Yeşim Ustaoğlu’nun son filmi Tereddüt’ün (2016) Türkiye’deki ilk gösterimi Antalya Film Festivali’nde yapıldı. Önceki filmleriyle çıtayı çok yükseğe taşıyan yönetmenin, başta Pandora’nın Kutusu (2008) olmak üzere, filmlerinde hikâyelerimizi, dertlerimizi, aklımıza hiç gelmeyecek hikâyelerin içinde, gözümüzün daha önce hiç alışık olmadığı görüntüler eşliğinde anlatmasına alıştık. Tereddüt’ü de büyük beklentilerle izledik ve her ne kadar kimi izleyici aradığını bulamamış olsa da, ben kendi adıma aynı tadı aldığımı söyleyebilirim. Şehnaz’ın (Funda Eryiğit) filmin başlarındaki “dementia” bahsiyse, Pandora’nın Kutusu’na gönderilen ufak bir selamla seyre başlamamızı sağlıyor.
Yeşim Ustaoğlu, bu filmin “kadın filmi” gibi bir kalıbın içine sıkışmasını istemediğini söylüyor. Sıkıştırmak da haksızlık olur zaten, sadece Umut (Okan Yalabık) karakteri açısından bile. Film, ilişkilerde sıkışıp kalmayı anlatıyor esasında. Ancak, bunu kadınların gözünden anlatıyor, baş karakterlerimiz iki kadın. Bu nedenle de kadınların yaşadıklarına tanıklık edip onlarla hem hâl oluyoruz daha ziyade. Filmin baş karakteri Şehnaz hastanede çalışan bir psikiyatrist ve film, Elmas’la (Ecem Uzun) ikisinin, Elmas’ın yaşadığı travma sonucu bir araya gelmeleri üzerine kurulu. Şehnaz’ın ve Elmas’ın hayatlarına, ilişkilerinde yaşadıklarına ortak oluyoruz film boyunca. Bu nedenle bakışımız kadından yana, onlarla empati kuruyoruz çoğunlukla.
Şehnaz işinde başarılı bir kadın; kocası da yüksek gelirli, gördüğümüz kadarıyla başarılı bir adam. Şehnaz’ın sosyoekonomik anlamda Türkiye’nin yüzde birlik kesiminde olduğunu anlayabiliyoruz. Dışarıdan bakıldığında çoğu insanın özenebileceği bir hayat onunkisi. Ancak bu, hikâyenin sadece dışarıdan görünen yüzü. Şehnaz, cinsel olarak pek haz almadığı, sorunlarla dolu bir evlilik yürüten ve bu ilişki içerisinde mutsuz olan genç bir kadın. İlişkilerinde cinsellikleri sadece kocasını tatmin etme odaklı. Kocasıysa izlediği filmlerdeki kadınlarla tahrik olan, karısıyla ilişkiye o filmleri izledikten sonra giren, sadece kendi aldığı zevke bakan bir adam. Yaşadıkları ev oldukça lüks, akşamları birer kadeh de kırmızı şarap içtikleri sofralar kuruyorlar; ancak sürdürdükleri, iletişimsiz bir ilişki. Şehnaz’ın maddi anlamda güçlü bir noktada bulunduğu, modern kadının bir emsali olarak durduğu, hele de bir psikiyatrist olduğu düşünülürse bu ilişkiye, sorunları konuşamadan ya da bir çözüm bulamadan devam etmesi, içimizi hepten daraltıyor.
Filmin diğer kadın kahramanı Elmas, gencecik bir kadın. Zorla evlendirilmiş, yaşadığı evde hizmetçi gibi davranılan küçücük bir kız. Çok küçük yaşta ev işlerine koşması ve kocasına bir evlat vermesi bekleniyor. Kocası ona günlük hayatta iyi davranıyor. Ancak konu cinselliğe geldiğinde öyle değil; kocasının, kendini Elmas’ın sahibi olarak konumlandırdığını hissediyoruz.
