İzleyenleri günümüzden alıp geçmişe götüren, buram buram tarih kokan filmleri kim sevmez? Bu filmler kimi zaman dönemin siyasal atmosferiyle, kimi zaman o yılların sosyo-kültürel yapısıyla ortaya çıkar. Bazense eski aşkların masumiyetine saygı duymamıza aracı olur. Özellikle bizim gibi tarihi siyasi bunalımlarla dolu olan ülke sinemaları için, dönem hikâyeleri tabir-i caizse büyük bir maden. Yaşanılan acılar, hatıralar, yanlışların dile getirdiği bu filmler, genellikle tarihi günümüze getirme görevini omuzlarına yüklemişlerdir. Ancak dönem hikâyelerini, salt bir siyasi hesaplaşma olarak algılamak büyük bir hata olacaktır. Çünkü dönem filmleri; senaristinden, yönetmenine, oyuncusuna hatta izleyicisine kadar herkesin geçmişine kimi zamansa çocukluğuna dokunmaktadır. Bu nedenle dönemin yapısı, alışkanlıkları, zevkleri bu tarz filmlerde çoğu zaman öne çıkarılan kavramlardır.
Televizyon ekranlarında son yıllarda sıkça görmeye alıştığımız dönem hikâyeleri, özellikle 2000’den sonra sektörün gelişmeye başlamasıyla birlikte beyazperdede daha fazla karşımıza çıkar oldu. Her ne kadar dönem filmi yapmak,bunu gerçekleştirirken de o yılların ruhunu en doğru şekilde yansıtabilmek, başından sonuna kadar masraflı bir iş olsa da dönem teması izleyiciler tarafından bir hayli talep görmektedir. Bu talep karşısında yapımcılarımız ise son yıllarda kayıtsız kalmamaya başlamıştır. Gerek geçmişte yaşanılan siyasi buhranlar, gerekse ülke tarihine geçmiş önemli kişi ve olaylar böylelikle kendilerine beyazperdede yer bulur oldu. Bu hikâyeler yeri geldiğinde parçalanmış bir aileyi anlattı, yeri geldiğinde izleyenlerini geçmişe götürerek gülümsetti. Pekâlâ, ülkemizde çekilen dönem filmlerini tozlu raflardan indirmeye hazır mısınız? Sadece siyasi alt yapılarına bağlı kalmadan, zaman zaman bizi güldüren, zaman zaman da düşündüren ama çoğunlukla bizi yaşadığımız taş duvardan alıp o eskilere götüren filmlere gelin hep birlikte göz atalım.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000, Serdar Akar)
Serdar Akar’ın kendine ait çocukluk anılarından yola çıkarak hikâyeleştirdiği Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, izleyenleri 1982 yılının Bursa’sına götürüyor. Toprak sahalar, küflenmiş formalar ve şimdilerde yakalanması oldukça zor olan takım ruhu… Yönetmenin Bursa Amatör Ligi’nde yer alan Esnafspor’u odak noktasına aldığı film, bir nevi ülkemizde futbolun geldiği noktaya da açıkça şahit olmamıza olanak sağlıyor. Futbolun daha endüstri olmadığı dönemlerde, tamamen amatör duygularla ele alınabildiği bir coğrafyada cereyan eden hikâye, samimiyetiyle ilgi uyandırmayı başarıyor. Bunun ötesinde futbolun asla futbol olmadığını başından sonuna kadar öğütlemeyi de ihmal etmiyor. Gerçekçi anlatısı ve isminin yaratıcılığı ile dikkat çeken Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ın başrollerinde ise Savaş Dinçel, Erkan Can, Müjde Ar ve Rafet El Roman gibi isimler yer alıyor.
Vizontele (2001, Yılmaz Erdoğan-Ömer Faruk Sorak)
Vizontele; Eşkıya (1996) ile yükselişe geçen sinemamızı, 2000 sonrası canlandıran bir başka önemli film olarak öne çıkıyor. Takvimler bu sefer 1974 yılını gösterir. Van’ın kuş uçmaz kervan geçmez Gevaş köyüne televizyonun geliş hikâyesinin trajikomik bir şekilde anlatıldığı hikâye, gerek bünyesinde yer alan unutulmaz karakterleriyle gerekse dillere pelesenk olmuş replikleriyle hala ilk günkü popülerliğini koruyor. Yılmaz Erdoğan’ın beyazperde ile tanışmasına vesile olan film, güldürüsü oldukça bol olmasına rağmen lafı gediğine yerleştirmekten de geri durmuyor. Devlet kurumlarından Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar birçok noktaya yapılan göndermeleri filmde bulmak mevcut. Cem Yılmaz’ın işbilir Fikri rolüyle renk kattığı filmin başrollerinde ise Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ, Altan Erkekli gibi Bir Demet Tiyatro kadrosundan aşina olduğumuz BKM oyuncuları yer alıyor.
