30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, dördüncü gününde de ulusal yarışma filmlerinin gala gösterimleri, etkinlikler, kısa ve belgesel yarışma filmlerinin gösterimleri ve dünya sineması seçkileriyle devam etti. Dördüncü gününde daha da kalabalıklaşan salonlardaki coşkunun arttığı fark edilirken gala salonu fuayesindeki kalabalık dikkatlerden kaçacak gibi değildi. Tüm koltukların dolduğu ve merdivenlerde filmlerin izlendiği festival coşkusunun salonlardan şehrin sokaklarına kadar nüfus ettiği gözlemleniyor. Seyircilerin gala gösterimlerinin sonrasında gerçekleşen söyleşi kısmına sağladığı katılım da oldukça etkiliydi. Bu kalabalık ve coşkulu günde sizler için farklı seçkilerden izlediğimiz filmlerle ilgili izlenimlerimizi yazdık. Keyifli okumalar…
Kıyıda (Yön. Büşra Bilginer, 2023)
Büşra Bilginer’in ilk uzun metrajı olma özelliğini taşıyan Kıyıda, birbirinden kopuk hayatlar yaşayan dört kız kardeşin babalarının ölümünden sonra kendilerine miras kalan pansiyonda bir araya gelmeleri ile başlıyor. Bu bir araya geliş, yıllar sonra birbirlerini affetmek ve yüzleşmek adına da bir adım oluyor onlar için. Nilüfer, Defne ve Yasemin aynı anne babadan olan kardeşlerken Deniz, yalnızca baba tarafından onlara bağlı bir kardeş olarak karşımıza çıkıyor. Üç kız kardeşin birbirlerine söyleyemedikleri sözlerin, edemedikleri vedaların yüzleşmelerini yaşarken bir yandan da Deniz’in kendi dışlanmışlığını yaşamasını izliyoruz film boyunca. Odadaki fil hakkında kimse konuşmuyor. Konuşulması gereken şeylerin ağırlığı adım adım seyircinin üzerine çökerken, bir kaybın ardından doğan duyguların ağırlığı da su yüzüne çıkıyor. Film boyunca her karakterin kendi kişisel acılarına ve hayatlarındaki kişisel dertlerine doğru yolculuk ediyoruz. Hepsinin dinamiği ve varoluş biçimi farklı. Her bir kadının kendi rotası, kendi hikâyesi var filmde.
Bir kadın hikâyesi olarak karşımıza çıkıyor olması da filmi ayrıca büyük bir keyifle izlenebilir kılıyor kendi adıma. Film, her bir kadının hikâyesinin içine daha çok dalma, hepsinin kaybı yaşayış biçimine daha çok hâkim olma hissi uyandırıyor. Uzun yıllar boyunca birbirini görmeyen bu kadınların, babalarının ölümü üzerine tekrardan bir araya gelmesi, bundan sonraki hayatlarını da değiştirecek bir motivasyon taşıyor. Zamanında koparılan o bağların kıymetini yeniden anlayıp, daha sağlam bir yerden birleşiyor tüm kadınlar. “Biz Bize Yeteriz” şarkısı eşliğinde, farklı yollara dağılmış bu kadınların tekrardan o “Kıyıda” buluşmaları her şeyin ilacı oluyor aslında. Hayallerimizin kırıldığı yer biziz. Bu yüzden de hep aynı yerdeyiz aslında. Bence biz bize yeteriz.
Annesinin Kuzusu (Yön. Umut Evirgen, 2023)
Genç bir erkeğin alışılageldiği üzere babası ile ilişkisi üzerinden şekillenen travmaları yerine yetişkin sancılarını annesi ile yaşanmışlığı temeline oturtan filmin mottosu da oldukça iddialı: “Annesinin kuzusu mu kurbanı mi?” sorusunu seyirciye soran filmin geçmişe yönelik travmalarda odaklanma sorunu yaşayıp dağılması en büyük sorunu oluyor. Zira bu genç erkeğin travmalarını perdeye yansıtmak için annenin annesi ile olan ilişkisine kadar uzanması, filmin anlatısını güçlendirmek için çok da gerekli olmayan detaylara sürüklenmesi bir noktadan sonra yorucu oluyor. Ailesi nedeniyle yaşadığı travmalardan ötürü kendini tamamlayamamış bir bireyin bir nevi beyninin içinde, hatıralarında gezinen filmin fikir olarak çok iyi bir nokta yakaladığı inkâr edilemez. Fakat bu iyi noktayı tüm filme yayma noktasında büyük sıkıntılar yaşandığı da açıkça fark edilmektedir.
