Yönetmenliğini Spike Jonze’nin yaptığı, 2002 ABD yapımı filmde başrolleri Nicolas Cage, Meryl Streep ve Chris Cooper paylaşıyor. Olay örgüsünün sıralı değil, zamanda ileri ve geri gidilerek anlatıldığı film, The New Yorker dergisi yazarı Susan Orlean’ın orkideler hakkındaki kitabının filmi çekilmek üzere senoryalaştırılması görevinin Charlie Kaufman adlı bir senariste verilmesiyle başlıyor. Filmde Charlie’nin senaryo yazım serüveninin yanı sıra orkideler ile ilgili kitabın da nasıl bir hikayesi olduğunu öğreniyoruz. Ve nihayet senarist Charlie, ikiz kardeşi Donald, kitabın yazarı Susan ve kadına kitabın yazımında ilham olan çılgın bitki bilimcisi John Laroche’un yolları kesişiyor ve olaylar hiç umulmadık bir seyir almaya başlıyor.
Charlie Kaufman senaryo konusunda odaklanma sorunu yaşıyor. Sıradan bir şey yapmak istemiyor ve kitabın orijinaline sadık kalarak sadece çiçekler hakkında bir senaryo yazmak istiyor. Önündeki en büyük engel ise kendisi. Kendi hakkında kafası karışık. Film bizi ilk olarak Kaufman’ın iç sesiyle karşılıyor.
“Kafamda özgün bir düşünce varmı? Şu kel kafamda. Belki daha mutlu olsaydım saçlarım dökülmezdi. Doktora gidip bacağıma baktırmam gerekiyor. Dişçi yine aradı. Dişlerimi ertelemeyi bırakırsam çok daha mutlu olabilrim. Tek yaptığım koca kıçımı büyütmek. Kıçım büyük olmasaydı daha mutlu olabilirdim. Gömleklerimi kıçımı saklamak için sarkıtmazdım. Kimi kandırıyorum ki, koca kıçlı! Tekrar koşmaya başlamalıyım. Belki de kaya tırmanışı? Hayatımı tersine çevirmeliyim. Ne yapmam gerekiyor? Aşık olmalyım. Çince konuşabilirim. Çince konuşan ve obua çalan bir senaryo yazarı olurum bu harika olur! Saçımı kısa kestirmeliyim. Kendimi ve insanları çok saçım varmış gibi kandırmayı bırakmalıyım. Ne kadar acınası. Gerçek ol kendine güven. Kadınların da etkilendiği bu değil mi? Sadece var olduğum için gülünç duruma düştüğümü hissediyorum. Bu konuda yardım almalıyım. Ama yinede çirkin kalacağım. Bunu hiçbir şey değiştiremez.”
Charlie’nin evinde bir misafir var. İkiz kardeşi Donald Kaufman. Donald ve Charlie görüntü olarak neredeyse aynılar ancak Donald ikiz kardeşinin aksine her zaman mutlu, küçük bir çocuk kadar meraklı, hevesli ve enerjik. Donald da senarist olmaya hevesleniyor ve bununla ilgili bir seminere yazılıyor. Ancak filmler hakkında çok az şey bilen Donald’ın bir senaryo yazması pek olası görünmüyor.
Charlie’yi bir kadınla birlikte partide baş başa görüyoruz. Anlaşılan o ki bu kadından hoşlanıyor. Kadın onu senaryo konusunda cesaretlendirmeye çalışıyor. Bir gün çello konçertosu dinlemeye gidiyorlar ve dönüşte Charlie onu evine bırakıyor. Amelia onu eve davet etmek için bir adım atıyor ancak Charlie eve dönmesi gerektiğini, senaryonun kötü gittiğini, yapması gereken işleri olduğunu söylüyor. Amelia arabadan inip evine doğru yürürken Charlie içinden, “Neden evine gitmedim, tavuk gibiyim! Sersemin biriyim! Öpmeliydim, mahfettim. Hemen gidip kapısını çalıp öpmeliyim. Bu romantik olurdu. İleride çocuklarımıza anlatıcak bir an. Hemen şimdi yapacağım” diyor. Sonra da yoluna devam ediyor.
