30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, Uluslararası Kısa Film Yarışma Seçkisi finalistlerinden biri olan Yüzler (2022) filmi üzerine filmin yönetmeni Zeynep Demirhan ile söyleştik. Keyifli okumalar…
Bu yıl 30. kez düzenlenen Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Uluslararası Kısa Film yarışmasında “Yüzler” ile yarışıyorsunuz. Filmin festival yolculuğu ne zaman başladı; nasıl sürüyor, burada olmakla ilgili hisleriniz neler, biraz bundan bahsederek başlamak istiyorum.
Filmin festival yolculuğu geçtiğimiz yıl ağustos ayında başladı. Bir yılı aşkın süredir çeşitli film festivallerinde dolaşıyor. Adana Altın Koza Film Festivali’nde olmak mutluluk ve heyecan verici bir durum, ben de ilk defa bu festivalde olmayı deneyimliyorum. Festivalin Uluslararası Kısa Film Yarışma Seçkisi’nde farklı biçimlere alan açması beni sevindirdi.
Biraz sizi tanımak adına kişisel sinema yolculuğunuzu soracağım. Neydi sizi sinemaya iten şey, bu alanda nasıl bir yolda ilerlemek istiyorsunuz?
Lisans eğitimimde aldığım mimarlık eğitimi, onun sinema ile kurduğu ilişkiye olan merakım sonucu yüksek lisans ile bu alana yöneldim. Farklı disiplinler gibi görünse de ikisi de bir yaşam kurguluyor, ya seyirciyi ya da kullanıcıyı bu kurguya dahil ediyor. İki eğitimimin arasında da imge üzerine çalışmak benim için bir köprü oluşturdu. Hareketli görüntünün sinema ile ilişkisi, ya da anı sabitleyen fotoğraf ile ilişkisi üzerine çalışıyorum.
Yüzler filmini oluşturmaktaki motivasyonunuz neydi?
Yüzler filmi evin içerisini dışarı çıkaran kişisel bir film. Çekimlerini herkesin kendi içerisine döndüğü pandemi zamanında yaptım. Motivasyonum anneannem ile bir ilişki kurup tüm aileye yeni bir anı yaratmaktı. Uzun süredir tanık olduğumuz rahatsızlığı sonucu aramızda oluşturduğu katmanları biraz kaldırıp altına bakmak nasıl olur diye düşünerek yola çıktım.
Filmde Alzheimer teşhisi konan kadın yanılmıyorsam anneanneniz. Hafıza ve bellek ile ilgili böyle bir kısa çekmeye iten şey biraz da onun anılarını yaşatmak gibi hissettirdi bana. Kişisel bir film yapmak duygusal olarak zorlayıcı mı, bu konudaki duygularınızı merak ediyorum.
Evet, anneannem. Benim için sanki ikimiz kolektif bir bilinç içerisinde yeni anlar üretiyormuşuz gibiydi. Kişisel film yapmak biraz zorlayıcı, ama diğer çalışmalarımı da kişisel bir taraftan ele alıyorum sanırım. Bazı durumlarla yüzleşme, kabulleniş ve iyileşme süreci gibi oluyor benim için. Deneyimleri anlamlandırmanın ve somut bir yere ulaşmasının farklı bir bakış açısı yarattığını düşünüyorum.
Hafıza kaybı çoğu zaman insanın varlığının da yavaş yavaş erimesi gibi bir şey uyandırıyor herkeste. Peki bunun bir taraftan iyileştirici bir yanı da olduğunu hiç düşündünüz mü? Bellek kaybına bakışınız nasıl?
Bana da ilk bakışta bunu çağrıştırıyor, bir kayıp ve yas süreci gibi. Bazen istemsiz unuttuğumuz ve hatırlamak istemediğimiz, bize iyi hissettirmeyen deneyimlerle dolu durumların içerisinde kalabiliyoruz. Bir şeyleri unutmak, ya da başka bir şekilde hatırlamak bilincimizdeki tanımları değiştiriyor gibi geliyor. Bu da yaşadıklarımıza hangi taraftan baktığımızı etkiliyor. Bazen iyileştirici, bazen de zorlayıcı.
