Ülkemizin en önemli animasyon film festivallerinden biri olan Canlandıranlar Film Festivali, “Kim Korkar 13’ten?” temasıyla 13. kez 20 Ekim 2025 tarihinde açılışını yaptı. Festivalde, birbirinden başarılı ve kaliteli 80’i aşkın kısa metraj ve 5 uzun metraj animasyon filminin gösterimi gerçekleştirildi. Canlandıranlar, bunlarla kalmayıp atölyeler, söyleşiler, ustalık sınıfları ve çeşitli etkinlikler ile de animasyona gönül vermiş olan herkesin kalbini fethetti.
Festivali önemli kılan özelliklerden biri, gönüllülük esasına dayanarak düzenlenmesidir. Yıllardır pek çok ülkenin yapımlarına yer veren uluslararası ve prestijli festival olan Canlandıranlar’da, festivalin kurucusu ve yürütücüsü Berat İlk başta olmak üzere, tüm gönüllülerin faaliyetlerini ne kadar yoğun ve fedakârca yürüttükleri açıktır. Festivalin bir diğer özelliği ise süreci aylara yayılan Canlandıranlar Yetenek Kampı ile animasyon alanındaki film üreticilerini fikirden yapım-dağıtım aşamasına kadar desteklemesidir. Böylece ülkemizde, animasyon üretiminin devamlılığının sağlanması amaçlanmaktadır.
Listemiz, yazarlarımız Ayşe Yapışık ve Tülay IŞIK KALAFAT’ın izleme fırsatı buldukları ve aralarından seçim yapmanın oldukça zor olduğunu ifade ettikleri kısa metraj animasyonlardan oluşmaktadır. Keyifli okumalar dileriz.
Kirpik (Yön. Doğa Kılcıoğlu Esen, 2025) 
Kirpik (2025), aileden birinin kaybı ve yas süreci gibi herkesin başına gelmiş veya gelme ihtimali çok yüksek olan hassas bir konuyu işler. Hem bu yönüyle hem de yas sürecini oldukça farklı çizim teknikleri ve hayli dokunaklı şekilde işlemesi nedeniyle festivalde dikkatleri en çok çeken yapımlar arasında yer alma ihtimali oldukça yüksektir. Ayrıca film, Canlandıranlar Yetenek Kampına katılmaya hak kazanan projeler arasında da yer almıştır. Beyaz bir arka plan üzerine karakalem stilinde çizilmiş siyah ve sade görsellerle oluşturulan animasyon, bu yönüyle ne anlatılmak istendiğine daha çok odaklanılmasını sağlar.
Tüm ekranı kaplayan, kocaman ama tek bir göz ile başlayan film, daha ilk saniyesinden itibaren izleyiciyi etkilemeyi ve kendine çekmeyi başarır. Film boyunca sürekli birbirini gözleyen, gözetleyen bu büyük gözün karşısında ona tezat oranda küçücük bir kız çocuğu gösterilir. Böylece “Gözünün içine bakmak.” deyiminin çizim ve animasyon yoluyla farklı bir şekilde anlatımına şahit olunur. Kullanılan metaforlar ve simgeler de filme ayrı bir etkileyicilik katmaktadır. Seslendirme tekniğinin ve müziklerin ise izleyicide aşırı duygu sömürüsü yapmayacak şekilde dozunda kullanıldığı bu yerli yapım, uzun süre hafızalarda yer edecek türden bir animasyondur.
Tülay IŞIK KALAFAT
Ostrich (Yön. Marie Kenov, 2025)
İsviçre yapımı Ostrich (2025), ana tema olarak günümüz dünyasının en önemli sorunlarına değinmesi ile dikkati çeker: mükemmel bir dış görünüşe sahip olma ve sürekli ilgi görme isteği. Bunun dışında film, yalnızca 8 dakikalık kısa süresi içinde dijitalleşmenin, sosyal medyanın esir edici ve yıkıcı yönleri gibi yan temalara da değinir. Film, serçe ve devekuşu karakterleri üzerinden eğlenceli görseller, müzikler ve ses efektleriyle bunu yapar; böylece sıra dışı bir anlatım kazanır. Animasyon, spor salonunda hareketli pop müzik eşliğinde spor yapan ana karakterimiz serçenin görüntüleri ile başlar. Serçe, her fırsatta telefonunda devekuşunun danslarını izleyip onun şarkılarını dinler.