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004, Ahmet Uluçay)
Yönetmenlik koltuğunda 2009 yılında kaybettiğimiz Ahmet Uluçay’ın oturduğu Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak; izleyenlerini 1960’lı yılların Tepecik köyüne götürüyor. Yönetmenin kendi çocukluk anılarından yola çıkarak senaryolaştırdığı hikâye, Recep ve Mahmut ismindeki iki çocuğun yaz tatilindeki çıraklık maceralarını odak noktasına alıyor. Biri karpuzcuda, biri berberde çıraklık yapan bu iki küçük çocuğun en büyük hayalleri kendi film makinelerini yapmaktır. Onların hayallerinin peşinden gidişinin, sinema tutkusuyla birleşmiş hâli ise herkese sımsıcak bir öykü vaat ediyor. Ahmet Uluçay’ın dönemin zorlu şartlarını anlatırken insanın içine işleyen filminin başrollerinde ise İsmail Hakkı Taslak, Kadir Kaymaz, Boncuk Yılmaz gibi genç isimler yer alıyor.
Babam ve Oğlum (2005, Çağan Irmak)
Sinemalara girdiği dönemde Fısıltı gazetesi sayesinde oldukça popüler olan ve uzun dönem vizyonda kalan Babam ve Oğlum, Çağan Irmak’ı kitlelere tanıtma konusunda oldukça başarı sağlayan bir film. Odak noktasına aldığı bir aile ekseni etrafından 1980 darbesinin muhasebesinin yapıldığı hikâye, vuruculuğu ile hâlâ hafızalardaki yerini koruyor. Küçük Ege Tanman’ın (filmdeki adıyla anmamız gerekirse Deniz’in) tüm samimiyetiyle arz-ı endam ettiği, Fikret Kuşkan ve Çetin Tekindor gibi usta isimlerin de oyunculuklarıyla devleştiği, belki de sinemamızın en dokunaklı filmlerinden biri,Babam ve Oğlum. İzleyen herkesin kendi babasıyla ilişkisini sorgulamasına sebebiyet veren hikâye, aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ ülke içerisinde yapılmış en nitelikli aile ve dönem filmlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Beynelmilel (2006, Sırrı Süreyya Önder-Muharrem Gülmez)
Sırrı Süreyya Önder’in senaryosunu yazıp Muharrem Gülmez ile birlikte yönettikleri Beynelmilel şüphesiz sinemamızın en nevi şahsına münhasır filmlerinden bir tanesi. Hikâye; cuntanın egemen olduğu 1982 Adıyaman’ında geçiyor. Hayatlarını idame ettirmek için seyyar pavyon işleten şehrin gevendelerinin (Kürtçede yerel sanatçı anlamına gelmektedir) cunta tarafından askeri orkestra hâline getirilmeleri, tüm şehirde olayların farklı bir şekilde cereyan etmesine neden olacaktır. Tam bu süre zarfı içerisinde şehre gelecek olacak olan askeri konseye düzenlenecek karşılama görevine atanan gevendelerin hazırlık süreci ise birbirinden karmaşık olayları beraberinde getiriyor. Beynelmilel; bir yandan izleyenlerine seyir zevki yüksek bir eğlence sunarken; bir yandan da dönemin siyasal yapısından etkilenen masum insanları gözler önüne seriyor. Başrollerini Cezmi Baskın, Özgü Namal ve Umut Kurt gibi isimlerin paylaştığı film, etkileyici müzikleri ile hafızalardaki yerini koruyor.
