Hello, my name is Inigo Montoya. You killed my father, prepare to die!
(Selam, ismim Inigo Montoya. Sen benim babamı öldürdün, ölmeye hazırlan!)
Amerikan Sinema’sının kült filmleri arasında yer alan, Game of Thrones’un yaratıcısı George R.R. Martin’in favori filmlerinden biri olan The Princess Bride (1987); bir dede-torun ilişkisini hikâyesinin iskeleti olarak kabul eder ve böylelikle bir peri masalına geçit açar. Ülkemizde ne yazık ki yeterli ilgiyi göremeyen film, peri masallarına ait olan klişelerin neredeyse tümünü abartılı denilebilecek bir şekilde kullanarak absürt komedinin kıyılarında başarıyla dolaşır. Amerikan kültüründe dillere pelesenk olacak repliği ise bu şekilde ortaya çıkar.
Hasta olduğu için okula gidemeyen torununa kendisinin en sevdiği hikâyeyi okumaya karar veren dede, “Buttercup Florin ülkesinde küçük bir çiftlikte büyümüştü.” repliğiyle masalsı diyarların kapısını açar ve bu cümleden sonra, her şey bir masal evreninin fantastik dünyasına uygun olarak işlemeye başlar.
Elbette; mitlerin, masalların, efsanelerin yapısal işleyişinin temeli olan karşıtlık yaratma durumu The Princess Bride için de geçerlidir. Çiftlik sahibinin kızı olan Buttercup, hizmetçi çocuk Westley’e âşık olarak ilk başta bir zengin-fakir zıtlığı yaratır. Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında da formülize ettiği gibi; hikâyenin devam edebilmesi ve yaratılan zıtlığın çözülebilmesi için ise ana karakterlerimizin sıradan huzurlu dünyasından ayrılması ve maceraya atılması gerekmektedir.
Para biriktirebilmek uğruna maceraya atılmaya karar veren Westley olurken, biz seyirci olarak Buttercup’ın hikâyesine tanık ediliriz. Geri dönmeyen Westley’nin üzüntüsünün yanı sıra, kendisiyle evlenmek isteyen prens Humperdinck’ten kurtulamayan Buttercup’ın başından ise binbir çeşit macera geçer.
Gel gelelim, filmi unutulmaz kılan sahne ne Buttercup ile ne de Westley ile ilgilidir. Prens Humperdinck’in Buttercup’ı kaçırmak için tuttuğu üç adamdan birinin hikâyesi neredeyse filmin önüne geçer. İspanyol asıllı bu karakterin aksanlı İngilizcesi ile söylediği iki cümlesi ise Amerika popüler kültürünün intikam mottosu haline gelir ve birçok sit-comda, oyunda ve comicbooklarda karşımıza çıkar.
Kötü adam olarak karşımıza çıkan Inigo Montoya; babasını çocuk yaşta kaybetmiş ve kendini babasının intikamını almaya adamıştır. Babasını öldüren altı parmaklı adamı bulmak adına oradan oraya sürüklenen Montoya’nın yolu, Buttercup’ı kurtarmak için gelen Westley ile keşistiğinde ilk kez o meşhur replikleri duyarız. Bu sahne ile Montoya, seyirci için bir tipten bir karaktere dönüşür.
Seyirci olarak bizler, her ne kadar Buttercup ile Westley’in kavuşması ile ilgilensek de bir yandan Montoya’nın intikamını almasını bekleriz ve film hikâyesi gereceğince, Westley ve Montoya’nın düşmanlarını ortak kılarak bütün beklentilerimizi karşılamaya çalışır.
Babasını öldüren adamı bulduğunda, Montoya’nın mottosu bir replikten bir dayanak noktasına dönüşür. İntikamını alması sandığı kadar kolay olmayacak olsa da, artık seyirci için bir karakter olmuş olan Montoya başarısız olmayacaktır.
Film içerisinde bir çok kez duyduğumuz repliği, ilk kez duyduğumuz sahne iki açıdan çok önemlidir. Birincisi, filmin ana hikâyesinin önüne geçerek The Princess Bride denildiğinde akla gelen ilk sahne olması, ikincisi ise bir tipi bir karaktere dönüştürmesidir. Sinema tarihinde eşine çok sık rastlamadığımız bu hızlı dönüşüm için bile film seyredilmeyi hak eder.