Film, neredeyse şehrin her yerinde rastlanan “Kendinin en iyi versiyonu ol.” ve “Daha fazla…” sloganları ile serçelerin üzerindeki baskının ne kadar çok olduğunu gözler önüne serer. Serçemiz, daha fazla spor yapar, daha fazla estetik operasyon yaptırır, daha fazla bakım ürünleri kullanır ve giderek deve kuşuna benzemeye başlar. Film, “Bu gidişatın sonu ne olacak?” diye düşündürmeye başladığı anda, izleyicileri bambaşka şaşırtıcı yollara sürükleyerek sürpriz bir finalle kapanışını yapar. Görsel açıdan canlı renklerin, özellikle de eflatun, mor, lila tonlarının yoğun biçimde kullanılmasıyla sıcak bir atmosfer yaratılır. Böylece Ostrich, göz zevkine hitap eden estetiğiyle de dikkati çeken animasyonlar arasında yer alma ihtimalini yükseltir.
Tülay IŞIK KALAFAT
Son (Yön. Zhanna Bekmambetova, 2025)
Neşeli müzik eşliğinde, uçsuz bucaksız ve çorak arazide ilerleyen sevimli bir kamyonun yolculuğuyla başlayan Son (2025), Kazakistan-Rusya ortak yapımıdır. Ana karakterleri bir baba ve oğul olan film, onların hüzünlü ama bir o kadar da mücadele dolu yaşamlarını sergiler. Tekerlekli sandalyede yaşayan oğul, yemek yemeyi bile istememektedir. Mutsuz, bezgin bir şekilde hayatına devam eden oğlunu, babası hayata bağlamaya çalışır. Fakat babanın çabaları pek işe yaramaz. Ta ki bir gün televizyonda Mars’a gönderilen araştırma aracı Opportunity’nin hikâyesine rastlayana kadar. O andan sonra oğul hayata tutunmaya, kendi başına yemek yemeye, hatta bir şeyler çizmeye bile başlar.
Opportunity Mars’ta ilerleyip çalıştıkça oğulun mutluluğu da devam eder. Fakat bu çok sürmez, çünkü araç, Mars’ta bir çukurda sıkışıp kalır. Tıpkı araç gibi oğul da sandalyesinde sıkışıp kalır. Ama film, izleyiciyi zengin bir hayal gücünün ne kadar şaşırtıcı şeylere yol açabileceğini gösteren sürpriz bir yola götürür. Bunu yaparken, Opportunity’nin gerçek hikâyesi ve görüntülerinden oluşan kapanış jeneriği filmin finali olmaya devam eder. Filmin en önemli özelliği, gerçekle hayal gücü birleştiğinde ortaya müthiş şeylerin, üstelik bunların hiç umulmadık yerler ve kişilerden çıkabileceğine dair önemli bir gösterge sunmasıdır.
Tülay IŞIK KALAFAT
The Magician (Yön. Bogdan Muresanu, 2025)
Bazı sahneleri sulu boya resimlerini, bazıları ise yağlı boya tablolarını andıran bu animasyon, ilk aşamada çizimleri ile grafiksel açıdan ve dönem filmi olmasıyla dikkati çeker. The Magician (2025), sokaklarda ve bazı mekânlarda sihirbazlık gösterileri yaparak geçimini sağlamaya çalışan İllarion’un hikâyesini anlatır. İllarion, evli bir kadınla gizli bir aşk yaşamaktadır. 1910 yılında, Romanya’nın dönemine göre oldukça modern ve gelişmiş bir liman kenti olan Sulina’da geçen film, ilk bakışta yalnızca bir aşk hikâyesi gibi görünse de arka planda gelir adaletsizliği ile iyi ve kötü insan olma temalarına -nüanslarla da olsa- değinir.
