Don’t Worry, He Won’t Get Far On Foot (2018)
Kelimelerin, çizgilerin ve görüntülerin anlattıkları, onları belirgin kılan mürekkebin tadını bize veremez. Bu yüzden en gülünç çizgiyi renklendirenin, en acı mürekkep olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz. Filmekimi’nin biyografi kategorisinde bu yıl Gus Van Sant’ın yönetmenliğinde çizgi ustası karikatürist, yazar John Callahan’ın hayatını ve binlerce kişiyi güldüren o çizgilerin arkasındaki rengi izliyoruz.
Özetle film Callahan’ın, geçirdiği trafik kazası sonucu felç kalarak ömrünü tekerlekli sandalyeye ve diğer insanların bakımına bağımlı şekilde sürdürmek zorunda kaldığı uzun ve acılı süreci anlatır. Esprili bir dille Callahan’ın ağzından dinlediğimiz bu süreç, aynı zamanda otobiyografik bir itiraf, öz eleştiri ve yargı süreci olarak yansıtılmıştır. Callahan burada hem karşısındaki izleyici kitlesine, hem etrafındaki insanlara ve arkadaş çevresine hem de esasında bizzat kendine itirafta bulunmaktadır. Dolayısıyla filmde anlatı dili, monolog ile diyalog arasında bir çizgide ilerler. Ne var ki dilsel anlatıdaki bu çeşitlilikle yakalanmaya çalışan hareketlilik, aksiyondan yoksun kalan sahnelerin tekdüze, sürükleyicilikten uzak ve merak unsuru içermeyen bir düzeyde kalmasını engelleyememiştir.
Filmde Callahan’ı canlandıran Joaquin Phoenix’in oyunculuğunu takdir ederken ne yazık ki Drugstore Cowboy (1989), My Own Private Idaho (1991), Elephant (2003) gibi görece daha başarılı yapımlara imza atmış olan Sant için aynı hayranlığı duyamıyoruz. Farklı sahnelerde farklı perdelerle açılan ve birbirlerinin cümlelerini tamamlayarak tutarlı bir hikâye sunan karakterleri izlediğimiz ilk sahnenin ardından film, durağan bir tempoda ilerliyor. Sant her ne kadar Fransız sinemasının üslubunu mizah unsuruyla birleştirmeye çalışmışsa da kurgusal anlamda, özellikle sonlara doğru klasik çerçevelerin dışına çıkamıyor.
The Kindergarten Teacher (2018)
Sinema, bugüne değin şiiri, müziği, heykeli, resmi ve sanatın pek çok farklı dalını sayısız yapımla beyaz perdesinde yansıtmıştır. Ancak şiir tutkunlarının bu yıl Filmekimi’nde dikkatini çeken The Kindergarten Teacher (2018), bu kez tüm bu sanat dallarının kaynağı olan ilhamı merkezine almasıyla “ilhamın filmi” niteliğindedir.
Uç uca eklenmiş, birbirinin aynısı olan günlerinde hayatını daha yaşanır kılmak için sahip olduğu tek eğlence, geceleri katıldığı şiir dersleri olan öğretmen Lisa, bir gün hayatını değiştirecek dizeleri, hiç ummadığı bir anda ve ummadığı birinin ağzından duyar. Bu, henüz beş yaşındaki öğrencisi Jimmy’nin şiiridir. Jimmy, şaşırtıcı ve hayranlık verici edebî yeteneğe sahip bir çocuktur ve bu yetenek, yaşama yeniden tutunmak için ellerini uzatan Lisa’ya ilham kaynağı olur. Jimmy’nin yeteneğini fark ettikten sonra Lisa’nın hayattaki tek amacı, küçük öğrencisini desteklemek ve şiirlerini tüm dünyaya duyurmak hâline gelir. Jimmy karakterini canlandıran genç yetenek Parker Sevak’ın doğal, ancak bir o kadar başarılı oyunculuğu takdirleri toplarken Lisa karakteriyle Maggie Gyllenhaal tutkunun, azmin, yaşama arzusunun ve hayata karşı kırgınlığın bedene bürünmüş hâlidir adeta.
Mesleği süresince hemen her öğretmenin hayatında bir dönem deneyimlediği bu küçük hikâye, bir ilham kıvılcımının nasıl büyük bir tutkuya dönüşebileceğini ve bu uğurda nelerden feragat edilebileceğini gözler önüne serer. Vazgeçmek, bu hikâyenin dimağında yoktur. Nitekim filmin anlatmak istediği de bu ilham kıvılcımıyla palazlanan alevin, tutku sıcaklığına ulaşana dek içinde nelerin yanıp kül olduğu, bir yeteneğin pişmesi için de muhakkak böylesi bir ateşten geçmesi gerektiğidir. Ne var ki ateş, bir yaşam kaynağı olabileceği gibi kontrol edilmediği takdirde kaybetmekten korkulan kıymetli değerleri de içine katıp yakabilecek bir kudrete sahiptir. Lisa’nın gözden kaçırdığı da budur; genç öğretmen, tekdüze hayatında bir anda parlayıveren bu ışığa kendini öylesine kaptırır ki farkında olmadan kendi hayatının bir ucu da aynı alevde yanmaya başlar.
Kıvılcımdan aleve, alevden yangına dönüşen hikâye, Sara Colangelo’nun yönetmenliğinde bizlere başarılı bir yapım sunar. Dramatik hayat hikâyeleri yerine bunu şiir yoluyla anlatan film, bu özelliğiyle mücadele konulu kurgular arasında özgün bir yer de edinmiştir.