Devrim Arabaları (2008, Tolga Örnek)
“Zaten adı Devrim olan bir arabayı sokakta yürütmezlerdi!” Devrim Arabaları hikâyesini, filmini en güzel özetleyen cümle bu olsa gerek. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası başa geçen Cemal Gürsel, tamamı yerli bir otomobil üretilmesi için TCDD’de çalışan 23 mühendisi görevlendirir. Onların bu zorlu ve azim dolu maceraları bir yandan ülke gerçeklerini gözler önüne sererken bir yandan da mükemmel bir sinematografiyi önümüze getiriyor. Devrim Arabaları’na kadar belgesel yönetmenliği yapan Tolga Örnek’in uzun araştırmalar sonucu ortaya koyduğu hikâye, iyi bir sinema filmi olmasının dışında doğru bir tarihi anlatı olarak da karşımıza geliyor. Başrollerini Taner Birsel, Selçuk Yöntem, Halit Ergenç, Haluk Bilginer gibi birçok usta ismin paylaştığı film, tarihimizin acı olaylarından biriyle yüzleşmemize olanak sağlamasıyla fark yaratıyor.
O… Çocukları (2008, Murat Saraçoğlu)
Takvimler bir kez daha tarihimizin en büyük siyası bunalımı 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ertesini işaret etmektedir. Yıl 1981. Hayat kadınlarının çocuklarına bakıcılık yapan yine eski bir hayat kadınının evinin ekseninde gelişen olaylar bize hem alıştığımız hem de olağan dışı bir 12 Eylül portresi çiziyor. Dünyaya günahsız geldiklerine inanılan çocukların kendi işlemedikleri suçların günahlarını çekmesini konu alan hikâye, her ne kadar ciddi bir konudan filizlense de yer yer anlatısını eğlenceli hâle getirerek dikkat çekiyor. Bu noktada hemen etkisi oldukça fazla hissedilen filmin senaristi Sırrı Süreyya Önder’in de hakkını vermemiz gerekir. Deneyimli sinemacının eğlenceli dili, filmin her bir dakikasında kendini hissettirdiğini ve bunun da filmin başarısını birebir etkilediğini dile getirmeliyiz. Bu harikulade senaryoya; Demet Akbağ, Özgü Namal, Sarp Apak ve Altan Erkekli gibi usta isimler de başarılı performanslarıyla katkı sağlıyor. O… Çocukları belki sinemamızın en mükemmel filmlerinden biri değil ama en azından isminin cesaretiyle dahi takdiri en baştan hak eden bir yapım.
Kıskanmak (2009, Zeki Demirkubuz)
Sinemamızın en büyük yönetmelerinden biri olarak kabul edilen Zeki Demirkubuz, kamerasını bu sefer 1930’ların Zonguldak’ına çeviriyor. Şehre iş için taşınan Halit (Serhat Tutumluer) ve onun güzel karısı Mükerrem’in (Berrak Tüzünataç) alışık olmadıkları bu şehirde var olma çabaları, aralarındaki ilişkinin gitgide çatırdaması ve daha niceleri,Kıskanmak’ta yer alıyor. Demirkubuz sinemasından alışık olduğumuz psikolojik gelgitler, karamsar atmosfer ve tabii ki filmin isminden de anlaşılacağı üzere en tehlikeli insani duygulardan olan kıskanma olgusunun en derinlere kadar irdelendiği hikâye, sadece bununla yetinmiyor ve izleyenleri cumhuriyetin ilk yıllarındaki balolara da götürüyor. Üslubuyla Türk sinemasının kendine has yönetmelerinden biri olan Demirkubuz’un Kıskanmak filminin başrollerinde ise Berrak Tüzünataç, Serhat Tutumluer ve Nergis Öztürk gibi isimler yer alıyor.
Gölgeler ve Suretler (2010, Derviş Zaim)
Tabutta Rövaşata (1996) ile hayatımıza giren usta yönetmen Derviş Zaim, bu sefer kendi köklerine inerek Kıbrıs sorununa değiniyor. Bununla da yetinmiyor; kardeşin kardeşi bir hiç uğrana nasıl öldürdüğünü acı bir şekilde betimliyor. Yağmalanan köyünden daha güvenli bir yere gitmek için yola çıkan Ruhsar (Hazar Ergüçlü) ve babasının hikâyesi, amcası Veli’nin (Osman Alkaş) köyüne gitmesiyle daha karmaşık bir hâl alır. Yıllardır iç içe yaşayan Rumlar ve Türkler, neyi paylaşamadıklarını anlayamamış şekilde birbirine girmişlerdir. Yönetmen Derviş Zaim’in, Kıbrıs’ta yaşanan olayları son derece gerçekçi bir şekilde resmettiği Gölgeler ve Suretler, durgun geçen gidişatını finaline doğru emin adımlarla yükselterek vuruculuğunu en üst noktaya getirmeyi başarıyor. Başrollerini Hazar Ergüçlü, Buğra Gülsoy ve Osman Alkaş’ın oynadığı film, sinemamızda Kıbrıs sorununa bu denli objektif ve gerçekçi yaklaşan ender filmlerinden biri.