Filmde yoğun olarak bir arşiv görüntüsü kullanımı var. Fotoğrafçılık ile de uğraştığınızı biliyorum. Fotoğrafın anıları kaybetmeme fikri ile doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bu filmde fotoğraf ve sinema sanatını bir arada kullanmakla ilgili sizin söyleyecekleriniz neler?
Fotoğraf anları sabitlerken, öncesi ve sonrasını seyirciye bırakan ve bir hikâye yaratmasına yardımcı olan bir araç gibi. Sinemada zamanın akışına; olaya, harekete tanıklık ediyoruz. Belirli bir süre geçiyor. Aslında birbirinin içerisine geçmiş ve kenetlenmiş. Bir yandan anıları canlı tutmak, bir yandan müzik ile birleştirildiğinde zamanın akışıyla geride bırakmak. İkisinin arasında bir yerde. Bir de aile albümü meselesi var. Herkesin ailesinin senelerce biriktirdiği fotoğraflar vardır, bence bu da tanıdık bir durum yaratıyor.
Fotoğraf gözü iyi olanların sinemada yönetmenlik açısından çok daha başarılı olduğunu düşünenlerdenim. Keza sizin filminizde de buna şahit oldum. Fotoğrafla ilgilenmek burayı nasıl besliyor bir de sizden dinlemek isterim.
Fotoğraf ile ilgilenmek sinema tarafını bence de zenginleştiren bir durum. Sinematografi ve kompozisyon adına katkısı oluyor. Fotoğrafçılık gözlem yeteneğini geliştirdiği için anları görmeyi sağlıyor. Bu sayede seyirciye de hikâyeyi daha iyi aktarabiliyorsunuz. Bazen ikisinin de iç içe geçmesi kafa karıştırıcı da olabiliyor, ama güzel yanı imgenin farklı hâlleri ile oynamak, yeni temsil biçimleri denemek.
Kişisel olarak beni en çok etkileyen an anneannenizin aynada kendisi ile konuştuğu andı. Yakından şahit olması en zor hastalıklardan biri bence, bunu şu küçücük andan bile hissedebildim. Filmi çekerken sizin hissettikleriniz ve etkilendiğiniz anlar nelerdi?
Benim de filmde yer vermeye zorlandığım bir sahne aslında. Ama küçük bir bakışı bile anneannemin neler hissettiğine dair bende cevap bulan bir sahne. İzleyen kişide de öyle olduğunu hissediyorum, izlemesi de güç biraz. Ona kulak vermek önemliydi; yani neler geçiyor aklından, ne hissediyor, duygularını nasıl yaşıyor. Bir de uzun süren hastalığına rağmen tanıdık birini görünce gülümsemesi, telaşesini yaşadığımız hayatın ne kadar geçici olduğunu bana hatırlatan şeylerden biriydi.
Bundan sonra yine kısalarla mı devam etmek var aklınızda? Yoksa bir uzun metraj da düşünüyor musunuz? Bana kalırsa görüntüleri ve çekimi oldukça başarılı bir filmdi. Sizin elinizden çıkan başka filmleri de izlemeyi çok isterim.
Türkiye’de kısa film, uzun metraja geçmeden önceki basamak olarak görülen bir alan olmasına rağmen şimdilik kısalarla devam ediyorum, şu an üzerine çalıştığım kısa film projeleri var.
Sizin ilham aldığınız veya işlerini çok beğendiğiniz yönetmenler kimler?
Bu film özelinde daha çok okudum sanırım, geçmiş, gelecek ve şu an üzerine. Zaman kavramını anlamlandırmaya çalışıyordum ve Proust üzerine çalışmak beni besledi. Genel olarak sevdiğim yönetmenlerden birkaçı Joanna Hogg, Christian Petzold, Charlie Kaufman, Angela Schanelec, Chantel Akerman, Ceylan Özgün Özçelik, Serdar Kökçeoğlu, Pelin Esmer, Yeşim Ustaoğlu diyebilirim.
Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için ayrıca çok teşekkür ederim.
Özenli sorularınız için ben de çok teşekkür ederim, keyifli bir sohbet oldu.