancı bir insanda vijdan merhamet zırnık bile nasibini almadıysa o anda vijdanı sizlar ve o yapılan haksızlıgı kaldırmaz bu şeklide sonuçlanmaz . son olark filin sonuda gazeteci köyden çıkareken eşyalarını aldılar o kadın konuşmasını kaydettigi kaseti dinleyip sora o kaesedi parçaladı ( imam bey efendi ) sora zehra hanımın diger bir kasedi nerden kaydettide o kasedin aynısını ona verdi entersan . orası şaşırtıcı recm edilen sureyya nın aldatıgı kişi yani tamirici olan insan evladı neden ertesi gun suçunu iftarf etsin madem böyle bir durumda o halde oo kişide recm edilsin iftra etttı diye dicem ama ordaki herşey bi hıyar planlı yaplmış sorada sanki plansız yapldıgını sösteriyo köy muhtarı sanki hiç bireyden haberi yokmuş gibi yani bu film beni tatmin etmedi ve taşlar hiç oturmadı . bu konu dogur oluşu yani kadın gerçekten aldatıgı veya aldatmadıgı kafamda bir soru işareti olarak kaldı . mahsummuydu degilmiydi !!!! ??
Bana göre bu flim şeriat sistemini ve islamı tamamen karalamakta …!!! kurgu bir film bence !! oskarlık bir tarafıda yok.. Bu filmde evet gösterimde bir haksızlık var yapılan bu haksızlık yiylir yutulur cinsten degil !!!!!!!!!!!!!!!!
Gazeteci evden çıkmadan kaseti almıyor sehbanın üstüne bırakıyor parçalanan kaset o kaset değil
Yakup Bey kaset konusunu anlamamis olmaniz ilginc geldi. Ayrica tamirci olan adam tehdit edildigi icin Ali ve mollanin dediklerini yapmak zorunda kaliyor.İyi niyetli cahil ve safbiri olarak tasvir edilmis.Refleks olarak ya da pismanlikla soyluyor dikkat ederseniz.Filmde Ali sadakatsiz bir es.Cezalandiriliyor mu? Hayir.Siz zuleyhanin masum olup olmadigini anlayamamissiniz.İnanin sizin adiniza cok uzuldum.Kaldi ki kocasini aldatsa bile bu sekilde bir ceza insanlik disi.Ne dinle ne gunahla ne de baska bir sekilde aciklanamaz.Kadinlar boyle cezalara maruz kaliyor malesef ve bu gercek.Bu filmde bunu anlatiyor.Kac sahit gerek?İslamin kurallarina gore adaletli mi yargilandi?konu bu degil.islama uygunlugu degil konu. Burada seriatle yonetilen bir toplumda erkekler tarafindan organize edilerek bir kadina iftira atilmasi ve sonrasinda cezalandirilmasi anlatiliyor.İnsanlarin cehaleti ve merhametsizligi de cabasi.Daha soylenecek cok sey var.Uzeride dusunulmesi gereken bir film.Birkadin olarak cok etkileyici bir film oldugunu dusunuyorum.
