Bornova Bornova (2009), Kenan Evren’in “Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilere yetişerek, sonunda birer anarşist olmasını önleyecek tedbirler alınacaktır” vecizesi ve Demet Akalın’ın “Saygıyla, korku eşdeğer yürüyor. Ben boşanalım dediğimde kocam bana iki tokat atsaydı, ben dururdum” incisi ile başlıyor. Film daha başlamadan yeni nesli ve o neslin mimarını işaret ederek giriyor söze.
İnan Temelkuran, Bornova’yı değil, 80 sonrası yozlaşan kuşağı, sıradan insanların, gerçekleşemeyen hayallerini, sonunda illa ki yıkılan küçük dünyalarını, mahallenin belalı abilerini, dumanaltı bilardo salonu kaçamaklarını, duvar üstünü, bakkal önünü, racon kesmeyi, aşkı, cinselliği, suçu, masumiyeti anlatıyor…
Şimdi bakalım anarşist olmayı önleyecek tedbirlerin sonucunda ortaya çıkan evlatlara.
Babasının mezarı başında tanışıyoruz Hakan’la. Annesi ile bir başına desek, değil. Her dul kadının yanı başında bitiveren bir aile dostu(!) abimiz de var aralarında. Dönüş yolunda anlıyoruz ki, Hakan’ın da müstakbel patronu da olacak bu abi. Hakan’a efendi olması, belaya bulaşmaması özellikle de Salih’le arkadaşlık yapmaması konusunda akıllar veriyor. İyi bir çocuk olursa, taksisine şoför olacak Hakan. Oysa bu iş teklifi, Hakan’ın hayallerinin başlangıcı değil, bilakis sonu. Altay’ın altyapısında oynarken dizi kırılan Hakan, bir daha hiç düzelememiş. Futbolculuk sevdasına lise de bitirilemeyince, bu iş teklifi geriye kalan hayatını sürdürebilmesi, evlenip çoluk çocuğa karışabilmesi için tek çare olmuş.
Hakan’dan sonra, arkadaşlık yapmaması konusunda sıkı sıkı tembihlendiği Salih Abi ile tanışıyoruz. Öyle bir sahneyle de tanışıyoruz ki, antipatik aile dostu abi haklı sanki uzak dur demekte. Yüzü façalı Salih, mahallenin çocuklarını sıra dayağına dizmiş, bir de üstüne elini öptürüyor. Film ilerledikçe tanıyoruz Salih’i. Anarşist olmayı engelleyecek tedbirler neticesinde, solcu olduğu için TRT’den atılan bir baba, öğretmen bir annenin oğlu Salih. Ama baba işsiz kalınca, çocukluğunu kimsede olmayan ayakkabılarla geçiren Salih, gençliğinde bataklığa sürüklenmiş. Bisiklet tamirciliği kisvesi altında, liseli çocuklara el altından uyuşturucu satarak geçimini sağlıyor. Hayatta en çok istediği, saygı görmek, ancak o saygıyı sadece zorla elini öptürdüğü çocuklardan görebiliyor. Ahlaktan anladığı “Eskilere sor bakalım; kerhaneye gittiklerinde, arkadaşlarının girdiği karıya giriyorlar mıymış?” Vicdandan anladığı “ Asgari ücretle fabrikada çalışıp kendimi zehirleyeceğime başkalarını zehirlerim” sözleri.
Ancak Hakan seviyor Salih Abi’sini. İçinin temiz olduğuna inanıyor. Belki de efendi olması için verilen nasihatlere inat “ Bunlar hep efendi olduğun için başına geliyor, vurup alıcan” diyen Salih’e bu yüzden meylediyor.. Muhabbetlerinin aşka ve sekse dönmesinin sebebi ise az önce önlerinden geçen Özlem.
Özlem lise 3’de. Meslek liseli. O yüzden daha sınava girmeden, umudu kesmiş üniversiteden. Anadolu liseli çocuk tavlamış, onunla evlenerek yırtma derdinde.
Hakan uzaktan uzağa aşık Özlem’e. Sadece okula giderken, birkaç bakışma macerası var. Salih Abi tanıyor Özlem’i. Tanıması hayra alamet değil, çünkü o da uyuşturucu müşterilerinden.
Hakan ise Özlem’in iyi bir kız olduğundan şüphe duymuyor.
Dördüncü ve son karakterimiz ise Murat..