Film, sahneler arası geçişlerin ve müziklerin etkileyici kullanımıyla; ayrıca gerçekçi görünüme sahip resimlerden oluşan kadrajlarıyla öne çıkar. Özellikle karakterler ve objelerde keskin, sert çizgilerin tercih edildiği fakat aynı zamanda ışık ve gölgenin ustaca kullanımıyla bu sertliğin yumuşatıldığı göze çarpar. Filmin bitiş jeneriğinde ise büyük olasılıkla 1900’lü yıllarda ve Sulina’da çekilmiş olduğu düşünülen gerçek veya gerçekçi fotoğraflar kullanılır. Ekranda bu fotoğraflar akarken, onlara eşlik eden klasik ve duygusal müzik, filmin bitiş kısmındaki duygusallığı giderek artıran bir final ortaya çıkarır.
Tülay IŞIK KALAFAT
T-Zero (Yön.Vicente Nirõ, 2023)
Barınma sorunu, dünyanın pek çok ülkesinde varlığını sürdüren ve gelecekte de sürdürecek gibi görünen bir problemdir. Portekiz yapımı T-Zero‘nun (2023), böylesine derin bir konuyu işlemesi ile gönülleri fethetme ihtimali yüksektir. Film, insanların gün geçtikçe daha yüksek kiralar ödeyip daha kötü koşullardaki konutlarda yaşayacaklarını acı bir biçimde göstererek başlar. Filmde; emlak şirketi çalışanı genç kadın, müşterilerine evleri gösterirken üst dairede oturan yaşlı bir kadının kızgınlıkla söylenmesi üzerinden, yürütülen yanlış politikalar sonucu şehir merkezlerindeki tarihi binaları artık yalnızca zenginlerin satın alabildiği veya kiralayabildiği aktarılır. İşinden dolayı bu sürecin işlemesinde rolü olduğu için emlak çalışanı başlarda antipatik bulunabilir. Fakat yapım, bu antipatikliği değiştiren sonu ile derin bir mesaj verir.
Film, bir sahnesinde emlak çalışanı genç kadının, iş gününü bitirip yorgun argın evine dönüşünü gösterirken bir yandan da sokaklardaki evsizleri gösterir. Sokaktaki bir evsizin önündeki ve üzerinde “Evsiz ne çok insan, insansız ne çok ev!” yazan karton, her şeyi tek cümleyle özetler aslında. Grafik açısından oldukça dikkat çeken animasyonun, mekân ve çevre çizimleri göz doldurur. Kullanılan renk paleti ile de ayrıca göze hitap eden T-Zero, finalindeki şaşırtıcılığını meşhur “Ağlayan Çocuk” tablosu ile daha da artırarak kapanışını yapar.
Tülay IŞIK KALAFAT
Sapan (Yön. Kerem Yörük, Yasir Atiş, 2023)
Sapan (2025), yönetmenliğini Kerem Yörük ve Yasir Atiş’in yaptığı küçük bir çocuğun iç dünyasının portresini çizen kısa bir filmdir. Anadolu kırsalında yaşayan küçük bir çocuk, bir gün çocukluk klasiği olan sapanla bir kuşu vurur. Minicik bir bedenin son nefesini vermesine sebebiyet veren bu “oyun”, çocuğun içinde kocaman bir yüke dönüşür. Yaşadığı duyguların yoğunluğu, kuşun bedeninde büyür. Yetişkin bir zihnin dünyasından hayli farklı olan çocuk zihninin hayal gücüyle birlikte bir yolculuğa çıkarız. Çocuğun vicdanı bir kuşun öylece gidebilmesini mantıklı bulmaz ve seyirciyle beraber ona hak ettiği bir son yolculukla uğurlamaya karar verir.