Öncelikle selin hanıma teşekkür ediyorum çünkü herhalde film en doğru bu şekilde yorumlanabilirdi diye dusunuyorum. Çünkü görüyorum ki film insanlarımızı ikiye bölüyor ve bunu Sanki başka insanlar ulkeler sebep oluyor gibi geliyor sankiden ziyade boyle oldugu asikar. biliyoruz ki Türkiye’nin yüzde yüzü dinle Bütün insanlar değil Ve bu filmde oluşan vicdansizlikta Müslüman ve Müslümanlığı reddeden insanımızı çok ve çok keskin noktalara getirilmiş ve bunu yapan insanlar ve bunu yorumlayan insanlar da hep tek tarafli bir bakis acisi izliyor ve bu mevzuyu tartisirken insanlar kendilerinden gecip terbiyelerini bile asiyolar. Goruyorum ki propagandaci ulkeler amaclarina ulasiyorlar. Öncelikle belirteyim ki ne Ben bir insanın böyle öldürülmesini isterim ne de islam. İslamafobi yi bu sekilde alevlendiriyorlar. Film boyunca ağladığım gözyaşlarına boğuldum bu insanlara belalar okudum ama Altını çiziyorum İslam’a değil böylesine cehalet dolu böylesine kendi çıkarları için çaba harcamış ve böylesine insanları galeyana getirip haksızlıkları olumleri cogaltmis ve bunu yaparken agzinda tedbir alan insanlara. Bu dun iran da olsun sonraki gun madimakta olsun veya yarin benim evimde olsun alinmasi gereken ders din yoktur islam vahsidir degil cahil veya kendi hirsina kurban gitmis gozu hicbir seyi gormeyen insanlarin futursuzce yaptiklari adiliktir bizim yapmamiz bu insanlari engellemek , iste bu insanlarin yaptigi adaletsizligi onlar gibi degil daha medeni bir sekilde yargilamamiz gerekiyor. Ve bunu soylemeden gecemeyecegim ne musluman olan kardeslerim bu vahseti kabul edip dogru gorsunler ne de kendini hicbir dine bagli gormeyen kardeslerim islami kotulemek icin birilerinin ekmegine yag surmesinler. İslam bu degildir taslayarak insan oldurmek degildir zaten bu yuzden o cahil ve vicdansiz gecmis arap milletine gelmedi mi kuran i kerim. Kiz cocuklarini diri diri gomen ruhsuz ve vicdansiz insalara yardimci olsun diye gonderilmedi mi hz. Muhammed. Lutfen brz dha objektif inclyelim
bu film hayatımda izlediğim en iyi film bence bu yaşananlar gerçek bazıları hala anlayamasa da dünyada bu tarz pis insanlar oldukça bu olaylar da olmaya devam edecektir.
bazıları bu film üzerinden müslümanların taşlandığını söylüyor olabilir amaçları İslamı kötülemek de olabilir ama her insan sorumluluğunu bilip ona göre davransa herkes dürüst olsa kuranı sadece okumayıp hayatında uygulamaya çalışsa böyle sorunlar hiç bir yerde yaşanmaz.Herkes sorumluluğunu iyi bir şekilde yerine getirsin kimse yaptığı kötü işe Allah’ı alet etmesin yaptığı her kötü,pis işe Allah’ın ismini karıştıranlar yüzünden diğer insanlar İslamı yanlış tanıyor.
tabi ki bu olayların olmamasını isteriz.
Sayın hocam öncelikle yorumunuz çok fazla taraflı. Size göre insanlar bu gerçeği görmezden gelip başını kuma mı gömmeliydi ! Adeta diyorsunuz ki aman dinimiz kötülenmesinde kaç kişi haksızlığa uğrarsa uğrasın.
Öncelikle böyle bir cezanın sünnet yolu ile olduğunu sizde kabul ediyorsunuz. Peygamber efendimiz (sav) zamanında, Hz. Ömer zamanında ve tüm islam tarihi boyunca uygulanmış bir ceza şeklidir. Bunu kimse inkar edemez. Sizin eleştiriniz güya uygulanma yanlışlarından yola çıkarak tüm suçu gizleyelim eleştirisi. Yok işte 4 erkek şahit aynı anda ve kılıcın kınına girdiği gibi görecekmiş vs vs. Bu dediğinizin hiç bir tutar tarafı yok. Öyle olsa tüm islam tarihi boyunca hiç bri recm olayı olmazdı. Bu dediğiniz ancak porno filmlerde olur. normal yatan insanlarda bile göremezssiniz kılıcın kınına girdiği gibi vs. Kaldıki hiç bir insan kamuya açık alanda camdan odada seks yapmıyor.
