Kadrajını 1950’lerin Londra’sına uzatan filmde şehirdeki en popüler bilet, genç yıldız Richard Attenborough’nun (Harris Dickinson) oynadığı, Agatha Christie’nın kaleminden çıkmış The Mousetrap oyununun biletidir. Bu popüler oyun, aynı zamanda beyaz perdeye de uyarlanmak üzeredir. Fakat yapım ekibinin önemli bir üyesi öldürülünce planlar sekteye uğrar. Oyuncuların hepsi kısa sürede hem şüpheli hem de potansiyel kurban hâline gelir. Kıdemli bir dedektif olan Müfettiş Stoppard (Sam Rockwell) ve hevesli çaylak Constalbe Stalker (Saoirse Ronan) katilin kim olduğunu bulmak için sorgulamaya ve keşfe başlar.
Senaryosunu Mark Chapell’in yazdığı film canlı tiyatro, sinema ve hepsinden de öte gizem türüne eğlenceli bir pencere açar. Kimi zaman bir cinayetin gerilimiyle, kimi zaman da klişelerle bezenmiş nüktedan vuruşlarla anlatı süslenir. Yönetmen Tom George, anlatıyı yaratıcı sahnelemelerle görselleştirir ve bunlardan en iyi şekilde yararlanan bir stil oluşturur. 1.85:1 en-boy oranı tercihi, sahnelemeyi iddialı kamera çalışmasının önüne koyar. Ustaca kurgu, canlı sinematografi ve üst düzey seviyede kostüm tasarımının tümü bir araya gelerek See How They Run (2022)’ı seyri keyifli bir yapım hâline getirir. Daniel Pemberton’ın neşeli müzikleri de tüm bu mizanseni tamamlayarak atmosferi belirleyen bir diğer öge olur. Jamie Ramsay’in sinematografisi de tüm bunları destekler. Yüksek açılar, araba sahneleri için eğim kaydırma gibi izleyiciyi bir sonraki sahneyi tahmine sürükleyecek birçok farklı numara kullanılır.Fakat tüm bu iyi tarafların yanında, filmin anlatısında aşırıya kaçan bazı yönler, zaman zaman akıştaki kopukluklar olarak göze çarpar. Klişelere yapılan vurgu, cinayet gizemleri, film yapımı ve hikâye anlatımı hakkında eğlenceli yorumlar yaratmadaki başarı, filmin güçlü yönleri olarak gösterebilir olsa da; karakterlerin zihniyetleriyle, özellikle Constable Stalker ile komik şekillerde oynanır ve bu zaman zaman biraz aşırıya kaçar. Agatha Christie tarzı cinayet gizemlerine canlandırıcı bir saygı duruşu gibi hissedilen bu film, hikâye anlatımıyla zeki ve arsız olmaya çalışırken alt-metnine yaptığı fazla vurgular sebebiyle zaman zaman ritmi bozar. Filmin olay örgüsünü zekice hecelemeye çalışması ve izleyiciye göz kırpıp başını sallaması izleyiciyi yer yer anın dışına çıkarır.
Filmin bazen aşırıya kaçan ve yeterince katmanlaştırılmamış karakter çalışmaları olsa da, hiç şüphe yok ki oyuncu kadrosunda büyük yeteneklerle dolu ve izlemesi çok keyifli olan birkaç önemli isim var. Rockwell ve Ronan’ı; filmin mizahıyla bütünleşen karakterlerini, filmin en başından ilgi çekici hale getirdikleri için, onları birlikte izlemek tam bir zevk. Ronan, Stalker’ın ilginç ve övgüye değer kişiliğini ilişkilendirilebilir ve eğlenceli kılmasıyla filmin en iyi performansını kolayca sunar. Ronan’ın özellikle aksiyon sahnelerinde inanılmaz bir zamanlama hakimiyeti var. Stalker’a son derece saf, ancak tamamen naif olmayan bir insan portresi çizerken; sonuçtan tamamen emin olmamasına rağmen keskin sorumluluklar alarak olaylara atlama isteğini aşılar. Ayrıca Brody ekrandayken, Leo’nun daha aşağılık niteliklerini biraz kirli bir çekicilikle canlandırdığı ve harika bir anlatım sunduğu için çok eğlencelidir. Film, meta-metinsel mizahına, klişelere yaptığı vurgularına tamamen saplanıp kalmadığında, karakterlerinin harika şekillerde çatıştığı ve sürekli güldüren şakalarıyla akıcı bir hâle gelir.
See How They Run, eksiksiz ve harika bir yapım olmayı tam olarak başaramasa da, en azından türün stiliyle oynayan, ilgi çekici kalmak için mizahi öğelerle bezenmiş, eğlenceli bir yapım olarak kabul edilebilir. Ağır vurucu mesajlar içeren ya da çılgınca yenilikçi bir film olmaktan ziyade, sahne sevgisine vurgu yapan İngiliz kara mizahının altın çağına bir kutlama ve saygı duruşu olarak nitelendirilebilir.