Filmin adından da anlaşılacağı üzere derinliklerinde pek çok farklı psikanalitik çözümlemeleri yapılabilecek Adem’in Elmaları (2005), izleyenlere farklı bir bakış açısı sunuyor. Filmin analizine geçmeden önce filmin yönetmeni ve değinmek istediği konulara hangi açılardan yaklaştığıyla alakalı ufak bir anekdot vermek istiyorum.
Filmin yönetmeni olan Anders Thomas Jensen, camiada oldukça başarılı bir senarist olarak anılmakla birlikte oldukça çarpıcı filmlere de imzasını atmış durumda. Keza, analizini yapacağım filmde de başarılı ve zekice kurulmuş hikâye örgüsüyle birlikte yönetmenin sektördeki başarısını daha iyi anlayacaksınız. Derinlemesine konuları çarpıcı şekilde anlatabilen bir kurguya pek rastlayamıyoruz. Rastlasak da filmler pek çok açıdan eksik kalabiliyor. Ancak Adem’in Elmaları, hikâye işleyişinden tutun sinematografisi, kostümü, ışık ve renk kullanımı ve müthiş metaforlarıyla birlikte ayrı ayrı analiz edilebilecek ve tüm ekibi tebrik edilecek konumda.
Adem’in Elmaları filmini izlerken bilinmesi gereken birkaç şeye değinerek sonrasında analizime geçmek istiyorum.
Bilindiği gibi Adem ve Havva Eski Ahit’e göre Tanrı tarafından yaratılmış olan ilk insan çifti olarak kabul edilir. Pek çok efsaneye göre bu kişilere yasak edilen bir ağaç da vardır. Yehova Tanrı Adem’e bir emir verir, bahçedeki her ağaçtan meyve yiyebileceğini ancak iyiyi ve kötüyü bilme ağacından kesinlikle meyve yiyemeyeceğini beyan eder. Çünkü Adem, ondan yediği gün mutlaka ölecektir. İyiyi ve kötüyü bilmek, ayırt etmek burada film boyunca aklımızda çevirip durmamız gereken bir bilgidir. Tanrı’nın otoritesine karşı çıkmamak, Havva ve Adem’in aksine Tanrı’nın egemenliğine karşı gelmemek o ağaçtan meyveyi yememek gerekir. Ancak insanoğlunun nefsi bu otoriteye dahi karşı gelebilecek güçtedir; ne ola ki Adem ve Havva dahi otoriteye karşı gelemezken Adem’in Elmaları bize ne söyleyecektir?
Dolayısıyla elma ulaşılması gereken bir ödüldür. Yönetmen esasen bize filmin adıyla beraber öyle ayrıntılı düşünülecek, oturup önce makaleleri okunacak ve sonra filmi izlenecek bir kurgudan bahsetmez. Herkesin anlayabileceği bir dilde filme isim verir, cebimize de ham bilgiler koyar ve bizi enfes bir yolculuğa sürükler.
İyi kötü, insan nefsi, otorite, Tanrı, yeni büyük günah, kilise… Bunlar film boyunca göreceğimiz kavramlar hâline gelir.
*Yazının bu kısmından sonrası spoiler (sürpriz bozucu) açıklamalar içerir.
Adam bir diğer deyişle Adem, hapisten yeni çıkmıştır ve zorunlu arınma görevine gönderilmiştir. Kilisede üç ay boyunca vakit geçirmek ve topluma, kiliseye, kendine yararlı olmak adına bir şeyler yapmak zorundadır. Kilisenin rahibi Ivan ve kilisedekiler ile vakit geçirmeye başlayan, ilk etapta onlara ayak uyduramayan Adam karakterini başlarda karakter dönüşümü çerçevesinde izliyor gibi görünsek de işlerin akışı zekice kurgulanmış senaryoyla değişecektir elbet. Kilisenin bahçesinde bir elma ağacı bulunur ancak ağaç bir türlü elma vermek istemiyordur. Ya kargalar ona zarar veriyor ya da ağaçtaki elmalar kurtlanıp duruyordur. Ivan, bu tehlikeli görünen Adam’a bir görev verir; ağaca bakacak ve tek elmayı dahi koruyarak ondan bir elmalı pasta yapacaktır. Ne ola ki bu saçma görev esasında arkasında pek çok farklı anlamı barındırıyordur.
