Erich Kästner’in Türkçeye Bok Yoluna Gitmek adıyla çevrilen romanından sinemaya uyarlanan film bu yılın en ilgi çekici yapımlarından biri. Kitap 1931 Almanya’sını anlatıyor, film ise günümüz Almanya’sında bir metro istasyonunda başlıyor, birden zaman atlıyor ve bizi 1931 yılına götürüyor. Deneysel bir üslup benimseyen yönetmen, geçmiş ve şimdiyi karman çorman ederek izleyicinin aklını karıştırıyor. Siyah-beyaz görüntülerle bir geçmişe bir geleceğe gidiyoruz, arada bir anlatıcının sesi devreye giriyor, filmin akışını bozmaktan hiç çekinmeden ekrana ara yazılar yansıtılıyor. Titrek görüntüler ve ani zoomlar ise cabası. Ancak yönetmenin böylesi karışık bir tekniği uygulamasının bir nedeni var belli ki. Yönetmen sık sık zamanda atlamalar yaparak belki de geçmişin geçmişte kalmadığını, geçmişin şu anda da yaşandığını, yani belki de hiçbir şeyin değişmediğini, dünyanın şu andaki politik halinin geçmişten çok da farklı olmadığını anlatmaya çalışıyor. Tüm bu kafa karıştırıcı ve kaotik anlatım Fabian’ın hayatının aşkı Cornelia ile tanışması ile bir nebze olsun duruluyor. Belki de seyirci artık yönetmenin diline alıştığı için taşlar yerine oturuyor. Yönetmen filmin başından ortalarına kadar adeta seyircinin başını iki elinin arasına alıp bir sağa bir sola hızla hareket ettirip seyirciyi ambale ettikten sonra, Cornelia’yı karşımıza çıkarıp, hüzünlü aşk hikayesini anlatmaya başlıyor.
Film, reklam yazarı olan Fabian’ın hayatının bir dönemini, Nazizmin yükselişini ve büyük ekonomik buhranı fona yerleştirerek anlatıyor. Parasal açıdan çok da parlak günler geçirmeyen Fabian’ın hayatı, Cornelia’nın gelişiyle bir süreliğine renklense de kısa süre sonra işten çıkarılmasıyla yine bocaladığı ve içinden çıkılmaz bir mücadeleye dönüşüyor. Oyunculuk hevesi olan genç Cornelia ise kendi yolunu çiziyor ve bu yolda yürürken Fabian’ı arkasında bırakmak zorunda kalıyor. Ne var ki zaman iki aşığa da iyi gelmiyor. Fabian, Cornelia’yı hiçbir zaman unutamıyor, Cornelia ise Fabian’sız bir hayatın ona iyi gelmediğini anladığı an, iki gencin de hikâyesi artık bir trajediye dönüşüyor.
Yönetmenliğini Dominik Graf’ın yaptığı filmde Tom Schilling ve Saskia Rosendahl başrolleri paylaşıyor.