İki kadının hikâyeleri böyle dramatikken, erkekler açısından da görüyoruz aslında ilişki içinde yaşadıkları zorluğu. Şehnaz’ın iyi para kazanan kocası Cem (Mehmet Kurtuluş), evde geceleri öyle filmler izliyor mesela, normal olabilir mi? Böyle bir adam, ilişkisi içinde mutlu, kendini kapana kısılmış hissetmiyor olabilir mi? Karısına hiç saygı duymadığı bir ilişkiyi devam ettirebilmesi, en azından kendini toplumda konumlandırdığı yer düşünüldüğünde, mümkün olabilir mi? Eğitimli, modern karısına saygı duyarak, cinsellikte sadece kendi aldığı zevki önemsemesi mümkün olabilir mi? Modern bir adamın hayat planlarında, geceleri bir odaya kısılıp filmler izleyerek zevk almak olabilir mi? Ya Elmas’ın kocası (Serkan Keskin)? Gencecik bir kız çocuğunu kendine eş olarak kabul etmişken, annesinin türlü baskılarına karşı koymaya çalışırken geceleri aynı kız çocuğuyla birlikte olmaya kalkışması, kızı ağlatması normal olabilir mi? Böylesi bir durum, karısını dışarıya karşı savunan bir adamın içine siniyor olabilir mi?
Film boyunca gözümüze doğrudan görünmeyen ama Doğu toplumları için geçerli bir durum da filme yansıyor aslında: kadınları kadınlar yakıyor. Anneler, kız çocuklarını kurban olmaya, erkek çocuklarını doymazlığa ve iktidara sürüklüyor. Kadınların hayatlarını, kadınların büyükttükleri çocuklar zorlaştırıyor. Kadınları, kadınların boyun eğdiği ve yaşattığı toplum kuralları öldürüyor. Kadınlar, birlik olup direnmek yerine içselleştirdikleri ve kendi çocuklarına dayattıkları yaşam şekilleriyle sonraki nesillerin aynı sorunlardan sıyrılamamasına neden oluyor.
Filmin en güzel yanlarından biri, bu kadar gerçekçi bir hikâyeyi, detaylarındaki nüanslarla kurgulaması. Yani mesela; Şehnaz bir psikiyatrist. Ancak kendi özel hayatında gerçeklerle yüzleşmeyen bir psikiyatrist. O da bizim gibi, ilişkisinde garip kavgalar yaşıyor, çözemediği sorunlarla hayatını devam ettiriyor. Sadece ilişkisi içinde değil, kendi özelinde çözemediği sorunları olan bir karakter görüyoruz. Karakterlerden hiçbirinin hayatının mükemmel olmaması, film içinde özenilecek bir yaşam bulunamaması açısından da Şehnaz’ı psikiyatrist olarak filme koymak başarılı bir seçim olmuş.
Filmin en güzel yanıysa, bu iki kadının, çok benzer zorlukları, çok farklı geçmişlere, farklı imkânlara ve toplum içinde bambaşka konumlara sahip olarak yaşamaları. Yaşadıkları zorlukla baş etme şekilleri değişiyor elbette, ancak bunda yaş farklılığının etkisi var. Toplumdaki konumlarının farklılığını hissetmiyoruz. Erkek şiddetine maruz kalırken de aynılar, buna katlanmak zorunda hissetmeleriyle de. Belki bu açıdan Tereddüt, aslında biraz kadın filmi. Her iki karakterle de, yaşadığımız toplumda, kadının, şartlarından bağımsız, erkek egemenliğine dayalı hayat sürdüğünü görüyoruz. Karakterlere isim seçimiyle bile hikâyeyi sınıf farklılığı gölgesinde izlememizi engellemiş Yeşim Ustaoğlu: psikiyatrist olan zengin kadının adı Şehnaz, fakir aileden gelen eğitimsiz kızın adı Elmas. İki kadın da evli, bu açıdan da farklılaşmıyorlar.
Filme ilişkin son ama değinmeden geçemeyeceğimiz bir noktaysa oyunculuklar. Karakterler için seçilmiş isimler çok başarılı. Özellikle Elmas rolündeki Ecem Uzun, genç yaşında böylesi zor bir filmde rolünün altından ustalıkla kalkmış. Yeşim Ustaoğlu’nun filmlerinden alıştığımız, ancak Ecem Uzun’un oyunculuk başarısıyla perçinlenen, hikâyenin tek karakter üzerine kurulmaması, bu filme de başarıyla yansımış.
Seçil Hanım elinize sağlık, çok güzel bir analiz olmuş.
Yönetmen gittikçe çıtayı yükseltiyor.