***
Susan Orlean The New Yorker dergisinde yazardır. Bir kaç yıl önce gazetede kızıl derili yerlilerle zor bulunan orkideleri toplarken yakalanan bir adam hakkında okuduğu haber ilgisini çeker ve çalıştığı dergiye bunun hakkında bir yazı hazırlar. Yazı beğenilir ve yazının hem bir kitap haline getirilmesi hem de filminin çekilmesi teklifini alır. Ancak orkide toplayıcısı John Laroch ile ilişkisi zamanla tahmin edemeyeceği bir boyut almaya başlar.
Laroch’un uzun sıska bedenine, ön üst dişerinin olmayışına, beyaz külüstür minibüsüne ve tuhaf takıntılarına rağmen Susan onun bitkiler hakkındaki bilgisine ve hayatı boyunca başlayıp bıraktığı sayısız işlerine olan tutkusuna hayran olur. Ve tabi “hayalet orkide”. İlk tanışdıklarında Laroch’un bahsettiği, dünyada onu yetiştirebilecek bilgiye sahip tek kişi olduğunu iddia ettiği hayalet orkide… İnsanların birbirlerine verdikleri tutması zor ve inanması güzel sözler gibi Susan da hayalet orkideye inanacaktır. Bir sergide Laronch un beyaz bir orkideye bakarak anlattıkları Susan’ın hayranlığını daha da arttırır.
“Harika olan şey her çiçeğin onu polenleyen böcek ile arasında özel bir ilişkisi olması. Çünkü bazı orkideler onu polenleyen böceğe benzer. Bu böceği o çiçeğe çeker. Çiçek onun çiftidir, ruh eşidir. Hiç bir şeyi onunla sevişmek kadar çok istemez. Böcek uçar ve başka bir ruh eşine konar, onunla sevişir, buarada onu polenler. Ne çiçek ne de böcek az önceki sevişmenin önemini anlamaz. Ama öyle yapmaya tasarlandıkları şeyi basitçe yerine getirirler ve muhteşem bir şey olur. Böylece bize nasıl yaşayacağımızı gösterirler, Sahip olduğun tek barometrenin kalbin olduğunu görmen… Çiçeğini seçtiğin zaman hiç bir şeyin yoluna çıkmasına izin vermezsin.”
Sergi sonrası akşam Susan kocası ve bir kaç arkadaşıyla evindeki masanın etrafında toplanmış şaraplarını içmektedirler ve Laroch hakkında konuşup gülmektedirler. Susan izin isteyerek banyoya gider ve orada öylece duraksar. Kafasını geriye yaslar ve düşünür. Zihninde dönüp dolaşan düşünceler ile dudaklarından çıkan cümlelerin birbiriyle çelişmeye başladığını fark etmiştir çünkü. Salona geri döndüğünde ise kimse duymasa da artık yalnız zihniyle konuşuyordur.
“Bir şeyi insanların bu bitkileri istediği kadar çok isteyebilmek isterdim. Ama, bu benim yapıma göre değil. Galiba bastırılmış bir ihtirasa sahibim. Herhangi bir şeyle tutkuyla ilgilenmenin nasıl bir his olduğunu bilmek istiyorum. Bir insan hayalet orkideyi görebilecek kadar şanslı olabilir mi? Hayalet orkide gerçekten bir hayaletse insanların bıkıp usanmadan yıllarca peşinden kilometrelerce yol dolaşmasını sağlayan büyülü bir şey olmalı. Onlara özel bir ilgim yok. Benim istediğim bu şeyi görmek. İnsanları eşsiz ve güçlü biçimde peşinden sürükleyen çiçek…”
Susan kitabı yazmaya başlayacaktır ancak Laroch’a hala bir hayalet orkide görmediğini ve görmeyi çok istediğini söyler. Bir gün buluşur ve minübüs ile orkidelerin bulunduğu bataklığa giderler. Laroch “bu bataklığı avucumun içi gibi biliyorum” der ve bataklıkta saatler süren bir aramaya koyulurlar. Laroch sinirlidir çünkü ona bir hayalet orkide göstermek zorundadır. Nihayet Susan sazlıkların arasından yol kenarına bıraktıkları minibüsü fark eder ve saatlerdir aslında aynı yerde dönüp durduklarını anlar.
“Yaşam da aynı hayalet orkide gibi şeylerle dolu… Hayal etmesi harika ve aşık olması çok kolay. Ama biraz baş döndürücü, kısa süreli ve ulaşılmaz.”