13.Canlandıranlar Film Festivali “Türkiye’den Kısalar” seçkisinde yer alan film birçok ödülün sahibidir. Adana Altın Koza Film Festivali’nde kısa film kategorisinde finalist olmuştur. 13. Canlandıranlar Film Festival’inin ödül kategorilerinden biri olan “seyirci özel ödülü”, izleyicinin de takdiriyle Sapan filmine verilmiştir. Anlatım dili, çizimleri ve kurgusuyla “Türkiye’den Kısalar” seçkisinde en tanıdık ve “bizden” hissettiren yapımlardan biri olan Sapan, seyircinin de aynı hissi paylaşmasıyla bu başarısını ödülle taçlandırmıştır.
Ayşe YAPIŞIK
The Search (Yön. Oğuzhan Başyayla, 2025) 
The Search (2025), yönetmenliğini Oğuzhan Başyayla’nın üstlendiği, Lineman isimli bir karakterin kendini ve çevresini keşif yolculuğunun işlendiği kısa bir filmdir. Film, kâğıda çizilen bir noktayla başlar. Çizgi defalarca şekil değiştirir; farklı bir formla ve anlamla yeniden var olur, ardından yok olur. Sonunda bir insan formuna dönüşür ve karakterin kendini, yaşamı ve çevresini keşfetme süreci başlar. Karşılaştığı olaylar ve insanlar tarafından yeniden inşa edilir. Tüm bu deneyimler, bitmek bilmeyen bir yolculuğa, “değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğu” gerçeğine işaret eder. Seyirciyi, yaşamın kendisi kişiye defalarca yıkılıp yeniden inşa olma şansı tanıdığı ve bunu her defasında farklı biçimlerde gerçekleştirdiği düşüncesiyle yüzleştirir. Ancak karakter, bu döngü içinde bir noktada yorulur ve pes eder. İşte tam bu noktada “arayışın” içinde olduğunu fark eder.
Basit çizgilerle resmedilen animasyon, bu sadeliğe rağmen oldukça soyut bir anlatım barındırır. Başyayla, karakterin dünyasında yaşanan tüm olayları çizgisel bir şekilde ve başladığı ilk noktadan itibaren seyirci ile paylaşır.
13.Canlandıranlar Film Festivali “Türkiye’den Kısalar” seçkisinde gösterilen The Search, festivalin dikkat çeken işlerinden biri olmaya adaydır.
Ayşe YAPIŞIK
Joko (Yön. Izabela Plucinska, 2024) 
Joko (2024), yönetmenliğini Izabela Plucinska’nın yaptığı, Polonya yapımı kısa bir filmdir. Film, Joko isimli genç bir adamın yaşamı üzerinden sınıf sorununa ve kapitalist düzenin çarpıklıklarına ayna tutar. Joko, ailesini geçindirmek için fabrikada çalışan genç bir işçidir; alt sınıfa ait olan ve yaşamak için annesinin onayına ihtiyaç duyan biridir. Fakat o onayı alabilmek için yaptığı iş yetersizdir. Birgün fabrikada çalışan diğer arkadaşlarının yeni bir iş yaptıklarını ve bundan iyi bir gelir elde ettiklerini duyar. Oldukça aşağılayıcı olan bu iş, kimlikleri belirsiz delegeleri taşıma işidir. Joko, daha fazla para kazanmak için ve annesini memnun edebilmek için kendisinden bir hayli farklı bir sınıfa sahip olan bu insanları sırtında taşımaya başlar. Joko, taşıdığı her kişiyle beraber sırtındaki yük daha da fazla artar ve sırtında kırmızı kabarcıklar belirir. Fakat Joko için bu iş, insan taşımaktan çok daha fazlasıdır. Kendisinin günden güne yok olduğu, kendisine yabancılaştığı bir sürece dönüşecektir. Şahit olduğu yaşamlar kendi yaşamına günden güne nüfuz edecektir.
