Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 12-18 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, bu yıl ulusal, uluslararası alanda uzun metraj kurmaca, belgesel ve kısa metraj olmak üzere birçok filmi seyirciyle buluşturuyor. Dünya sinemasından filmlerin Türkiye prömiyerini yaptığı, yerli filmlerin birçoğunun da dünya prömiyerini yaptığı seçki ilgiyle karşılanıyor. Fil’m Hafızası olarak festivali sizler için izliyor ve izlenimlerimizi paylaşıyoruz.
Çilingir Sofrası
Prömiyerini yaptığı 41. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerine layık görülen Çilingir Sofrası (2022), eril dilin hâkimiyetindeki ülke sinemamıza adeta can suyu veriyor. Erkek egemen hikâyelerden uzak bir ulusal seçkiyle seyirciyi karşılayan 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’deki filmlerden Çilingir Sofrası, sinemamızın oldukça kısır olduğu bir alana katkı sunuyor. İki eski arkadaşın rakı sofrasında buluşup geçmişi yad etmesi üzerine kurulu film, yarım kalmış bir hikâyeyi nihayete erdiriyor. Fakat bu hikâyenin kuir içerikli olması filmi daha da önemli hale getiriyor. Zira ülkemizde gerçekten sarıp sarmalayacağımız kuir içerikli filmler pek de yok. Bu anlamda Ümit Ünal imzalı Aşk, Büyü vs. (2019) ile Çilingir Sofrası, sinemamız açısından ümidimizi yeşerten filmler. Tabii henüz izleyemediğimiz Emin Alper imzalı Kurak Günler’i (2022) de buraya dâhil edeceğimize kuşku yok.
Tek mekânda ve tek gecede geçen Çilingir Sofrası, dört bölümden oluşan orta metraja göz kırpacak süresiyle karşılıyor seyirciyi. Fakat kısa süresine rağmen bir büyüğün masanın başköşesine konulduğu, mezelerin birinin gelip birinin gittiği, fasıl müziklerinin ciğer deldiği, kaçamak bakışlarla, anıların adeta raks ettiği bir ortamda geçen filmin; tıpkı masaya konulan “büyük” kadar büyük meseleleri var. Lakin tüm bu önemli mevzulara rağmen Güven, filmin hiçbir anında seyircinin duygularını manipüle etmiyor. Kulağımızın pasını silen müzikleri, sıkışmışlık hissini ayyuka çıkaran çekim teknikleri, adeta perdede şahlanan oyunculuklarıyla Çilingir Sofrası tam da pamuklara sarmalayıp kucaklanacak bir film.
Ela ile Hilmi ve Ali
Prömiyerini yaptığı 41. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde En İyi Senaryo, En İyi Kadın Oyuncu, Mansiyon ve FIBRESCI ödüllerinin sahibi olan Ela ile Hilmi ve Ali (2022), festivalinin bir diğer maskülenite kokmayan filmlerinden. Ziya Demirel’in senaryosunu Nazlı Elif Durlu ile birlikte yazdığı film, her ne kadar başrollerinde oldukça güçlü iki erkek karakter barındırsa da bir kadın hikâyesidir. Cannes Film Festivali’nde Sarı (2015) isimli kısa filmi ile yarışmış ve daha birçok kısa filmiyle kariyerini inşa etmiş olan Demirel, ilk uzun metraj kurmaca filmiyle ilgi yaratıyor. Sarı’da da Evicko’da (2012) da odağına kadını, kadının toplumdaki konumunu, yaşadığı sıkıntıları alan Demirel; bu alanda söyleyeceklerini henüz tüketmemiş duruyor.
Deprem, sınav sistemi, küçük yaşta evlilik, istismar ve daha nicesini aynı potada eritmeyi başaran filmin en güçlü yanlarından biri de oyunculuklarıdır. Serkan Keskin, Ece Yüksel ve Denizhan Akbaba gerçekten parmak ısırtacak bir oyunculuk sergiliyor. Bu üç oyuncunun hayat verdiği Hilmi, Ela ve Ali arasında oluşan aşk üçgeni, film boyunca sürekli tekrar edip duran durumlar gibi kısır bir döngüye hapsoluyor. Bu kısır döngü, aslında yaşadığımız hayatın bir temsilini sunuyor. Sinema tarihinden bu yana birçok farklı versiyonunu izlediğimiz üç karakter arasındaki gerilimden beslenen filmlerin bir kopyası değil bir başka örneği olan Ela ile Hilmi ve Ali, seyirciyi yormayan yapısıyla da bir solukta izlenenlerden.
Delikado
Palawan’ın büyülülüğünün, doğasının ve yağmur ormanlarının tahribatını konu alan belgesel, birtakım çevre aktivistinin verdiği mücadeleye odaklanmaktadır. Özel bir kuruluşa sahip olan Palawan halkı, belediye başkanı ve yerel halkın çalışmalarıyla doğal miras ihlallerini gün yüzüne çıkarıyor. Aralarında avukat ve işçilerinde bulunduğu yapılanma Filinpinler ve dünya çapında büyük bir yankı uyandırıyor.
Turizm ve kalkınma adı altında tropik dokuyu yıkıma uğratan kapital düzen, tüm dünya insanlarına ait olan doğal kaynakları göz kırpmadan yok etmeyi kendine hak sayarken, planladıkları çok önemli bir şeyi atlıyor: halk direnişi.
Topyekün ormanları için mücadeleye katılan Palawan’lılar sevdiklerini, işlerini ve ailelerini kaybetmeyi göze alarak yer yer korkularıyla yüzleşiyor. Yönetmenliğini Karl Malakunas’ın üstelendiği Delikado, oldukça derin anlamlara sahip bir alt başlıkla gösterimini gerçekleştiriyor. Türkçe adı Hassas Mevzu olan film, geçmişe ve geleceğe ait olan bu çok hassas çevre bilincinin hak ettiği değerlere ulaşabilmesi adına büyük bir sorumluluk üstleniyor.
Arka planda dönen yolsuzluklar, hak ihlalleri ve yıkımlar, başkaları için orman sorununun çok ötesinde seyir ediyor. Doğa, kendine verileni her zaman geri öder. Yeter ki ona iyi davranmasını bilelim.