***
Donald senaryosunu bitirmiştir ve Charlie’ye senaryosunu yayıncısına göstermesini rica eder. İçinde garip karakterlerin ve olayların olduğu “gerilim” türündeki senaryo sürpriz bir şekilde çok beğenilir.
Charlie için ise her şey kötüye gitmektedir. Bir türlü odaklanamadığı senaryo için yayıncılar sıkıştırmaya başlamıştır. İkiz kardeşinin önerdiği senaristin seminerine gider ve seminer bitiminde bu adamla senaryosu hakkında konuşur. Ona kitaptaki karakterleri anlatır ve kitabın bitişini okuyarak filminde Susan’ın hayalet orkideyi hiç görmediğini ve onun yaşadığı bu hayal kırıklığını anlatmak istediğini söyler. Charlie’nin aldığı tavsiye aslında bize izlediğimiz bu filmin finali hakkında ipucu vermektedir, “Karakterlerin değişmeli. Ve değişim onlardan gelmeli. Bunu yap, yoluna girer.”
Charlie aldığı tavsiyelerle senaryosunun büyük bir kısmını bitirir ve New York’a Susan Orlean ile tanışmaya gider. Ancak önce senaryoyu kardeşine de göstemek ister ve onu New York’a çağırır. Kaldıkları otel The New Yorker dergisinin olduğu binanın karşısındadır ve bir gece Susan’ı ofisinde çalışırken gözetlerler. Susan’a bir telefon gelir ve Susan Miami’ye ertesi gün için bilet alır. Bunu gözetleyen Kaufman kardeşler de aynısını yapmaktan geri kalmazlar.
***
Susan aslında kitabında yalan söylemiştir. Hikaye bataklıkta uğradığı hayal kırıklığı ile bitmediği gibi hayatının geri kalanında değişmediği de doğru değildir. Bataklıktaki günün akşamında Laroche Susan’ın kaldığı otele onun için bir paket yollar. İçinde orkidelerden yapılan uyuşturucu madde vardır. Laroche paketin ulaşıp ulaşmadığını sormak içi aradığında ise Susan çoktan uçmuştur. Susan her şeyi daha etkileyici ve parlak kılan bu madde ile birlikte hayatına artık Laroche’u da sokmuştur.
***
Kaufman kardeşler onu gözetlerken Susan’ın ofisinde telefonda konuştuğu kişi Laroche tur. Ertesi gün Miami’de Susan’ı bekleyen beyaz minübüsün arkasında Charlie’nin arabası da beklemektedir. Bu gizli takip ve gözetleme maalesef pekiyi sonuçlanmaz. Ertesi gün Donald arabanın ön camından uçarak yüz üstü yola yapışacak, Laroche ise bir timsaha kurban olacaktır (Spike Jonze filmin finali hakkında Tarantino ya danışmış olabilir). Susan Orlean kollarında Laroche’un ölü bedeni, ağlayarak şöyle sayıklar, “Tanrım nerde hata yaptım… Hayatımı geri istiyorum. Hayatımı başından yaşamak istiyorum. Yine bebek olmak istiyorum. Yenilenmek istiyorum. Yeni biri olmak…”
Hayat yanıp sönen yıldızlar kadar değişken. Ailemiz, dostlarımız, aşklarımız, işlerimiz, sevdiklerimiz ve sevmediklerimizle herşey bir yanıp bir sönüyor. İnsanlar hayal kuruyor, bir şeylere sahip oluyor sonra da kaybediyorlar. Bir bina gibi yıkıp yıkıp tekrar inşa ediyoruz hayatı. Hiçbir şey ve hiç kimse sabit ve devamlı değil, Hayatımıza girip çıkan insanlar, başlangıçlar, bitişler, hayal kırıklılıkları… Ne sürekli bir mutluluk ne sürekli bir üzüntü var. Film ise bu gerçeği çok iyi yansıtıyor. Donald ve Laroche öldü, Susan’a ne oldu bilmiyoruz. Hatta Charlie Kaufman’ın senaryoyu bitirip bitirmediğini ve daha sonra hoşlandığı kızla çıkıp çıkmadıklarını da. Ama sonuç olarak bir şekilde hayat onlar için yeni bir şeyler hazırlıyor olacak.