Joko, Annecy Uluslararası Animasyon Film Festivali’nden en iyi orijinal müzik ödülüyle dönmüştür. Yine oldukça ayrıcalıklı bir festival olan 2024 Animator Festival’inde (Animafest Zagreb) Grand Prix ile onurlandırılmıştır. 13. Canlandıranlar Film Festivali’nin “Yeşeren Distopyalar” seçkisinde yer alan film, distopik bir gelecek olarak kurgulansa da uzak bir gelecek hissi vermemektedir.
Ayşe YAPIŞIK
Treasure (Yön. Carmen Alvarez Munoz, 2024)
Treasure (2024), orijinal adıyla Tesoro yönetmenliğini Carmen Alvarez Munoz’un yaptığı İspanyol yapımı kısa filmdir. Film, Mari isimli yaşlı bir kadının sıkıcı ve monoton hayatının beklenmedik şekilde değişmesini ve bu değişimin onun üzerindeki etkilerine odaklanır. Yalnız yaşayan Mari Pili, her gününü aynı rutinle gerçekleştirir. Bir gün, her zamanki gibi parka gider ve parkta karşılaştığı kargayla yemeğini paylaşır. Ertesi gün karga arkadaşlarıyla birlikte gelir; bu kez yaşlı kadına önceki gün kendisini doyurduğu için teşekkür niyetiyle küçük bir hediye getirirler. Zamanla bu alışkanlık bir oyuna dönüşür. Her gün kargalarla karşılaşan kadın, her gün onlarla yemeğini paylaşır. Yemeklerle beraber kargaların Pili’ye getirdiği hediyelerin değeri artar. Pili daha iyi yemekler yaptıkça kargalar daha büyük mükâfatlarla geri gelir. Pili, büyük bir aç gözlülükle bir hazineye sahip olur. Bu rüyanın hep süreceğini zanneden Pili için bir gün işler hiç beklemediği şekilde gerçekleşir. “Besle kargayı oysun gözünü”, atasözüyle özetlemenin mümkün olabileceği yapımda, gerçek karganın kim olduğu ayrımı bulanık bir vaziyettedir.
Treasure, 2024 yılında Valladolid Film Festivali’nde gösterilmiştir. 13. Canlandıranlar Film Festivali’nde “Yeşeren Distopyalar” seçkisinde yer alan yapım, festivalin de öne çıkan yapımlarından biridir.
Ayşe YAPIŞIK
Dogs Of Bishkek (Yön. Viktor Niksdorf, 2025)
Dogs of Bishkek (2025), yönetmenliğini Viktor Niksdorf’un yaptığı Rusya yapımı kısa filmdir. Kırgızistan’ın Bişkek şehrinde geçen hikâyede, Sasha adlı küçük bir çocuk, evdeki hasta annesi için yaptığı alışveriş dönüşünde, yolda azgın bir köpekle karşılaşır. Bu beklenmedik karşılaşma, sıradan bir günün beklenmedik bir mücadeleye dönüşmesine neden olur. Niksdorf, filmde “Biz bir savaşçıyız, fakat savaşan sadece biz değiliz.” diye açıklar. Koskocaman bir gezende, her biri birbirinden farklı dünyalara sahip milyonlarca canlı… Fakat hepsinde en yegâne kaygı yaşama güdüsüdür. Gayet basit olan bir söyleme dayanan hikâyede, anlatımda bir o kadar yalın bir şekilde işlenir.
Üretim sürecine Ocak 2024’te başlayan Niksdorf, filmi Nisan 2025’te tamamlar. Filmin görsel dili, Bişkek şehrinde bir oyun alanının 3D modellemesi ve fırça darbelerini andıran boyalı bir stille tasarlanması üzerine kuruludur.
Dünya genelinde çeşitli festivallerde gösterilen Dogs of Bishkek, Türkiye’deki gösterimi 13. Canlandıranlar Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşmuştur. Film, festivalin “Yaşasın Orman” seçkisinde yer almıştır.
Ayşe YAPIŞIK
	    	






