Kaybedenler Kulübü (2011, Tolga Örnek)
1990’ların popüler radyo programı Kaybedenler Kulübü’nün sıfırdan zirveye çıkışının hikâyesi, radyoların başında sabahladığımız 90’lı yılları adeta önümüze getirmektedir. Film; Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk ikilisinin bohem hayatlarının ortasında tam bir Kadıköy resitali sunar. Programın orijinal kayıtlarından referans alınarak yapılan; cinsellik ve yalnızlık temalı radyo sahnelerinin dışında, bir sinema filmi olmayı sonuna kadar başarabilen Kaybedenler Kulübü, yer yer güldürmesinin dışında etkileyici diyalogları ile de izleyenlerde büyük bir etki bırakmaktadır. Tolga Örnek’in yönetmenlik koltuğunda oturduğu filmin başrollerinde yer alan Nejat İşler ve Yiğit Özşener’in uyumuna ek olarak filmin soundtrack listesi de Kaybedenler Kulübü’nü hala popüler yapan detaylardan biri olarak öne çıkar.
Bu Son Olsun (2012, Orçun Benli)
Yönetmen Orçun Benli’nin ilk uzun metraj projesi olan Bu Son Olsun, tam bir 12 Eylül parodisi olarak karşımıza geliyor. Evleri olmadığı için, sokağı ev bellemiş beş kafadarın tek gayeleri şaraplarını içip karınlarını doyurmaktır. Bunun için dönemin siyasal yapısından faydalanıp bir sağcılara bir solculara yanaşmaktadırlar. Ancak 12 Eylül sabahı darbenin olması, onları bir bilinmezliğin ortasına bırakır. Sokağa çıkmak yasaktır ancak onların bizzat evleri sokaktır. İyi de şimdi ne olacak? İşte bu bilinmezlikten filizlenen hikâye, tüm eğlencesine rağmen 12 Eylül’ün getirdiği acıları, o dönem hapishanelerde yaşanan gerçekleri de göz ardı etmiyor. Bu Son Olsun; her ne kadar ilk yarım saatteki güçlü anlatısını tüm filme yayamasa da,hikâyenin çıkış noktası,filmi konuşulur kılmaya yetiyor.
Toprağın Çocukları (2012, Ali Adnan Özgür)
Toprağın Çocukları’nı özel kılan, tamamıyla Türk eğitim sisteminden çıkma bir proje olan Köy Enstitülerini anlatmasında yatıyor. Kurgusal bir hikâyeye giydirilen belgeselvari dokunuşlar filmi izlemeye değer kılan en önemli unsur. Oldukça başarılı bir sistem olan Köy Enstitülerinin neden kapandığına dair çeşitli spekülasyonlar yıllardır konuşulur durur. Toprağın Çocukları ise özgün bakış açısından bu duruma eğiliyor ve enstitülerin neden kapandığını yorumluyor. Bununla da yetinmiyor; cehaleti ve körü körüne inanmayı açıkça eleştiriyor. Film; yönetimsel bazda gözle görülür eksikleri beraberinde getirse de anlattığı konu neticesiyle sinemamızda takdiri hak eden bir başka cesur yapım olarak öne çıkıyor. Erkan Can’ın yapımcılığını yapıp başrolü üstlendiği filmde usta oyuncuya başarılı performanslarıyla Ufuk Bayraktar, Türkü Turan, Müge Boz ve Bahtiyar Engin gibi isimler eşlik ediyor.
