Kenji Mizoguchi
Kimimiz sevmeyiz Uzak Doğu Sinemasını. Tabii ki sinemasever olmak demek her tür filme âşık olmak demek değil, bunu kabul etmeliyiz. Sonuç olarak; hepimiz yemek yeriz, fakat pırasayı kim sever?
İşte tam da bu noktada, size “Aslında bir denesen çok seversin” diyen arkadaş ben olmak istiyorum. Verdiğim naçizane cesaret ile yola çıkacak olanlar için Japon sinemasının kurucularından biri olarak kabul edilen Kenji Mizoguchi tanıtıyorum. Bu isim, aynı zamanda Bergman ve Antonioni gibi sinema devlerinin referans vere vere bitiremediği filmlerin, alt metinleriyle bizi okumalardan okumalara sürükleyen senaryoların yönetmeni ve plan-sekansın babasıdır.
1898 yılında doğan yönetmen; ne yazık ki çocukluğunu mutlu geçiren şanslı insanlardan değil. Finansal olarak yaşadıkları bir çöküşten sonra babasının büyük ablasını geyşa olarak satması, annesini erken yaşta kaybetmesi, babasıyla arasında var olan sorunlar gibi travmaları aşamayan Mizoguchi; bu yaşadıklarını kesesinde topladı ve her filmine kendinden bir şey kattı. İyi ki de katmış!
Ablasının yardımlarıyla güzel sanatları bitiren Mizoguchi, çeşitli işler yaptıktan sonra kader onu yönetmen yardımcılığına yöneletti ve Japon Sineması’nın adımları bu şekilde atılmaya başladı. Pek tabi ki, bu başlangıçta yalnız değildi. Çağdaşı Akira Kurosawa, Yasujiro Ozu gibi büyük yönetmenler ile Japon sinemasını film dünyasında önemli bir pozisyona getirdiler. Bu yönetmenler farklı tarzlarda çalışsalar da, aynı konu üzerinde kafa yordular. Filmlerinde geleneksel Japon hayatıyla, modern hayat arasındaki sıkışıp kalmışlık durumunu yansıtmaya çalıştılar. Mizoguchi’nin diğer isimlere kıyasla anlattığı şeylerde bir artısı daha vardı; geçmişi.
Orson Welles’e göre; “Hiçbir övgü, onun için çok aşırı sayılmaz.” Bu nedenle; plan sekanslarıyla, başarılı mizansenleriyle çokça övülen, sıklıkla referans verilen filmlerden birinin Mizoguchi’nin Ugetsu (1953) filmi olması bizi şaşırtmamalı. İç savaş sırasında hem ekonomik hem de sosyal açıdan kötü durumda olan Japonya’da yaşayan iki komşu ailenin başından geçenleri konu alan film; ailenin erkeklerini ana karakter yaparak filmi onların kararları üzerinden ilerletir. Bir anlamda film boyunca; öfke, açgözlülük, kışkançlık, şehvet, tembellik, gurur, oburluk alt başlıkları altında yedi günahın neredeyse tümünü işlemiş olan erkek karakterlerimizin ne ile cezalandırılacağını gözlemleriz. Bu film ile Mizoguchi, 1953 yılında Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’a aday gösterilmiş, fakat Gümüş Aslan ödülüne sahip oldu. Böylelikle, Avrupa Sineması’na da kendini tanıtmayı başardı.
Daha sonraları Sansho Dayı (1954), Princess Yang Kwei-fei (1955), Street of Shame (1956) gibi filmleriyle kariyerine başarıyla devam etti. Şimdi, Uzak Doğu sinemasına karşı biraz sempati edindiysek eğer, bulduğumuz ilk fırsatta Ugetsu’yu izleyelim derim. Dediğim gibi, aslında bir deneseniz bence seversiniz.
Burcu Keskin