Festivalin beşinci günü itibariyle Ulusal Yarışma filmlerinin gösterimleri sona ermiş oldu. Ulusal Yarışma filmlerinin son gününde seyircinin merakla beklediği üç film gösterildi. Her biri aynı yoğunlukta festival takipçilerinin ilgisini uyandıran üç film ise şöyle: On Saniye, Yeni Şafak Solarken ve Hakkı. Her gün olduğu gibi Fil’m Hafızası olarak filmleri sizler adınıza izleyip izlenimlerimizi kaleme aldık. Keyifli okumalar.
On Saniye (Yön. Ceylan Özgün Özçelik, 2024)
Ceylan Özgün Özçelik’in Erdi Işık’ın aynı isimli tiyatro oyundan uyarladığı On Saniye, bir anne ve öğretmeni karşılıklı düelloya sokuyor. İstanbul Fener Rum Lisesi’nde çekilen film; tek ve oldukça kısıtlı bir mekânda geçiyor. Fakat film, hem biçimsel anlamda mekânı çok etkileyici kullanmasıyla hem ardı arkası gelmeyen diyaloglarıyla hem de tempoyu sürekli hâkim kılmasıyla ön plana çıkıyor. Mekânın zeminini adeta bir satranç tahtası olarak kullanan Özçelik, anne ve öğretmeni asla kazananı olmayan bir düello içinde resmediyor. İki siyah karakter var seyircinin karşısında. Seyircinin tutunamadığı, özdeşlik kuramadığı ve bu nedenle de filmin sonunda katarsis yaşayıp rahatlayamadığı, aksine kucağında birçok soru işaretiyle kaldığı filmin tam olarak amacı da bu.
Çoğu toplumun kutsal olarak gördüğü anne ve öğretmen temsilleri üzerinden bambaşka bir portre çizen film, genel geçer değer yargılarıyla olan meselesini seyircinin yüzüne tokat gibi çarpıyor. Bunun yanında tüm dünyada yaşanan kadına, çocuğa ve hayvana uygulanan şiddeti; filmin muhtelif yerlerine yerleştirmekten geri kalmayarak da etkileyici ve bir an bile temposu düşmeyen çatışma ortamı yaratıyor.
Bu yılki ulusal yarışma filmlerinin çoğunda olduğu gibi başarılı bir ses tasarımı, sıra dışı kamera kullanımı, ustalıklı kurgusu, oyunculukları, eşsiz karakter yaratımı ile öne çıkan On Saniye; belleklerde yer edecek türden.
Yeni Şafak Solarken (Yön. Gürcan Keltek, 2024)
Gürcan Keltek imzasını taşıyan Yeni Şafak Solarken, prömiyerini 2024 Locarno Film Festivali’nde yaptıktan sonra 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Türkiye seyircisi ile buluştu. Filmde başarılı oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu tarafından canlandırılan Akın’ı takip ediyoruz. Akın, gerçeklik ile bağını kaybettikçe, zihni farklı boyutlara doğru sürükleniyor. Keltek, Akın’ın yaşadığı bu zihinsel çöküşü İstanbul’un tarihi dokusu ve doğası ile harmanlayarak, çevresinin an ve an nasıl karanlık bir hâle büründüğünü konu alıyor. Başarılı görüntü yönetmenliğinin yanı sıra etkileyici müzikleri ile de izleyiciyi içine alabilen bir film. Psikolojik ve toplumsal unsurların harmanlandığı yapısında, kötülüğün sıradanlaştığı, merhametin kaybolduğu ve şeytanların hüküm sürdüğü bir çevre betimleniyor. Akın’ın bu kâbusvari dünyaya karşı mücadelesi, film boyunca gerilim dolu anlara sahne oluyor.
Gürcan Keltek, Türk sinemasında alışkın olmadığımız bir tarzı, oldukça temiz bir şekilde yansıtmayı başarmış. Görsel anlatımın ve sembolizmin hüküm sürdüğü Yeni Şafak Solarken‘de gerçeklik ile hayal dünyası arasındaki ince çizgide yürüdüğümüzü hissediyoruz.
Günsu AKÇATEPE
Hakkı (Yön. Hikmet Kerem Özcan, 2024)
Dünya prömiyerini Yunanistan’da 13. Aegean Film Festivali’nde gerçekleştiren Hakkı, evinin bahçesinde tarihi eser bulan bir adamın fakir hayatından zenginliğe evrilme hayalindeki süreci ele almaktadır. Ancak filmin konusu henüz bu kadar basit bir şekilde gelişmez. Ege’de hediyelik eşyalar ve tur rehberliği gibi işlerle geçimini sağlayan Hakkı, eşi ve çocuklarıyla birlikte kıt kanaat geçindikleri yaşamında bir gün aniden tüm aile dinamiklerini değiştirecek bir gelişmeye şahit olur. Kazara bulduğu tarihi eser, komisyoncu tarafından normal değerinin çok altında bir fiyata alınır. Babasından yadigâr evi kendisine yeni bir hayat sunmak üzeredir. En azından Hakkı’nın düşüncesi bu yöndedir.
İnsan, inandığı etik değerleri hangi noktalarda esnetebilir ya da bütün semavi dinlerde yasaklanan açgözlülük bir insanı ne kadar mahvedebilir? Akıllarda birçok düşünce balonu açan film, temelinde insani hırsları ve mücadeleyi merkezine almaktadır. Mücadele etmek ve boşa kürek çekmek arasındaki ince çizgiyi sorgulamaktadır. Keza Hakkı, bütün bir hayatını iyi bir insan olmakla uğraşan, çocuklarına temiz bir gelecek amaçlayan alışılagelmiş Türk aile yapısı formunda temsil edilen bir babadır. Her şeyden öte kendisini evine, çocuklarına kanıtlamak istemektedir. Yetersiz maddi durumu sebebiyle çevresinden göremediği saygınlığı toksik erkeklik kodlarıyla harmanlar ve sonuç olarak ortaya o kaçınılmaz son çıkar. Hakkı, hırslarından ziyade egosunun esiri olan bir adama dönüşür.
“Bu projeyi yazarken kendimi tanımaya, bilinçaltımın açgözlü ve zayıf yönlerini kapsamlı bir şekilde analiz etmeye çalıştım.” diyen filmin yönetmeni Hikmet Kerem Özcan, aslında her koşulda zayıf bir yanı bulunan bilinçaltımıza atıfta bulunur. Zaten insan dediğimiz şeyin bütünü de kocaman bir boşluktan ve zayıflıktan oluşmaktadır. Hakkı, kendini arama yolculuğu olarak da alternatif bir bakış getiren verilere sahiptir. Ancak bana kalırsa en belirgin motivasyonu değiştirilmesi istenilen kader algısı üzerine kurulmaktadır. Fakirlik adeta bir veba gibi babadan oğula geçmektedir, birinin bunu değiştirmesi gerekir.