Demek ki; bu söylediğiniz gibi olmuyor olaylar. Şimdi şahit meselesinde de mezhep farkı fraksiyon farkı vs derken 2 şahit yeterli görülebiliyor.
Nasıl ki; uluslar arası toplumun baskısı ile islam alemi köleliği kaldırmak zorunda kaldı. Umuyorum ki bu recm olayınıda kaldırmayı başarır. Üzülerek belirtmekte yarar var her şeyi batı icat edip bizim kullandığımız gibi, islamdaki rönensansıda batı icat edip islam toplumuna kabul ettirecek aynen kölelikte olduğu gibi.
SÖYLEDİĞİNİZ BİR ŞEY ÇOK ÇOK DOĞRU ! 1500 sene evvelin şartlarına göre düzenlenmiş, o zamanın arab geleneklerinden fazlası ile etkilenmiş dinimiz. Bunu bilmek çok önemli. Maalesef bunu söylemeye kimse cesaret edemiyor. İşte bu düşünce islam dünyasına rönensansı getirecek olan düşüncedir.
Bu eser İran aleyhinde bir Amerikan propaganda filmi olduğu için bakmamıştım ve bakmayı da düşünmüyorum. Aksine İranlı yönetmenlerin İran İslami yönetimini ve halkını tanıttığı İran filmlerine bakıyorum.
Selin Hanımı ve tüm yorum yazan arkadaşları tebrik ediyorum.Biz orta doğuluların gerçeklerle yüzleşememek, inkar etmek gibi bir problemi var. (Aaaa pardon doğunun kötülüğünden bahsettim)Bunun iki nedeni olabilir.Ya ortada ki tehlikelerden o kadar korkuyorsunuzdur ki “yok yaa abartıyolardır” diyerek savunma mekanizması geliştirirsiniz ya da yaşanan vahşetlere filmde ki muhtar karakteri gibi siz de ortaksınızdır.Hanımefendi yaptığının film eleştirisi olduğunu da unutmuş okura güzel bir siyasi tarih dersi de vermiş.Teşekkür ederiz kendisine.
İşin ilginç tarafı seninde apaçık Doğu düşmanlığı yapıyor olman.Kendini böyle artislik kelimelerle avutarak haklı olduğunu düşünüyorsan çok yanılıyorsun.Muhammed zamanında uygulandıysa ve Muhammed peygamber bunun hakkında önlem almadıysa(şayet evlenmeye zaman bulabiliyor 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bu İslamın suçudur ve bu apaçık şüpheyi gerektirir.Her şeye bir bahaneniz var . Kitabı okudum ve bu adam böyle yaşandığına dair daha bir sürü kanıt sunmuş.Filmi de izledim tamamen kitabın aynısı.Senin kitabı okudğunu bile düşünmüyorum.Sen ancak burada doğu düşmanlığı yapmayı bilirsin . Git sen tefsir çalış bir yerde.Zira başkalarının senin dininin ayetleri üzerinde yorum yaparak onu bi yerlere çekiştirmesi yüzünden bu hallere geldik.Buna önlem alamayan bir peygamberi bana savunamazsın.Peygamber olabilir ancak bu onun insan olduğu gerçeğini de değiştirmemelidir.Eğer hakikaten Kur an da denildiği gibi kimse kimseden üstün değilse.
Kitabını arıyorum ama bulamadım nereden bulabilirim
bu makale için size gerçekten teşekkür ederim
filmin finalinde kasetin gazeteciye ulaşması değil bu makaleyi okumak içime su serpti makalenizin başlığı dahi yetiyor aslında içime su serpilmesine ama makaleyi okumak ayrıca rahatlattı beni tebrik ve teşekkür ediyorum tekrardan.umarım bu tarz filmleri izleyen insanlar sizin gibi kaliteli yorumcuların yorumunu da merak edip okur aksi takdirde kurtarıcıyı hep garptan beklerler.