Adem’den yola çıkarak, Tanrı yani Ivan, ona verdiği bu görevde nefsini terbiye etmek, onu dönüştürmek ve egemenliğini kanıtlamak ister. Ivan’a göre sistem aksamaya başlamış ve Tanrı onları bu meyve vermeyen ağaçtan dolayı cezalandırmıştır. Sistemi yeniden işler duruma getirip iyinin ve kötünün ayrımına varmak ise yine onların görevidir. Burada mevzu Adam’dan yola çıkıyor gibi görünse de aslında kilise rahibi Ivan, oldukça önemli bir karakterdir. Kendine yabancılaşan ve kendini ilah gibi gören Ivan karakterini dönüştüren kişi ise Adam olacaktır. Ona bu zamana kadar kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyler söyleyecek, deyim yerindeyse kulağını kanatan bu sözler karşısında Ivan, kendine dönecektir. Kilisede Adam ve Ivan’dan başka karakterler de dikkat çeker ve filmde önemini belirtir. İçinde pek çok farklı mizahı barındıran ve izlemeye alışık olmadığımız giriş-gelişme ve sonuç hikâyesinden çok elmalı pastanın yapımının arkasında hikâyeyi ilerleten ve altını dolduran kişiler ise bu karakterlerdir.
Keza insanı kötüye sürükleyen ve arınması gereken yedi ölümcül günah ve tasavvufta da nefis mertebeleri vardır. İnsanoğlunun bu dürtülerden arındığında iyiye, özüne dönüşeceği söylenir. Filmdeki her karakter bu nefis mertebelerini temsil eder. Bu sebeple film, birkaç mekândan geçen ve birbirine bağlı karakterlerden oluşan yalın ve çarpıcı bir anlatım oluşturur.
Filmde yedi karakterin olması tesadüf değildir elbet. Çünkü kilisede geçen bu hikâyedeki her bir karakter de yedi ölümcül günahı temsil eder. Bu karakterler günahlardan arınmaya ve insanoğlunun özünü bulmaya işaret eder; tıpkı Ivan’a göre cezalandırılmış insanoğlunun, ağacın artık meyve vermeye başlamasını amaç edinmesi gibi. Dolayısıyla filmde öne çıkan karakterler de bu yedi günahı temsil eder; kibir, açgözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke ve tembellik.
Filmin belkemiğini oluşturan karakter Rahip Ivan’ın kötülüğe kayıtsız kaldığını ve kendi dünyasında yarattığı gerçeklerle beraber tembellik yaptığını varsayabiliriz. Başına gelen her kötülüğü şeytana bağlayarak Tanrı’nın her daim onunla birlikte olduğunu düşünür. Nitekim çoğu konuya da kayıtsız kalır, önemsemez. Ivan, sakin karakteri ve söyledikleriyle olanların birbirinden tamamen farklı olmasıyla bir nevi süper egoyu da temsil eder. Annesinin doğum esnasında ölmesi ve babasının tecavüzü karşısında savunma mekanizmaları geliştirir. Keza Adam karakteri de saldırgan yapısı ve sert karakteriyle öfkeyi temsil eder. Tanrı’ya olan inancı ve gerçekliğe sıkı sıkıya sarılması bir noktadan sonra Job’s’un kitabında oluşturulan simgesel anlatıyla ters yüz olur. Öyle ki Ivan’ın Tanrı’nın her daim yanında olduğuna inanmamasına karşın öyle şeyler görür ki bu düşüncesi değişim gösterir. Tanrı’ya inanmaktan ve şükretmekten vazgeçmez ve ödülünü de bir nevi elmayla alır. Babasının nerede olduğunu bilmediği bir çocuğa hamile kalan alkolik bir kadın olan Sarah, şehveti temsil ederken dedikoducu bir doktor olan Kolberg, kıskançlığı temsil eder. Aynı şekilde filmde sürekli olarak bir şeyler yiyen ve nefsine hâkim olamayan klemptomani hastası Gunnar’ın ise oburluğu temsil ettiğini söylemek zor olmasa gerek.
Genel olarak metaforlar ve psikanalitik çözümlemeler üzerine kurulmuş olan film, hikâyeyle paralel giden sinematografisi, renk ve kostüm uyumlarıyla birlikte en iyi filmler arasına girebilir diyebiliriz. Gerek Freud’dan yola çıkarak çözümlemeler yapabilir gerekse tasavvufa ve dine, öğretilere bakarak hikâyenin gidişatındaki zincirleme kurguyu net olarak görebiliriz. Yönetmenin özgün ve mizah içeren diyalog seçimleri, daha birçok farklı başarısıyla beraber Adem’in Elmaları izlenmeye değer ve unutulmayacak filmler arasına girer.