Ümran Safter’in kadın fizyolojisini merkeze alarak ataerkil sistemi eleştirdiği Kabahat (2022), gençlikten yetişkinliğe kadınların üzerine bir veba gibi çöken eril kabul görüşleri ele almaktadır. Ergenliğe adım atan Reyhan’ın yaz tatilini babaannesinin köyünde onun kuralları altında geçirmesini konu alan filmde farklı statüden beş kadının gündelik hayatlarına dahil oluruz. Bana kalırsa bu bağlamda filmin inşa ettiği hikâye yapısında erkekleştirilmiş kadınlardan bahsetmek sürpriz olmaz. Keza erkek gibi güçlü kadın formunun ihya olduğu, namuslu, ev kadını ve aile kızı kavramlarının kültürel koda evrildiği, erkek tarafından kabul gören, erkeğin kalıplaştırılmış ahlâklı profiline uyan özel tasarlanmış oluşlardan bahsetmek gerekir. Kadınlığı cinsiyet akışkanlığından bağımsız olarak oluş hâlinin ötesinde sadece biyolojik olarak gören ve bu minvalde yolculuğuna devam eden birçok öğretiden bahsetmek mümkün. Özellikle erkekleştirilmiş kadın görüşünden söz ederken erkek vizyonuyla asimile olmuş, kendisini erkeğin temsili olarak gören, kitlesel ve dini tahakküm altında kalan kadınların varlığına dikkat çekmek istiyorum. Zira içinde bulunduğumuz dönem, toplum, aile yapısı her ne kadar bireysel ve kolektif mücadelelerle geçse de kamera açısını Anadolu’ya çevirdiğinde hâlâ en ilkel sorunlarla uğraştığımızı fark ediyoruz. Kadın ancak erkek tarafından onaylandığı ya da kendisini erkeğe kanıtladığı durumlarda aidiyet kurabiliyor. Oysa kadının sadece karşı cinse dayalı tahakkümünün ötesinde hemcinsleri tarafından da manipüle edildiği aşikâr. Kabahat bir büyüme hikâyesi olarak çatısını kursa da toplumsal çöküşün özeti olarak da günümüze ayna tutuyor.
Kadın olmanın, kadınlığa ait durumların bir kabahat olarak görülmesini, aslında kabahatli olan durumun kadın olmaktan ziyade kolektif bellek olması filmdeki temel tutumdur. Tarih boyunca kadınlar özellikle Havva ve öncülü Lilith, şeytan ile eş değer görülmüştür. Erkeği cennetten kovduran kadın, regl ve doğum döngüsü olarak da fizyolojik açıdan cezalandırılası bir varlığa dönüşür. Tam da bu inanışı bozguna uğratan bir üslupla Kabahat, kadınlara yetkeci bir inançla yüklenen asılsız mitlere karşı isyan gerçekleştiriyor. Ümran Safter’in genç oyuncu kadrosuyla geniş yaş aralığında ve farklı statüde kadın seyircileri yakalamak ve gerçekleri göstermek istediğini düşünüyorum. Zira Reyhan karakteri muhafazakâr bir ailede büyüyen çoğu kız çocuğunun yol göstericisi olarak seyircinin gözlemine bırakılıyor. Belki de seyir deneyimi yaşayan çoğu kadın Reyhan üzerinden geçmiş anıları ve travmalarıyla yeniden yüzleşebiliyor. Abartıdan uzak, oldukça deneyimsel veriler sunan Kabahat’in biçiminin, tartımının, sorgulama evreninin güçlü olduğunun altını çizmek gerek. Mizansen kullanımı ve durağanlık filmi özümseyip hakkında düşünebilecek kadar seyirciye bireysel alan tanımaya özen gösteriyor. Çatışmasını şehir-köy karşıtlığından destekleyen hikâyede aslında tüm olay bastırılmışlık, korku ve dini görüşler üzerine kuruluyor.
