“We found love in a hopeless place! – Biz aşkı umutsuz bir yerde bulduk!”
Rihanna
Girişi kadar finali ile de sert olan Akdeniz (2015); her göçmen hikâyesinin sonunun Rihanna şarkıları kadar ışıltı saçmayan hüznünü, Ayiva’nın (Koudous Seihon) film boyunca tuttuğu gözyaşlarında döküyor. Kokain bağımlısı bir babanın mağdur kızı Barbadoslu Rihanna’nın göç yolculuğu, ışıltılı bir hayata kavuşması ile nice Afrika kökenli kadına Batı’nın efsunlu sistemini hayal ettirse de, insan nefesi ile şişirilmiş plastik bir deniz botunun onca kişiyi sonsuza kadar nefessiz bırakması, gerçekleri bir ölüm çizgisine yakın kılıyor.
“Hür İnsanlar Diyarı” olarak tanımlanan Afrika Burkina Faso’su, Fransız sömürüsünün izlerini taşıdığı topraklarında, kendi dilinden ve refahından uzakta kalmış onlarca ülkeden yalnızca birisi. Filmde de bahsi geçen güneş paneli anekdotunda da belirtilen çevrecilikleri ile tanınan Mossilerin yurdu; altın, fosfat ve magnezyum gibi kaynaklar bakımından dünyanın sayılı topraklarından birine sahip olsa da, Avrupa’ya iltica etme hayali kuran her bir bireyinin dünyası, hazin bir Akdeniz (2015) trajedesinin çıkmasına mani olamıyor.
Baş karakter Ayiva’nın gerçek yaşam kesitleri üzerinden kurgulanmış bir senaryoya sahip olan Akdeniz; yine bir İtalyan göçmeni ailenin çocuğu olan Amerikalı Jonas Carpignano’nun ilk filmi. İtalya’daki Afrikalıların bulunduğu bir mülteci kampını gezdiği sırada tanıştığı rehber Koudous Seihon’in hikâyesinden çok etkilenen Carpignano, Ayiva karakterinin İtalya’daki başkaldırısını bir kısa filme çekmeye karar veriyor. Nitekim A Chjana (2012) isimli bu kısa, uluslararası arenada büyük ilgi uyandırınca, hikâyenin tamamının bir uzun metrajı hak ettiğini düşünerek harekete geçiyor. Öncesinde de aile geçmişinden kaynaklı ilgi duyduğu göçmen temalı kısa filmler çeken Carpignano, kendisi ile bir nevi özdeşleştirdiği bu hikâyeyi beyazperdeye taşırken çok da zorlanmıyor. Yıllarca Avrupa’nın asimilasyonu altında kalmış bir coğrafyanın çocuklarının, Stochkholm sendromuna yakalanmışçasına kaçacak yurt olarak yine Avrupa’yı düşlemeleri bir nevi peynir-fare paradoksunu hatırlatıyor ona. Filmin, yoğun aktüel kamera kullanımı ile sağladığı gerçekçiliği ve karanlık tonları, trajediyi de özümsetiyor.
Festivalin “Sinemada İnsan Hakları” kategorisinde gösterime giren Akdeniz; ele aldığı konu itibariyle, dünyanın en büyük güncel problemlerinden olan göçmen meselesini çok iyi bir şekilde irdeliyor. Özellikle Suriyeli mülteciler konusunda yüreğimizin dağlandığı bugünlerde, Ege Denizi’nde yaşanan faciaların bir tezahürünü Libya-İtalya hattı üzerinden izliyoruz. Ayiva’nın arkadaşı Abbas ile çıktığı bu tehlikeli yolculuk, Avrupa’nın ırkçı ve yardımsever tezatlıktaki yüzlerini karşı karşıya getiriyor. Ayiva’nın, Afrika’nın sert ve çorak topraklarında öğrendiği ayakta kalma savaşını Abbas’a nazaran daha iyi vermesi, onun diğer Afrikalılar arasından sıyrılmasını sağlıyor. Fakat bu sıyrılışın ancak fazladan yenebilecek iki portakala isabet etmesi, eninde sonunda bir isyan ateşinin fitillenmesini engelleyemiyor.
Akdeniz; geçtiğimiz yıl Cannes Eleştirmenler Haftası´nda adından söz ettirirken, çok sayıda uluslararası ödülün de sahibi oldu. Kendi festival kategorisinde de Sihirli Dağ (2015) ile birlikte en iddialı iki filmden biri olarak öne çıkıyor. Bu zamana kadar yapılmış en etkili mülteci ve göç temalı filmler arasında da yerini alacağını kesinlikle söyleyebilirim. Yönetmen Jonas Carpignano, oyuncusu Koudous Seihon ile ikinci film için şimdiden kolları sıvamış durumda. Filmin hikâyesi sonrasında öğrendiğimiz ve içimize ferahlık verebilen tek şey ise gerçek hayatında Abbas’ın Londra’da kendine refah bir hayat kurduğunu ve Ayiva’nın da Afrikalı mültecilerin hakları için mücadele eden başarılı bir aktivist ve tercüman konumuna geldiğini bilmekti. Umudumuz, kimsenin göç etmek zorunda kalmadığı bir dünyada, yerli halkların kendi coğrafyalarının huzurlu öykülerini anlattığı günlere varmak. Aşkı, umduğumuz yerlerde bulmak dileğiyle…