Sanat yönetimi, görüntü yönetimi ve oyunculuklar konusunda oldukça kusursuz bir iş ortaya koyan film, ne yazık ki hikâyeyi daha minimal bir noktada tutamamasıyla seyircinin ilgisini kaybediyor. Benim açımdan bir diğer can sıkıcı durum ise iki kadın arasındaki çekişmeye çok yüklenip sorunu önemsizleştirmesi oluyor. Zira asıl sorun ataerkil tahakküm ilişkilerinin bir tezahüründen başka bir şey değildir.
Ceylin (Yön. Tufan Şimşekcan, 2023)
Ceylin, 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin ulusal yarışma seçkisindeki Adana’da çekilen iki filmden biridir. Adana’da portakal bahçelerinde mevsimlik işçi olarak çalışan, çadırda yaşayan bir aileye odaklanan filmin asıl merkezinde ise ailenin on dört yaşındaki kız çocuğu Ceylin’dir. Ceylin, on dört yaşında koca ailenin yükünü sırtlamış minicik bedeninde yetişkin bir bireyin ruhunu taşımaktadır. Portakal bahçesinde çalışmakla kalmayıp, yemek, temizlik, çocuk bakma gibi her türlü işi tek başına yapmaktadır. Anne yatalak, abi ise zihinsel bazı sıkıntılar yaşamaktadır. Üstelik Ceylin’in tüm bunları geride bırakacak çok daha büyük bir soruna hazırlanması gerekmektedir. Ceylin’in herkesi derinden sarsan tüm bu sorunlarına Bilge isimli bir belgesel sinemacı projeksiyon tutar.
Ceylin ile röportaj yapmak, onun hayatına hâkim olmak isteyen Bilge, Ceylin’in babasını para ile buna ikna etmekte zorlanmaz. Fakat Bilge, Ceylin ve ailesiyle zaman geçirdikçe öğrendikleri gerçekler karşısında büyük bir çıkmaza girer. Ucuz işgücü, çocuk işçi, hâlâ devam eden feodal sistem, kadının toplumdaki yeri, çocuk gelin gibi bir çok meseleye parmak basan ve tüm bunları oldukça titiz bir şekilde süzgeçten geçirerek perdeye yansıtmaya çalışan Şimşekcan ne yazık ki bunu tam anlamıyla başaramıyor. Filmin birçok sahnesi inandırıcılıktan uzak bir hale bürünüyor. Yine de başta Ceylin’e hayat veren Deniz Büyük’ün doğal ve abartıdan uzak oyunculuğu göz dolduruyor.
Gölgesiz Kule (Yön. Zhang Lu, 2023)
Zhang Lu’nun sinematografisini yakında takip edenler bilir. Her zaman için derdini en nahif şekilde anlatan yönetmenlerden biridir Lu. Gölgesiz Kule’de ise yine aynı güveni bizlere vermeyi vadeder. Alışıldık, bildik, hayatın içinden bir anlatıyı deneyimleriz. Gu Wentong eşinden boşanmış biricik kızını ablasına emanet etmiş bekar bir babadır. Ancak kızını asla sahipsiz ve ilgisiz bırakmamaktadır. İşi gereği yaşadığı yoğunluk ve aile sıcaklığı huzuru gibi özel sebeplerle bir süreliğine çocuğunun ev ortamında büyümesini tercih etmiştir. Gastronomi yazarı olarak çalışan Gu, iş arkadaşı Ouyang ile bir süre sonra yakınlaşmaya başlar. Ne yazık ki aralarındaki yaş farkı bir süre sonra iletişimlerini baba-kız ilişkisine dönüştürür. Ouyng’ın yetim bir şekilde büyümesi, Gu’nın ailevi sorunları ikiliyi duygusal olarak birbirlerine daha da yakınlaştırır. Oluşan bu güven ortamı hikâyeyi ilerleyen sahnelerde bambaşka bir noktaya taşır. Gu’nun babasıyla olan sorunları devreye girer. Bir taciz davasıyla suçlanan yaşlı adam yıllardır çok sevdiği çocuklarından mahcup bir hayat sürmektedir. Hâliyle dava bir türlü aklanmaz. Yıllar sonra Ouyong, bu çok bilinmeyenli denklemi çözmek ister ve Gu ile birlikte yaşlı adamın yaşadığı yere gider.
