Güney Koreli yönetmen Bong Joon-ho, kara mizah ögelerinde oluşan şaheseri ile Altın Palmiye’yi kucaklıyor. Peki Altın Palmiye filmi hangi ögelerden oluşuyor?
Alejandro González Iñárritu jürisi, son yıllarda Kore sinemasının özetini oluşturan yapımları keşfetmeyi başardığından oldukça şanslı. Bu sinema, farklı türleri toparlayan karakteri ile, neredeyse günümüzün en yaratıcı en ilginç sinema türlerinden. Ülkede yaşanan ekonomik ve sosyal kargaşanın aksine gerçek bir eğlence sunuyor. Bunun yanında Amerikalıların güçsüz ve çocuksu projelerden uzaklaşmasını beraberinde getiriyor oluşu da cabası. Bu sentezi elde ederken de öne çıkan isim, gerek “Memories of Murder” katil filmi, “The Host” canavar filmi, “Okja” aile filmi türlerini yeniden icat eden Bong-Joon Ho oluyor. Koreli yönetmenin yedinci uzun metraj filmi “Parasite”in inceliklerini ilk vizyona girişinde yakalamak ise oldukça zorlu. Ancak kesinlikle güçlü ismin yeteneklerini, hem senaryo yazımı hem de görsel anlamda günden güne daha da artırdığını gösterir nitelikte.
Bong-Joon-ho film esnasında bizi, iki çocukları ile birlikte yaşayan Ki-Taek ailesine sürüklüyor. Neredeyse yeraltında yaşayan, işsiz, Kore rüyasının dışında kalan bu aile daha iyi günler görmek için sabırsızlanıyor. İlk önce parazitlerin onlar olduğunu düşünebiliriz. Burada, aynı zamanda yönetmenin ve yapımcının kendi toplumuna alaycı yaklaşan tutumunu da hissedebiliriz. Nitekim bu düşünceyi destekler nitelikte “Kore’de bu alaycı duruşu televizyon, dergi ve karikatürlerde görmek çok normaldir” diyor Bong-Joon-ho, Altın Palmiye’yi aldıktan sonra davet edildiği basın konferansında da.
Aile, 20. Yüzyıl Kore senaryosunun inşa edildiği ana temalardan biri. Bu bireyci ve tüketimci toplumda tek dönüm noktası. Ana karakterler de böylece aile bağlarına derinden bağlanmıştır. Mesela ilk sahnede görülen, ailenin iki gencinin evde wifi aradığı ve sonunda sadece tuvalette buldukları sahne, Kore toplumunun (ve genel dünyanın) yeni teknolojilere olan bağımlılığına dair eleştirel niteliktedir.
Parazit’in temelini oluşturan diğer öge ise karşıtlıklar. Ki-Taek ailesinin fakirliğinin yanında Park ailesinin zenginliği, toplumun farklı kesimlerine ışık tutan bir diğer unsur. Ki-Taeklerin oğlunun, Park ailesine İngilizce dersi vermeye başlamasıyla, ailelerin yolları kesişmeye başlıyor. Bir diğer yandan ailenin mali durumlarına rağmen, bilgisayar bilimleri ve yabancı dil eğitiminden uzaklaşmayarak tamamen sistem dışına çıkmadıkları da gözlemliyor olmakta 21. yüzyıl esaslarını tekrar gözler önüne seriyor.
Kocaman evleri, uşakları, güzel çocukları ile görünüşte mükemmel olan Park ailesi de yemek yapmayı beceremeyen anne figürü, başarısız çizimler yapan çocuk karakteri ve tahammülsüz baba figürü ile yine “Parazit” ismine referansta bulunuyor. Sonuç olarak kim olduğu bilinmeyen bu “Parazit” kavramı da nihayetinde filmi bu kadar başarılı kılan belirsizliğin temeli.
Parazit hakkında daha söylenecek çok fazla şey var ama Bong Joon-ho’nun bu başyapıtının sizin üzerinizde de aynı vurucu etkiyi yaratması için daha fazla şey söylememek en iyisi. Avrupa’da ve sonrasında Türkiye’de yeni gündeme gelmeye başlayan Kore sinemasını bu samimiyetinden ötürü gerçekten çok sevmeye başladım. Sadece samimi değil ama bir o kadar da zengin, cüretkar, akıllı ve şaşırtıcı olduğundan… Bu da yetenekli yönetmenin 21 Mayıs’ta Cannes Film Festivalinde gösterildikten sonra neden 2300 kişi tarafından sekiz dakika boyunca ayakta alkışlandığını ve neden ilk Altın Palmiyeyi kucaklayan Güney Koreli olduğunu açıklıyor.
Filmin Türkiye’de ne zaman gösterime gireceği ise henüz bilinmemekle birlikte Filmekimi’nde izlenebilmesi ihtimali kulağımıza çalınanlar arasında.
Berrak Damlacık
.