Sinemayı bir sanat olarak eşsiz kılan özelliklerinden bir tanesi, gösterilen imaj sekansları ve planlarda neye dikkat edilmesi, ya da hangi görüntüye odaklanılıp takip edilmesi gerektiği kararını mutlak suretle izleyiciye bırakmasıdır. Yönetmenin odaklanılmasını istediği spesifik bir görüntü parçası olsa dahi, bu özgürlüğü kendisi bile kısıtlayamaz. Gösterilen plandaki ayrı ayrı bütünü oluşturan ufak parçaları kendisi bile gizleyemez. Bu sayede, bizlere filmleri izlerken takip edebilecek ya da gayri ihtiyari dahi olsa izlenebilecek bir ikinci görüntüsel katman oluşturmuş olur. Meksikalı yönetmen Alfonso Cuarón 2001 yapımı Y tu mamá también filminde ise bu ikinci katmanı öyle bir yerleştirir ki varlığını fark ettiğimizde, aynı anda bir diğer film daha izlediğimiz edasına kapılırız. Ama unutulmamalıdır ki aslında film, yekpare ve tektir.
Y tu mamá también’in ilk katmanda anlattığı öykü, bir olgunlaşma öyküsüdür. Yaşamın adolescence dediğimiz kısmından duygu dünyasındaki yetişkinliğe/erginliğe geçişin öyküsünü anlatır. Ancak arka plandaki hikâyeye baktığımız zaman sadece insanın değil; insanın ayrılamadığı ulusunun da olgunlaşması anlatılmaktadır. Film, insanın olgunlaşması ile ilgili olduğu kadar, Meksika’nın geçirmekte olduğu politik krizin de seyrini arka planda bize haber vermektedir.
Politikanın filmin odak noktasının dışında olması, tam da bu yüzden onu bu kadar etkili kılmaktadır. Cinsel hayatları üzerine şakalar yapan bir grup gencin, araba ile askeri cuntanın kurmuş olduğu konvoyun ve tutuklayıp işkence yapmış oldukları insan öbeklerinin önünden geçmesi, izleyici fark etse de etmese de oradadır. Arka planın bir arka plan olarak varlığını sürdürmesi, film üzerinde baskısını bütün kuvvetiyle hissettirmesine yol açmaktadır. Ancak filmde bu ikincil hikâye anlatımını etkin kılan şüphesiz ki yalnızca imajlar değildir.
Alfonso Cuarón filmde yaygın olarak voice-over anlatıcı tekniğini kullanmaktadır. Film boyunca dış anlatıcı ses yalnızca basitçe araya girmez, ancak iki üç saniyeliğine, bütün sahnedeki ses kesildikten ve dış ses araya girmeden önce, görüntüyle birlikte sadece mutlak bir sessizlik olur. Terk edildiği bu iki üç saniyelik yalnızlık, izleyiciyi bir an için filmin dışına çıkartır ve filme geri döndüğü anda yeni bir düşünce ile tekrar aynı dünyaya dâhil olmasını sağlar. Filmdeki karakterlerin geçmişlerini, geleceklerini, Meksika’da olan bitenleri, yan karakterleri ve onların hikâyelerinin hepsini bu dış ses müdahalesi ve söyledikleri vasıtasıyla ancak sessizlikten sonra öğreniriz. Üstelik bu dış müdahale, filmde akış halindeki diyaloglar ile de zaman zaman etkileşime girerek melodramatik bir etki yaratır. Birbirlerine henüz “Belki bir zaman görüşürüz,” demiş iki karakterin bir daha hayatları boyunca görüşmeyeceklerini sadece bir saniye önce bu dış sesten öğrenmemiz gibi.
71 yıl sonra global olarak “normal” kabul ettiğimiz siyasi konjonktüre geçiş yapan ve tek parti rejiminden çıkıp demokrasiye kucak açan Meksika’nın olgunlaşması ile iki genç ana karakterin olgunlaşması arasında bir paralellik vardır. Ancak her iki durumda da sonuç kırılgan ve karışıktır. Filmin sonunda iki ana karakter olgunluğa eriştikleri noktada artık birbiriyle görüşmeyen, yalnız ve mutsuz insanlara dönüşürler. Büyüme öncesindeki bütün hayatın eğlencesi, şakaları, neşesi onlardan sanki bir şırıngayla bir çırpıda çekilmiş gibidir. Zira, gerçek olgunluğa erişmek için bütün o en derin fantezi ve tutkularınızı bir noktaya kadar dizginlemeniz gerekir. Belki de büyümenin buruk tadı burada yatmaktadır. Sonunun hüzünle sonuçlanacağını görmeniz ve bilmeniz gerekir.
Bu açıdan yozlaşmış ve verimsiz bir Meksika’ya da aynı gözlükten bakarız. Fakirliği, istikrarsızlığı ve şiddeti bir yöntem olarak kabullenmiş bir ülkede, sizler de nereye gittiğini bilmeyen gençler olarak ne yapabilirsiniz ki? İç arzularınızın denizinde yüzmek dışında başka bir çare yoktur sizin için. Tıpkı gençlikten olgunluğa geçişte olduğu gibi sonuç tipik bir demokrasiden daha fazlası olmak isteyen Meksika ulusu için de çok farklı olmayacaktır. Nitekim, film bu noktada bir taraf tutmaz. Ne olgunluğa erişmek için verilmesi gereken tavizlerin tarafındadır ne de sonunda insanları bekleyen bozuk tadın.
Y tu mamá también’i anlamak ya da hissetmek için Meksika’nın siyasi ve politik tarihini bilmenize gerek yoktur. Film, Meksika’ya gidecek olursanız, kendi gözlerinizle görüp tecrübe edecekleriniz bütün samimiyetiyle aktarmaktadır. Tanık olacağınız bütün karmaşa ve kaos filmde mevcuttur. Politik mesaj bunun için güçlüdür. Doğası kadar bütün bir sosyo-politik Meksika coğrafyası önümüzde boylu boyunca uzanmış durmaktadır. Politik filmleri izlerken, eğer bu politik karmaşalar yaşanmasaydı bu filmin çıkmayacağını bilmek kimi zaman üzücüdür. Bu geçişli ilişki aynı zamanda, bir entelektüalizm problemidir. Öte yandan, politikanın sanat için var olup olamayacağını da düşünmemek elde değildir.
Yureğinize sağlkk