Elio Petri’nin Italya’da bürokratik çöküşü, devletteki ve makamlarındaki yozlaşmayı, hem birey hem toplum düzeyinde anlattığı filmi Investigation of a Citizen Above Suspicion (1970), yüksek rütbeli bir polis memurunun metresinin yaşadığı binaya girmeden önce yakın çekimde gösterilen “adalet” ve “bilim” sözcüklerine bakması ve neredeyse sırıtmasıyla başlar. Ennio Morricone’nin müziği ise bu hissi destekler konumdadır: hem durumla hem de seyirciyle alay eder gibi şakacı, gözümüzün önünde işlenen suça karşı da bir o kadar kayıtsızdır ki, suç işlendiği an susar. Dakikalar içinde emniyette cinayet şubesi şefi olan, Gian Maria Volonté’nin ustalıkla canlandırdığı karakter, metresini yatağında öldürecek ve hem kendi sınırlarını hem de hükümetin ve bürokrasinin sınırlarını test edecek bir deneye başlayacaktır. Sistemin ta kendisini temsil eden birisi, aynı sistem tarafından hüküm giydirilebilir mi? Suçunu kanıtlamak için kendini ifşa edecek derecede sisteme kanıt sunsa da, onu yaratan sistemin asla onun suçunu tanımayacağını ve neredeyse absürt bir aşırılıkla onu koruyacaklarını öğrenecektir.Karakter, metresini öldürdüğü gün cinayet şubesinden siyasi suçlar şubesine atanır— ki bu işlediği suçun politikliğini gözler önüne serer. Yine de, metresi Augusta Terzi’nin cinayetinin soruşturmasında yardımcı rolünü üstlenir. Cinayetten sonra bilinçli bir şekilde tonlarca kanıt bırakmıştır. Her yerde parmak izi vardır, ayakkabısının birini odada bırakmıştır ve diğer ayakkabısıyla özellikle kana basmıştır, aynı zamanda da giydiği mavi kıravatın ipliğini kadının tırnağına sarmıştır. Tüm bu kanıtlar ışığında cinayetin çözülmesi son derece kolaydır. Hatta müfettiş her yere kan bulaştırdığı için katilin tam bir aptal olduğunu söyler. Yine de, müfettiş evin her noktasında şefin parmak izini bulsa da bunu dikkat dağınıklığına yorarak hiçbir kanıt bulamadıklarını söyler. Bu inkâr o kadar yoğundur ki şefin suçunu itiraf edip götürmesi için kanıt sunduğu vatandaş bile korkusundan şefi ifşa edemez. Her şey ortadadır, fakat kimse bir şey söylemez. Şef sistemin çok önemli bir parçasıdır, o kadar kıdemli bir noktaya gelmiştir ki artık bir birey değil sadece temsil katmanlarından birisidir. Her ne kadar kişisel hayatında metresinin de sürekli söylediği gibi “çocuk” gibi olsa da gücün temsilidir. Özel hayatı ve kamuya yansıttığı kişilik tamamen farklıdır. Makamını temsil ederken dominant ve korkutucu, özel hayatında ve cinselliğinde ise güvensiz ve çocuksudur. Filmin sonunda kendisinin de kabul ettiği gibi bu “uzun bir yetkiyi elinde tutma” döneminin sonucu oluşan bir “bölünmüş kişilik”, bir “disasosiyasyon” durumu olduğu bile söylenebilir. Şef kimliği bir performanstır; fakat bu performans sistematik bir şekilde o kadar pekiştirilmiştir ki son derece gerçek ve politik sonuçlar doğurur.Siyasi şubenin şefi olarak verdiği ilk konuşmada Volonté’nin muhteşem oyunculuğu bir kez daha kendini gösterir. Neredeyse Mussolini’nin televizyonda yayınlanmış, yüksek enerjili, nefret dolu, devrim karşıtı konuşmalarının aynısıdır bu konuşma. Filmin çekildiği tarih Mussolini’nin ölümünden yıllar sonra olsa da, onun mirasını acınası bir şekilde korumaya çalışan, gelenekçi ve korumacı bir devlet yapısını görmek mümkündür. Polis şefi de tam bu temsildir. Metresine de söylediği gibi hem devlet, hem güç, hem de Tanrı’dır. Bu kavramların hepsini çatısı altında toplayan bir sistemin kendisidir. Her ne kadar gerçek kişiliği bunun tersini kanıtlıyor olsa da. Bu temsili gücü sayesinde konuşmasındaki son derece faşist söylemler faaliyet olarak da şekil bulur ve her karşıt hareket cezalandırılır. Metresini öldürerek de çocuksu güvensizliğinden, bireyselliğinden sıyrılmayı başarmış, bir temsiller silsilesi hâline gelmiştir. Kendini tekrardan ve tekrardan yaratan bir sistemde kaybolmuştur, suçunu itiraf etse, kanıdını sunsa bile, herkes ona suçsuz olduğunu söyler ve böylece deneyi tamamlanmış olur: sistemin temsili olarak, sistemin kendisi gibi o da “kuşku üstü”dür. Sorgulanması ihtimali bile devletin kendisine bir hakarettir.
Sonlara doğru şefin hissettiği suç ağır basar ve bir rüya sekansında tüm önemli memurlara suçu kendisinin işlediğini kanıtlarıyla birlikte açıklar. Fakat herkes bunun dile bile getirelemeyeceğini, bunların hepsinin tesadüf olduğunu, şefin yeterince kanıtı olmadığını söylerler. Bir itiraf bile onu “kuşku üstü” olmaktan kurtaramaz; görevini sürdürecek ve statükonun korunmasında her zaman oynadığı rolü oynamaya devam edecektir. Rüya biter, şef uyanır, ve rüyanın başını gerçekten yaşar: Altında ve üstünde çalıştığı memurlar evine gelirler, şef panjurları kapatır ve büyük ihtimalle rüyasında olan inkârın aynısı gerçekleşir. Sistem başladığı yere geri dönmüştür, ve devletin, bürokrasinin kendini tekrar eden yapısı filmin biçiminde de görülür. Devrimciler bile şefin suçunu ifşa etmez, ki cezalandırılmayacağını, hatta kuşku bile uyandırmayacağını biliyorlardır. Devlet her zamanki yapısını korur.
“Baskı bizim aşımızdır. Baskı medeniyettir.”