Reyhan bir sohbet esnasında regl sonrası boy abdesti almayan kadınların cinler tarafından çarpıldığını öğrenir. Köydeki su sıkıntısı nedeniyle günlerce yıkanamadığı için kendisini tehdit altında hisseder. Reyhan’ın en yakın arkadaşı Şükran ise askere giden sevgilisiyle cinsel birliktelik yaşamıştır. İki genç kadının folk hikâyeleri ve korku unsurlarıyla daralan yaşam çemberleri çok geçmeden sadece kadınların başına gelebilecek kötü senaryoların görünürlüğüne evrilir. Kadına yüklenen gelişim süreçlerinden iki temel eşiği geçen Reyhan ve Şükran, artık tüm hayatlarını kadın olmanın kabahatinden kurtulmak üzere inşa etmeye çalışır. Ancak nasıl kurtulunacağını henüz karakterler gibi bizler de bilemeyiz. Reyhan aile ilişkilerinden, ailesinin İstanbul ve Çankırı arasında değişime uğrayan tutumlarından, baskıdan mustarip bir ruh hâli içerisinde ayrı bir çatışma yaşamaktadır. Filmin kendi içindeki bu fiziksel yolculuğun karakterin gelişimi açısından özellikle tasarlandığını düşünüyorum. Çünkü Reyhan’ın sürekli artan gerilimi aile ve birey üzerinden oldukça Klostrofobik bir baskıya ve dönülmez bir yolculuğa dönüşmektedir.
Filmde ergen bir kızın buhranı aslında çoğu genç kadının izdüşümü olarak yansıtılmaktadır. Kurulan büyüme hikâyesi Avrupa sinemasındaki gibi bir gençlik anlatısından uzak, tamamen bir nedenin sonucu olarak gösterilmektedir. Şükran cinsel deneyimini kadınların er geç üstlenmek zorunda olduğu bir görev olarak sevgilisi askere gideceği için yaşar. Reyhan regl olduğunu herkesten saklamaya çalışır. Ümran Safter’in dikkatimizi çekmek istediği konunun şehir veya köy arasında kadın olmak bağlamında aslında büyük bir farkın olmadığını göstermek üzerine olduğunu düşünüyorum. Çünkü her durumda gizlenen, utanılan şeyler kadınların sorumluluğuna bırakılmaktadır. Reyhan, annesi, hiç evlenmediği için köy halkı tarafından kötü görülen teyzesi, babaannesi ve Şükran kıskacında geçen Kabahat, gericiliğin ve bağnazlığın günümüzde nasıl karşılık bulduğu hakkında belgesel bir kanıt niteliği taşıyor. Baskının olduğu her yerde direnişin de olduğuna dair dikkat çekiyor.
Not:
Öte yandan filmin değindiği konular kadın çalışmaları kapsamında başka toplumlarda da karşımıza çıkmaktadır. Örneğin regl olmak birçok uygarlıkta saklanan, ayıplanan kirli bir edinim olarak kabul görür. Kadın korkusunun/düşmanlığının en önemli sebeplerinden biri abject* olarak literatüre geçen atılmışlık, dışa atılma durumu olarak gösterilir. Anne rahminden atılan çocuk biyolojik olarak dünyaya geldiği organlardan dışlanmaktadır. Bu kopuş ve terk ediliş sonraki yıllarda kadını, regl olmayı, vücuttan çıkan, atılan birçok durumu tiksinç olarak bulur. Özellikle kadınlar ve regl döngüsü eril söylemin ağırlıklı olduğu toplumlarda normlara göre tiksinç, öteki, kötü ve ayıptır. Kadın cinselliğinden kadın bedenine, kadına ait olan çoğu şey kötüdür ve kabul gören ideal erkek tüm ömrü boyunca kadını düzeltmeye, iyileştirmeye, ehlileştirmeye çalışır. Kadın olmak Havva’nın cennetten kovulmasından itibaren süregelen kabahatli bir durumdur. Ancak edepli kadınlar kurtuluşa erebilmektedir.
*Julia Kristeva’nın Abject Teorisi anne ve bebeğin beden olarak birbirlerinden ayrılması sürecince yaşanan duygudur. Abject türkçeye; atılmışlık, sefillik, aşağılık, rezil ve adi olarak çevrilmektedir.