Aile dinamiklerini ve mahremiyeti başarılı bir şekilde seviyeli bir üslupla anlatmayı seçen Zhang Lu Gölgesiz Kule filminde asla gereksiz duygusal manipülasyonlara girmez. Hikâyesini Budist tapınağından alan gölgesiz kule günün hiçbir saatinde gölge almamaktadır. Metaforik olarak tasarlanan anlatı tıpkı Ouyang ve Gu gibidir. Hiçbir yere ait olamayan bir gölgeye bile rastlamayan kendi halinde geceye kavuşur.
Sararmış Yapraklar (Yön. Aki Kaurismäki, 2023)
Aki Kaurismäki’nin Umudun Öteki Yüzü’nden (2017) beri beklediğimiz yeni film Sararmış Yapraklar yönetmenin adeta jübilesi olarak anılabilir. Kaurismäki’nin sıra dışı mizahı her zaman onu diğer yönetmenlerden ayıran önemli bir özellik olmuştur. Filmlerinde geçen kasvetli, ancak bir o kadar da komik olaylar seyirciyi her zaman aktif bir role katmayı hedefler. Bu birkaç yıllık aradan sonra Kaurismäki kendisine alıştığımız tarzda yine aynı enerjiyle geri döner.
Film iki yetişkinin tesadüfi olarak tanışmasına ve benzer hayatları yaşamalarına odaklanıyor. Rusya-Ukrayna savaşının eşliğinde insanlık tarihi için kötü deneyimlerin yaşandığı günümüz tarihi Ansa ve Holappa’yı da yakından ilgilendirmektedir. Holappa alkoliktir, Ansa ise kendi hâlinde kısıtlı bir hayat sürmektedir. Bir süpermarkette çalışan genç kadın tarihi geçmiş ürünleri insanlarla paylaştığı için işten çıkarılır. İş saatleri içerisinde alkol içtiği tespit edilen Holappa ise yine aynı ivedilikle patronu tarafından kovulur. Trajik bir şekilde yolları barda kesişen genç çift birbirlerinden hoşlanır. Ancak iki karakterin de adım atacak hayat motivasyonu ne yazık ki yoktur. Birkaç denk gelişin ardından birbirlerinin hayatına dahil olmaya başlayan Ansa ve Holappa birlikte vakit geçirmeye başlar. Kuzeyli insanların spesifik dertlerini eleştirel bir dille aktaran Kaurismäki bunu asla üst perdeden bir anlatımla seyirciye vermez. Sararmış Yapraklar hepimizin alışık olduğu ve beraberinde taşıdı modern dünya insanlarının sorunlarına trajikomik bir şekilde yaklaşıyor. Filmin geneline yayılan çok özel bir entelektüel hava var. Sahnelerin çoğunda sinema tarihinin unutulmaz filmlerinin afişleri kullanılmış. Kaurismäki belki de yeni dönem sinema anlayışını üstü kapalı bir şekilde nostaljik olanla eleştirmeye çalışıyor diyebiliriz. Kaurismäki’nin sinemasını özleyen biri olarak Sararmış Yapraklar benim için film dinamiği, ritmi, kurgu ve hikâye bakımından oldukça tatminkâr bir film oldu. Ne bir sekans fazla ne de bir sekans az olsaydı asla bu doygunluğunu aktaramazdı diye düşünüyorum.
Ayrıca 2023 Cannes Film Festivali’nde yarışan Sararmış Yapraklar, Jüri Ödülü’nün sahibi olurken 96. Kez düzenlenecek Oscar Ödüllerine aday Finlandiya’dan aday gösterildi.