Kelebeğin Rüyası (2013, Yılmaz Erdoğan)
2011 yılında Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı, Yılmaz Erdoğan’ın başrolünü oynadığı Bir Zamanlar Anadolu’da filminden sonra Erdoğan’ın yapacağı ilk iş bir hayli merakla bekleniyordu. O dönem için Nuri Bilge Ceylan sinemasının Yılmaz Erdoğan’ı ne denli etkilediği kulislerde oldukça konuşulan bir konuydu. Nitekim Yılmaz Erdoğan, uzun yıllardır Nuri Bilge Ceylan ile çalışan görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’yi de yanına alarak, Kelebeğin Rüyası’nın altına imzasını atmıştı. 1940’lı yılların başında Zonguldak’ta yaşayan iki şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hastalıklarla geçen hayatlarının anlatıldığı hikâye, bilmeyenler için bu yetenekli iki şairi insanlara tanıtıyordu. Yılmaz Erdoğan’ın oyunculuk anlamında kendini geri planda tuttuğu, kendisinin alıştığımız anlatılarının çok uzağında oldukça durağan, ciddiyeti bir hayli üst seviyede tutan Kelebeğin Rüyası bu nedenlerle Erdoğan filmografisinde ayrı bir yere konumlandırılan bir film. Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ, Farah Zeynep Abdullah, Mert Fırat ve Belçim Bilgin’in oynadığı film, son dönemlerde ülkemizde yapılmış en dikkat çekici filmlerin arasında yer alıyor.
Unutursam Fısılda (2014, Çağan Irmak)
Sinemamızın son yıllardaki en başarılı isimlerinden Çağan Irmak’ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu film, paralel şekilde ilerleyen iki hikâyeyi içinde barındırıyor. Bir tarafta Ayperi’nin lise öğrencisinden nasıl büyük bir pop yıldızına dönüştüğüne şahitlik ederken, diğer taraftan ise onun günümüzde ablası ile olan günah çıkarmalarına tanıklık ediyoruz. Müzikleri ile akıllara kazınan, Çağan Irmak sinemasından alışık olduğumuz duygusallığı sonuna kadar hissettiren Unutursam Fısılda, sinemamızda yapılan dönem filmleri içerisinde oldukça ayrı bir yere sahip. Siyasete neredeyse hiç bulaşmadan, iki aşığın birbirleri için yaptıkları fedakârlıkları, bu fedakârlıklar sonucunda başlarına gelenlerin anlatıldığı hikâye adeta “Bir pop yıldızı nasıl doğar?” sorusunun cevabını da içinde barındırıyor. Kenan Doğulu imzası taşıyan film müzikleri, dönemin havasını buram buram yaşatmakla kalmıyor, adeta kült olacak seviyede varlığını hissettiriyor. Bunun yanında filmin başrollerinde yer alan Hümeyra, Işıl Yücesoy, Farah Zeynep Abdullah, Mehmet Günsür ve Kerem Bursin’in ayrı ayrı devleşen performansları da filmi hâlâ konuşulur kılan unsuların başında geliyor.
İftarlık Gazoz (2016, Yüksel Aksu)
Son dönemlerde yapılmış en naif dönem filmi ne diye sorsak, muhtemelen herkesin aklına ilk olarak İftarlık Gazoz gelecektir. Dondurmam Gaymak(2006)ve Entelköy Efeköy’e Karşı (2011) filmleri ile hatırı sayılır bir hayran kitlesi yakalayan Ulalı sosyalist yönetmen Yüksel Aksu’nun üçüncü uzun metraj çalışması olan İftarlık Gazoz, izleyenleri 70’li yılların ramazanlarına götürüyor. Yönetmenin yer yer “Biyografik eserim” olarak nitelendirdiği film, okulundan iftiharname alarak yaz tatiline çıkan Adem’in (Berat Efe Parlar), gazoz ustası Cibar Kemal’in (Cem Yılmaz) yanına çırak olarak girmesini konu alıyor. Bu noktadan sonra Adem’in ramazan ayı ve ustası Cibar Kemal ile olan zorlu mücadelesini izlediğimiz hikâye; yönetmenin filmografisinden alışık olduğumuz şekilde zaman zaman kapitalizm eleştirilerini beraberinde getirse de, aslında tüm film boyunca izleyenlerini büyük bir ege karnavalının ortasına bırakıyor. Sinemamızın iki komik adamı Yüksel Aksu ve Cem Yılmaz’ı birleştiren film, “Nerede o eski ramazanlar!” diye yakınanların derdine derman olmaktan da geri durmuyor.
Not: Filmler; vizyon tarihine göre sıralanmış olup, yazarın kendisinin en çok ilgisini çeken 15 dönem filmine göre düzenlenmiştir.