31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, tüm hızıyla devam ediyor. Ulusal Yarışma filmleri tıklım tıklım salonlarda gösterilip ve büyük bir coşkuyla karşılanıyor. Festivalin dördüncü gününde Ulusal Yarışma filmlerinden Hiç Bir Şey Yerinde Değil, Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri ve Su Yüzü seyirciyle buluştu. Özellikle Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri filminin seyirci tarafından çok büyük coşkuyla karşılandığı gösterimleri Fil’m Hafızası olarak sizler için izleyip izlenimlerimizi kaleme aldık. Keyifli okumalar…
Hiç Bir Şey Yerinde Değil (Yön. Burak Çevik, 2024)
Ülke sinemasının deneysel sinema yapan ender yönetmenlerinden biri olan Burak Çevik, dördüncü uzun metraj kurmaca filmiyle filmografisini takip edenlerin beklemediği bir hamle yapıyor. Türkiye’nin siyasi tarihinde yaşanmış en utanç verici katliamlarından biri olan Bahçelievler Katliamı’ndan esinlenen bir hikâyeyi perdeye yansıtıyor. Farklı biçimsel denemeler yapan ve sinemayı alışılagelmiş kalıpların dışına çıkarak geliştireceğine inanan, yenilikçi yönetmen Çevik; 1978 yılında silahlı mücadeleyi reddeden yedi TİP’li üniversite öğrencisinin dört ülkücü tarafından katledilmesinden esinlenen bir filme imza atıyor. Fakat filmi izlemeden önce seyircinin bilmesi gereken bazı detaylar var. Bu detayları bilmeyen bir seyircinin filmi yargılamadan izlemesi ne yazık ki mümkün değil.
Hiçbir Şey Yerinde Değil, asla bir documentary veya docudrama değil. Çevik, senaryosunu kendisinin yazdığı bir kurmaca film çekiyor. Bu nedenle filmin tarihte yaşanmış olaya birebir sadık kalması gibi bir durum söz konusu değil. Çevik’in verdiği röportajda veya gösterim sonrası gerçekleşen söyleşide dile getirdiklerinde de altını çizdiği bir nokta var: Çevik bu filmiyle her iki tarafın da motivasyonunu, o jenerasyonun çok daha uzağında olan bir birey olarak anlamaya çalışmak istemiş. Hiçbir Şey Yerinde Değil, bir gencin öldürme veya tam tersi öldürülme motivasyonu anlama çabası aslında. Bu nedenle de gerek dönemin en bilinen ülkücü bireyleriyle gerekse Tanıl Bora gibi sol siyaset hakkındaki en donanımlı kişilerle görüşmeler ya da tartışmalar içine girdiğini belirten Çevik’in önce kendisinin sonra da seyircinin anlamlandırma çabasına hizmet etmesini istediği film, hem biçimsel hem de ülke sinemasında gerçekten yaşanmış bir katliamı anlatması açısından niş bir yerde duran ve açıkçası oldukça da değerli bir iş olarak anılmayı şimdiden hak ediyor.
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri (Yön. Murat Fıratoğlu, 2024)
Mevsim işçisi olarak çalışan Eyüp, uzun süredir hak ettiği ücreti alamadığı için işvereni Hemme ile ucu bucağı belli olmayan bir tartışmaya girişir. Oldukça basit olarak başlayan bu hikâye Eyüp ekseninde insan olmak ve insani hislerin, hırsların merkezinde günlük hayattan manzaralar sunmaya başlar. Dünya prömiyerini 81. Venedik Film Festivali’nde gerçekleştiren Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, aynı festivalin Orizzonti bölümünde Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olarak bu kez Türkiye prömiyerini 31. Uluslararası Adana Altın Koza film Festivali’nde gerçekleştirdi.
Yenilikçi bakış açısıyla dünya sinemasından birçok tanıdık izler barındıran yapım, uzun süredir benzer hikâyeler çevresinde dolanan Türkiye sineması adına oldukça umut verici bir yaklaşım sergilemektedir. Sıradan, basit hayatların, yaşama dair tutumların oldukça insani değerlerle ele alınması filmi bu kadar etkileyici yapan önemli unsurlar olarak dikkat çekmektedir. Eyüp ve uğraştığı sıkıntılar, verdiği yaşam mücadelesi, kavurucu sıcağın altında emeğini satıp karşılığını alamaması Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ni işçi sınıfının görünürlüğünü destekleyen bir üslupla gündeme getirmesi açısından da oldukça önemlidir. Öte yandan filmde yaşanan sınıf çatışmasının tarafsız bir anlatımla ele alındığını da belirtmekte yarar var diye düşünüyorum. Keza Eyüp’ün motivasyonunu karakteri tanımaya başladıkça daha kolay çözümlemeye imkan veren bir senaryo matematiği hissedilmektedir. Yer yer kara mizah olarak da ele alınabilecek hikâye kurgusu saçma olarak adlandırabilecek olaylar silsilesiyle gelişmeye devam etmektedir. Eyüp’ün sokaklarda geçen bir günü aslında insanlık tarihinin bütün bir şeceresini ortaya çıkartmaktadır. Toksik gelişen insan ilişkileri, anlık verilen ölümcül kararlar bireyin hayata karşı tutumu ve birçok tema filmde oldukça tatmin edici bir sistemde ilerlemektedir. Neyi neden yaptığımızın bilincinde olmanın eylemi gerçekleştirmek kadar önemli olduğunun hissedildiği filmde yaşanan çoğu şeyin nedeni aslında bizim verdiğimiz tepkilerle şekillenmektedir. Ne de olsa hayatın kendisi sürprizlerle doludur ve çoğu eylemlerimiz bazen sadece düşüncesizlikten ve ani kararlardan ibarettir.
Su Yüzü (Yön. Zeynep Köprülü, 2024)
Bir yeri bırakıp gitmek mi daha zor, yoksa kalmak mı? Gitmek illa kaçmak mı demektir? Zeynep Köprülü’nün ilk uzun metrajı olma özelliğini taşıyan Su Yüzü, annesinin düğünü için doğup büyüdüğü eve geri gelen Deniz’in duygu yoğunluğu yüksek olan birkaç gününe odaklanıyor. Film boyunca seyirci olarak Deniz’in, yıllarca ardında bıraktığı annesi ve arkadaşı ile olan dinamiklerine ve kendi içsel kabullenişlerine şahit oluyoruz. Odasındaki çürük duvar gibi içini kemiren duyguların “su yüzüne” çıkmasına an ve an tanıklık ederken; gitmek, kalmak, kabullenmek, yüzleşmek gibi kavramların da dehlizlerinde dolanıyoruz. Duygusal açıdan bir diğer filmi Dans Eden Kızlar’daki gibi Köprülü,; yine filmin ana temasını deniz üzerinden kurarak, karakterlerini devamlı olarak denize doğru çekiyor. Suyun insani duygularımızla olan bağlantısını derinleştirirken, altında saklı olan duygulara da dokunma deneyimi sunuyor.
Oyuncu kadrosunda Nazan Kesal ve Cemre Ebuzziya’nın bulunduğu Su Yüzü, coming of age temasının çoğu noktasına dokunan, oldukça doğal bir film olarak dikkat çekiyor.