Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Malatya Uluslararası Film Festivali, İstanbul, Adana, Antalya ve Ankara odaklı festivallere alternatif, küçük bir Anadolu festivali olarak çıkmıştı yola. Fakat gelinen nokta gösteriyor ki, Malatya’daki bu mütevazi festival dört yıl içinde diğer büyük festivallerin kalitesine ve dolgun programına daha şimdiden ulaştı. Kısa sürede önemli bir festival olmayı başarması, bu yıl farklı bölümlerde 130’a yakın film göstermesi, festival filmlerini öğrenci 3 tl, tam 4 tl gibi oldukça uygun bir fiyattan satışa çıkararak Malatya’da sinema bilinci aşılamaya çalışması gibi faktörler Malatya’nın sadece kayısı ile değil, film festivaliyle de özdeşleşmeye başlanmasını sağladı.
Festivalin bu yılki Ulusal Uzun Metraj Yarışma Filmleri kategorisinde yarışan 9 filmden 7’sini daha önceki festivaller sayesinde izlemiştim. Yozgat Blues ve Saroyan Ülkesi izlemediğim filmler arasındaydı ki, festivalden “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen” ve “SİYAD Özel Ödülü” ile dönen Yozgat Blues’u izleme şansı buldum. Taşrada hayatlarını sürdüren üç insanın (hatta dört) hikayesini ince bir mizahi yaklaşımla anlatan film, naif ve etkileyici olmayı başarıyordu. Kusursuzlar filmindeki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne layık görülen İpek Türktan Kaynak’ın, Antalya’da haketmesine rağmen alamadığı ödüle Malatya’da kavuşması sevindiriciydi. Karnaval ve Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 filmlerinde başarılı performanslar sergileyen Serdar Orçin, Eve Dönüş’teki rolüyle “En İyi Erkek Oyuncu” ödülüne layık görüldü. Eleştirmenlerin genelde çok sevdiği, sinefillerin gönlünü kazanan Gözümün Nuru’nun herhangi bir ödüle layık görülmemesi, jürinin dinamiklerine göre tahmin edilir bir karardı fakat yine de üzdü. “En İyi Senaryo” ödülünü, kurmacalar içerisinde yarışan tek belgesel olan Saroyan Ülkesi’nin kazanması ise çoğu kişiyi şaşırttı. Aslında Saroyan Ülkesi’ni izlemek üzere yola çıkmıştım fakat serviste daha önce herhangi bir filmini izlemediğim ve kendisinden haberdar olmadığım yönetmen Rachid Djaidani ile tanıştım. Yönetmenin sempatik tavırları, cana yakın yaklaşımı ve İstanbul’da film çekmeyi çok istediğini söylemesi, Uluslararası Uzun Metraj Yarışma Filmleri arasında yarışan filmi Kendini Tut / Hold Back’i merak etmeme neden oldu. Maalesef Saroyan Ülkesi ve Hold Back aynı seanstaydı. Saroyan Ülkesi’nin Aralık ayında Başka Sinema kapsamında vizyona girecek olmasını göz önünde bulundurarak tercihimi Hold Back filminden yana kullandım. Tamamen plansız, programsız bir şekilde oluşan bu durumdan ziyadesiyle memnun kaldım, çünkü Hold Back’i çok sevdim. Film, Dogme95 normları içerisinde modern bir Romeo-Juliet hikayesini sade ama etkileyici bir şekilde anlatarak ırkçılığı ve inanç sistemini eleştiriyordu. Hold Back’in de yarıştığı Uluslararası Uzun Metraj Yarışma Filmleri bölümünde “En İyi Film” ödülü In Bloom’a giderken, The Lunchbox ve Omar filmleri de “Jüri Özel Ödülü”ne layık görüldü.
Kısa filmlere çok değer veren biri olarak Ulusal Kısa Film Yarışması ve Ulusal Kısa Film Gösterim Seçkisi’ndeki tüm filmleri izledim. “En İyi Kısa Film” ödülünü kazanan Ömer Günüvar’ın “Yaşam Merkezi” adlı filmi, AVM’de temizlik işçisi olarak çalışan yaşlı bir adamın hayatını, Zeki Demirkubuz filmlerinin arabeskliğinde ve sahiciliğinde, sade ama etkili bir şekilde anlatıyordu. Orijinal bir ekran personasına sahip olan ve sima olarak Tuncel Kurtiz’i andıran Mehmet Kireçtepe’nin performansı, filme güç katan en büyük etkendi. Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen, Umut Subaşı’nın yönettiği “Ü.N.K” ise, çocuk sahibi olamayan bir çiftin öyküsünü üç noktanın içerisinden gösteren deneysel bir çalışmaydı. Anlatım biçimini farklı ve yenilikçi bulsam da, Umut Subaşı’nın, Eren Çukurluöz ile birlikte yönettiği ve Altın Koza’da “En İyi Kısa Film” ödülüne layık görülen “Eksik”i, kişisel olarak daha çok beğenmiş ve çarpıcı bulmuştum. Yarışma filmleri içerisinde en başarılı bulduğum kısa ise, Altın Portakal’dan ve İzmir Kısa Film Festivali’nden “En İyi Kısa Film” ödülleriyle dönen, Onur Yağız’ın yönettiği “Patika”ydı fakat film Malatya’dan eli boş ayrıldı.
Le Passe, Inside Llewyn Davis, Only Lovers Left Alive, Closed Curtain, The Congress, Omar, The Lunchbox, A Touch of Sin gibi bu yılın önemli sinema örneklerinin Malatya Park ve Yeşil Sinemaları’nda izleyiciyle buluşması ise ayrı önemliydi. Hemen hemen her birinde salonda büyük bir doluluk oranı mevcuttu ve popüler sinema haricinde filmleri vizyonda izlemesi oldukça zor olan Anadolu insanı da sinemada bu filmlerle buluşup festival heyecanını yaşayabildi. Kemal Sunal anısına düzenlenen “Kemal Sunal Sergisi” ve “Hababam Sınıfı Anılarında Kemal Sunal Minder Sohbetleri” ise festivalin güzel ve önemli anlarındandı.
Ödül öncesindeki kırmızı halı seremonisinde, halından geçen herkesin sıra sıra dizilen halk tarafından alkışlanması, Anadolu insanına özgü samimi bir karşılama olarak akıllarda kaldı. Kişisel gözlemlerime dayanırsak, halkın festivalde çok fazla ünlü isim görmediklerinden dolayı bir miktar hayal kırıklığına uğradıklarını söyleyebilirim. Her sene daha da büyüyen festivalin, ilerleyen senelerde bu konuda adımlar atacağına inancım tam. Ödül törenine geldiğimizde ise Vali Vasip Şahin’in protokol konuşması yapmaması ve bunun üzerine sunucu Korhan Abay’ın “Siz hiç Cannes’da Nice belediye başkanının konuşma yaptığını gördünüz mü?” demesi salonda gülüşmelere neden oldu ve alkışlandı. Bir festival daha geldi geçti, 5. Malatya Uluslararası Film Festivali’ni şimdiden özler olduk.