23 Eylül Pazartesi akşamı coşkulu bir açılış töreni ile seyircisiyle selamlaşan 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, bu yıl “şiddete hayır” sloganıyla başladı. Dün festivalin ulusal yarışmasındaki on bir filmden ikisi seyirciyle buluştu. Galaların yapıldığı salonun tamamen dolduğu, soru-cevap kısmının fazlasıyla ilgi gördüğü gösterimlerin ardından Adanalı seyirciler, Adana Seyirci Ödülü’nü seçmek için her gösterimden sonra oyunu da geçmiş yıllarda olduğu gibi kullandı.
Fil’m Hafızası ekibi olarak festivalin ulusal yarışma filmlerinin gösterimlerini yerinde takip ederek siz değerli okuyucularımız için kısa kısa değerlendiriyoruz. Keyifli okumalar…
Bildiğin Gibi Değil (Yön. Vuslat Saraçoğlu, 2024)
Babalarının ölümü ile birlikte uzun bir süre sonra bir araya gelen kardeşler Tahsin, Yasin ve Remziye; ortak geçmişlerine dair bilinmeyenleri su yüzüne çıkardıkları bir yüzleşmenin içine doğru sürükleniyorlar. Yönetmenliğini Vuslat Saraçoğlu’nun yaptığı Bildiğin Gibi Değil, düşünce tarzı bakımından çok farklı olan bu üç kardeşin travmalarını ve kişisel çatışmalarını gün yüzüne çıkarmaya çalışırken, bir yandan da kara mizahi bir yön ile seyirciye birçok duyguyu aynı anda yaşatıyor. Kardeşliğin getirdiği o karmaşık ilişkileri tüm hatlarıyla yansıtırken, herkesin aklında kalan anıların birbirinden ne kadar farklı olduğunu görüyoruz.
Tahsin, Yasin ve Remziye’nin Tokat’ta yaşadığı bu geriye dönüş, aslında aile arasında birçok şeyin bildiğimiz gibi olmamasını odak noktasına koyuyor. Yıllarca içimizde tuttuğumuz sırların yüklerini, en yakınlarımızla paylaşamamanın getirdiği ağırlıkla harmanlayarak, izleyici de derin bir etki bırakıyor.
Hêvî / Umut (Yön. Orhan İnce, 2024)
Dünya prömiyerini 31. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştiren Orhan İnce imzalı Umut: Hêvî filmi küçük bir kız çocuğunun perspektifinden aile dinamiklerini ve ticaret ilişkilerini ele almaktadır. Taşra motifleriyle ve sert yaşam koşullarıyla oluşturulan hikâye, sağır ve dilsiz Zeyno’nun annesinden yadigâr koyunuyla yeni bir bakış açısı geliştirmeyi tercih etmektedir. Alışılagelmiş kırsal mekân anlatılarının ötesinde odağına çocuk ve hayvan dostluğunu da ele alan filmde öne çıkan en önemli tema umut ve umuda tutunan hayatların insan yaşantısına olan etkisi olarak yorumlanabilir. Keza orta sınıf bile sayılmakta güçlük çeken bir babanın çocukları için verdiği mücadeleyi paralel olarak aile olmanın dinamiğiyle harmanlayan nahif bir anlatıdan bahsetmek de oldukça mümkün.
Mustafa, çocukları Çetin ve Zeyno ile köy yaşantısına devam ederken bölgeye gelen bir yabancının getireceği yıkımdan henüz habersizdir. İyi olmanın, birilerine güvenmenin, ticaretin etiğinin sorgulandığı filmde sistem eleştirisi ve inanç sömürüsü gibi toplumsal konuların da tutarlı bir şekilde ele alındığını gözlemlemekteyiz. Öte yandan geleceği şekillendiren şeyin geçmiş olduğu, güven ve güvensizlik arasındaki ince çizgiyi, zorlu yaşam koşullarında ve taşrada birey olmak üzerine kurulan çok katmanlı bir hikâye zinciri filmde göze çarpan önemli detaylardan birkaçı olarak tartışılabilir. Bana kalırsa filmin yoğun bir şekilde erkek karakterlerden oluşması ilk bakışta biraz tedirgin edici görülmekte. Zira filmin kendi içinde sürekli artan bir tekinsizlik hissi mevcut. Yaşadığımız topraklarda sürekli duymaya maruz kaldığımız çocuk ve hayvan istismarı söz konusu filmde de her an için seyirciyi hazırda bekletiyor. Ancak Orhan İnce, bu noktada oldukça temkinli yaklaşmayı tercih ediyor. Odağına yarının daha iyi bir gün olma ihtimalini ve hayat varsa umut da vardır olumlamasını alarak ortaya güvenlik sınırı çizmeyi ihmal etmiyor. Sekiz yıllık bir sürecin ardından tamamlanan Umut: Hêvî, Orhan İnce’nin ilk uzun metrajlısı olması bakımından da ayrı bir öneme sahip. Ulusal Yarışma kapsamında yarışan film iki dilli anlatımıyla seçkiye çeşitlilik katıyor.