İlker Canikligil’in İstanbul Film Akademi’de öğrencileri ile birlikte çektiği son kısa filmi İspanya’da Yağmur (2018) YouTube’un yeni özelliği olan Premiere (ilk gösterim) ile sanal galasını yaptı. Melis Kolçak ve Anıl Çağlar Tel’den oluşan oyuncu kadrosu ile tek mekânda geçen kısa film, bir robot ve insanın ilişkisine odaklanıyor. Paketinden yeni çıkan kadın robot, sadece sahip olanın bilebileceği özel bir şifre ile aktif hale geliyor. Ardından kendisini kullanacak kişinin kalp ritmine kadar okuyup taleplerini tahmin ederek eylemlerini onun isteklerine uygun gerçekleştiriyor. Robot aktif hale geldiği andan itibaren sahibinin isteklerini gerçekleştirmek üzere var olduğu anlaşılsa da film boyunca sahibinden gördüğümüz tek talep sevişmek ve robota acı çektirmek oluyor.
Bir robot ve insan ilişkisi ne kadar “gerçek” ve samimi olabilir, sınırlılıkları nelerdir gibi sorular kocaman bir tartışma konusu olsa da aslında film bunun mümkünlüğünü kendi sınırları içerisinde cevaplıyor. Robot aldığının bilincinde olan ve hatta robotun adını bile kendisi atayan genç, bir süre sonra robot insani tepkiler vermediği için aniden ona öfkeleniyor. Başarısız bir sevişmenin ardından -belki aradığını robotta bile bulamamanın yarattığı öfkeyle- insani yöntemlerle robotundan insanın vereceği bir tepki aramaya başlıyor. Canını acıtmak istiyor ve şiddet uyguluyor. Kendisini nasıl eğlendirebileceğini soran robota onun canını nasıl acıtabileceğini soruyor. Ardından robot, filmlerden derlediği acı çekme seslerini çıkarıyor. Fiziksel olarak canını acıtamadığı robotun canını duygusal olarak acıtmayı deneyen genç bu kez ona bir teneke yığını olduğundan ve seks dışında bir işe yaramadığından bahsediyor kızgınlıkla. Ona kendi malı olduğundan ve kendisi her ne isterse robotun onu yapacağından dem vuruyor. Ancak bu da fayda etmiyor, robot kendi yükümlülüklerinin farkında olarak “evet” cevabını veriyor. Bu umursamazlık karşı tarafı iyice çileden çıkarıyor. Robotun soğuk duruşu ve göz teması kurmayışı bu öfkeyi arttırıyor. Genç, eline bir matkap alıyor ve bir silah gibi robotun kafasını deliyor. İlk kez bu anda, yok olmanın verdiği acıyla tepki veriyor ve bağırıyor. Ardından genç uyuyakaldıktan hemen sonra robot bir anda daha önce hiç olmadığı şekilde hareket ediyor, gencin yanına sokuluyor ve matkabı aynı onun kendisine kullandığı şekilde kullanarak kafasını deliyor. Finalde robotu yine ilk başta olduğu yerde ve ifadesiz gördüğümüzden bu olay yaşandı mı yoksa sadece robotun zihninden geçenler miydi bir soru işareti olarak kalıyor.
Filmin sonunda her ne kadar bu rollerin değiştiği anı görsek de bu anın yaşandığından emin olmamakla birlikte robotun kadın, sahibinin ise erkek olması ve ilişkilerinin seks ile şiddet ekseninde yaşanması, filmin en büyük olumsuz eleştirisi olarak dile getirilebilir. Öyle ki İFA’nın (İstanbul Film Akademi) ve İlker Canikligil’in çektiği diğer kısa filmlere baktığımızda aslında toplumsal cinsiyet ve kadın konulu birçok kısa film olduğunu görmek mümkün ancak bu filmde ne yazık ki bir şekilde kötü temsil problemi söz konusu oluyor. Hatta bu temsil problemi sebebiyle insan-robot ilişkisini sorgulamaktan çok bu temsili sorgular hale gelebiliyor izleyici. Bu durum içerikten uzaklaşılmasına sebep olsa da bilim-kurgu türüne Türkiye’de çok sık rastlamamamız, robotu oynayan Melis Kolçak’ın harika performansı, filmin renk ve ışıkları ile oldukça başarılı şekilde oluşturulan atmosferi sayesinde film hem yeni hem de ilgi çekici olarak yer ediniyor hafızalarda. Robotun gence sorduğu “gerçek nedir?” sorusu ise belki biraz arka planda kalmış olsa da filmin izleyiciye esas sordurması gereken soru olarak önem taşıyor.