Ferit Karol’un yönettiği Kumbara bir insanın karşılaştığı zorluklar içerisinde baba, oğul ve eş rollerinin arasında parçalanışını anlatıyor. Orhan (Murat Kılıç) arkadaşından kalan borcu ödemeye çalışırken ayrıca bilinci kapalı annesinin bloke olan hesabındaki paraya da yasal yollarla ulaşmaya çalışıyor. Engelleri aşamayan Orhan, annesinin banka hesabına ulaşabilmek için ölümüne göz yumuyor; annesinin kalbi durduğunda hastahane görevlilerine haber vermeyip kaçıyor.
Film stilize edilmiş bir açılış ve kapanış sahnesine sahip. Bu iki sahne ağır çekimde (slow-motion) arka fonda bir müzikle ilerliyor. Herhangi bir diyalogun olmadığı bu sahnelerde öne çıkan aile bireylerinin ruh halleri oluyor. Açılışta ellerinde sepetlerle pikniğe giderken keyfi yüzünden okunan Orhan’ın kapanış sahnesinde bir süre daldığını ve gülümsemediğini görüyoruz. Böyle bir açılış ve kapanış arasına yerleştirilen hikaye ise bu iki sahne arasındaki dönüşümü anlamamız için bize gereken duyguyu vermeye çalışıyor. Ancak filmin bütününde bu kadar ayrıksı duran bu sahneler aslında bize fazladan bir şey göstermiyor. Film boyunca Murat Kılıç’ın başarılı oyunculuğu ve olağan ilerleyen senaryo sayesinde Orhan’ın nasıl biri olduğunu anlayabiliyoruz. Başka bir deyişle, Orhan zaten ölene dek annesini öldürmüş olmanın suçluluğunu taşıyıp altında ezilecek bir karakter olarak seyirciye işliyor. Bu noktada söz konusu sahneler sadece Karol’un filmi göze güzel şekilde başlatıp bitirebilmek için kullandığı tembel bir yol olarak kalıyor.
Orta sınıftan bir adamın maddi zorluklar sonucu ahlaki bir karar vermenin eşiğine gelmesi sinemada sıkça anlatılan bir hikaye. Böyle sıkça kullanılan bir hikayenin daha özgün bir anlatıma sahip olması filmin avantajı olabilirdi. Ancak yukarıda bahsettiğim sahneler dışında film sinemasal anlatımın imkanlarını zorlamayıp daha alışılmış, güvenli bir şekilde hikayesini anlatmaya koyuluyor. Çoğunlukla diyaloğa dayanan filmde Orhan’ın ruh halini ve orta sınıf tuzağının herhangi bir imgesel karşılığını bulmakta zorlanıyoruz. Açılış sahnesinden sonra Orhan’ın bulunduğu bir toplantıdaki kişilerin sesini bastıran inşaat sesi ve ayna karşısında prova ederken içeriden gelen seslerin yarattığı gerilim dışında ses kullanımı açısından da anlatımı güçlendiren başka bir sahne yok denebilir.
Filmin en güçlü yanı oyunculuklar ve karakter portreleri oluyor. Murat Kılıç ve Gülçin Kültür Şahin’in etkileyici performansları Karol’un senaryo aşamasında birlikte yazdığı Serkan Fakılı ile diyaloglar ve karakter çalışması sayesinde kendini öne çıkıyor. Ayrıca filmin başından itibaren izleyicilere verilen tüyolarla inşa edilen o ahlaki kararın gerilimi de gelişen diğer olaylarla birlikte perçinleniyor. Karol’un kolayca bir drama dönüşebilecek öyküyü dizginleyip daha gerçekçi bir çizgide filmi çekmesi sayesinde seyirci kolayca özdeşleşim kurabiliyor. Ancak yine de ikinci yarısından sonra film hikayesini anlatırken heyecanını yitiriyor.
Ferit Karol ilk uzun metraj deneyiminde anlatımsal açıdan pürüzsüz, akıcı; başarılı bir oyunculuk yönetimi içeren ancak sinemasal açıdan yeni bir şey söylemeye yeltenmeyen bir filme imza atmış.