“Bir kişinin adı en son ne zaman telaffuz edilirse o gün ölmüş oluyor insan. Yani fizik olarak bu dünyayı terk etmek çok da önemli bir şey değil. Nasıl olsa günün birinde hepimiz terk edeceğimiz için ve milyarlar terk ettiği için… Ama adınız anılmadığı gün, gerçek anlamda bu dünyayı terk etmiş oluyorsunuz.” Barış Manço
80’lerin başında bu dünyayla tanışmış olan bizlerin, anne ve babalarımız dışında gözümüzü açtığımız bir de ağabeyimiz vardı: BARIŞ MANÇO.
Ailelerimizle işbirliği içinde, müziği de mevzuya dahil eden, hayata ve yaşamaya dair incelikli öğretiler bütünüydü onunla televizyon ekranından gerçekleşen her buluşma.
Temiz olmak, iyi beslenmek önceliklerdendi örneğin.
“Adam Olacak Çocuk”larsınız deyip söz verdiğinde itirazlarımızı ve memnuniyetlerimizi dile getirebilmeyi öğrendik sonra.
Her ziyaret ettiği şehrin nüfus tabelasının sonundaki sıfırın üstüne +1 etiketi yamamasıyla yolları, rakamları ve de ‘dahil olma’yı sevdik.
Dünyanın ne kadar renkli olduğunu gösterdiği gezgin öykülerinde, farklı kültürleri kitaplardan çıkarıp sese ve görüntüye çevirdik.
Kendi bildiklerimiz dışında yüzlerce başka hayat, dil, renk olduğunu anlatan dünya turlarıyla merakımız tetiklenirken, keşfederek hep eğlendik.
“Arkadaşım(ız) Eşek”se ama onu çok da özlüyorsak; kırgınlıkları tolere etmeyi ve ilişkilerimizle, kendimizle dalga geçebilmeyi öğrendik.
Erkeklerin de ağladığını, Ali’nin yazdığını Veli bozduğunda idrak ettik ilkin. “Kol Düğmeleri”ndeki detayı ancak büyüyünce, çok sonraları kavradık.
Hastalandığımızda, şarkısında verdiği ‘Nane limon’lu tarifi, büyümüşken bile şarkıyı mırıldanarak uygular olduk.
Tüm siyasi görüşlerin, politik tavırların önüne ‘insan’ı koyup ‘hayat’ı esas almayı kulağımıza küpe ettik.
Aşk, başımıza gelebilecek en mühim şeylerden biriydi ki ayazda bile onunla nasıl ısınacağımızı öğrendik. “Kara Sevda” dediği başka ne olabilirdi ki nasıl tutulduğumuzu hâlâ, bütünüyle kavrayamadığımız?.. “Sakız Hanım’la Mahur Bey” kendine has, bulunması belki de şans sayılabilecek hayat arkadaşlığıydı; ömürlük sevmek, paylaşmak, birlikte üretmek, dillenmek ve susmaktı.
Gücümüz tükendiğinde ve kötülüklerle karşılaştığımızda dahi vazgeçmediğimiz o kocaman gülümseyiş olarak yaşadı bizlerle Barış Manço. Kendisinden sonraysa şarkılara sığınabilmekte artık profesyoneldik.
“Memleket Nire?” ise soru, “Bu dünya bizim memleket!” idi cevap. Neticede hâlâ buradaysak, bu dünya yine bizim memleket.
Yaz Dostum: Barış Manço hâlâ bizimle…
Barış Manço anısına, şarkılarıyla renklendirilen güzel bir yazı olmuş.
Unutmadık ama çok özledik… Çok hoş bir yazı olmuş.