Murat diğerleri gibi değil. Evli ve felsefe mezunu, hatta doktora yapıyor. Diğerleri gibi değil mi dedik? Yanlış. O da onlar gibi kaybedenlerden. Salih’in çocukluk arkadaşı. İşsiz hayatını karısından aldığı harçlıklar ve porno dergiye yazdığı fantezilerden gelen parayla sürdürüyor. Kafa patlatarak yazdığı felsefi makalelerden para kazanamıyor, grevdeki işçiler üzerine yapmak istediği belgesele ise tembelliği izin vermiyor. Karısı ondan umudu kesmiş, o yüzden fantezi yazmasını kıskanmıyor bile. İyi düşünülmüş iyi yazılmış bir karakter Murat. Dejenerasyondan kurtuluşun çaresinin eğitim olmadığının ispatı.
Murat’ın evi dışında filmin başından beri duvar üstündeyiz. Hava sıcak, ağaç dallarında imbat hareketliliği.
Özlem’in peşinden lisedeki din dersine giriyoruz. Bu sahne, o ana kadar, filmin tek “olmasa da olurdu” sekansı. Ya da madem kamera sınıfa kadar girecek, Bornova gençliğinin okuldaki hal-i pürmelali etkileyici aktarılabilirdi..
Bilardocuda ise tüm Bornova lise gençliğiyle tanışıyoruz. Aslında darbe sonrası tüm ülke gençliğiyle, kendi gençliğimizle. Kafa tokuşturan liselileri görünce Che kolyelerini saklayan 80 sonrasının apolitik olmayan gençleri de orada, Özlem’in Anadolu liseli erkek arkadaşı da. Ona sataşıp parasını ve cüzdanındaki sevgilisinin (Özlem’in) fotoğrafını gasp eden Salih Abi de orada.
Son dönem Türk Sinemasının en başarılı sekanslarından biri, İnan Temelkuran, kamerayı lise gençliğinin ortasına bırakıp gitmiş sanki.
Salih bilardocudayken Hakan yine duvarın üstünde. Hakan’ın yanında bu sefer Murat var. Murat, sağdan soldan duyduğu fantezileri nasıl yazdığını anlatıyor. Son duyduğu fantezi Salih’ten. Tüpçünün üstünde oturan liseli kıza tecavüzü..
Evet, tüpçünün üstünde oturan liseli kız Özlem. Hakan, soluğu az önce Salih karşısında ezik kalan sevgilisini terk eden Özlem’in evinin kapısında alıyor. Tanışma, aşk itirafı, Salih’ten intikam planları hatta beraber gelecek kurma hayalleri.. Hepsini üç beş dakikada hallediyorlar..
Özlem’in Salih’le yaşadıklarını anlattığı sahne enfes. Özlem, anlatıya flashbackin içinden devam ediyor.. Bu filmin biçimsel sürprizi ve oldukça hoş.
Filmin sonrası ise, Hakan’ın Özlem’le, tanıştığında söylediği “Senin için ölürüm de öldürürüm de ” sözünün lafta kalıp kalmamasından ibaret.
İnan Temelkuran, söylemek istediğini bir üçüncü sayfa haberi basitliğinde, günlük bir dille anlatıyor.
Yeni dalga Fransız Sineması, sıradan insanlarla ,sıradan hayatlarla, sıradan sokaklarla tanıştırdı sinemaseverleri. Bir anlamda, arkadaşlarıyla, aileleriyle hatta kendileriyle karşılaştı izleyiciler sinema salonlarında. Yenilmez kahramanlarının değil sokaktaki insanların ajitasyon yapılmadan anlatılan acı hikayeleriyle de sinema çağının zirvesini gördü bir bakıma. İnan Temelkuran’ın Bornova Bornova’sında da Fransız yeni dalgasının izleri çok bariz.
İnan Temelkuran’da 4 genç üzerinden -ki ikisi çocuk sayılır- bir ülke gençliğini anlatıyor. Darbe sonrası anarşist olmasın diye edilen müdahalelerle yozlaşan, ahlaksızlaşan yeni neslin yeni değer yargıları, masum olmasına dahi izin verilmeyen aşkları, kocam bana iki tokat atsaydı boşanmazdım diyen yeni zamanların pop yıldızları gibi şiddete meyilli genç kızları anlatıyor. Bunun için, sıradan bir kasaba ve sıradan insanları seçiyor. Küçük resmi size izlettirirken, büyük resmi düşündürüyor.
Deniziyle anılan kentin denizsiz semti Bornova , gri- soluk mavi renk seçiminin de yardımıyla boğuculuğu perdeye aktarmakta üstüne düşeni yapıyor.
Kısıtlı mekanlar, uzun diyaloglar, hatta daha da uzun monologlarla İnan Temelkuran filmin yükünü oyunculara, riskini de kendine pay ediyor. Ancak, Kadir Çermik, Damla Sönmez, Öner Erkan ve Erkan Bektaş mükemmel oyunculuklarla dar alana sıkışmış filmin seyir zevkini yukarılara taşıyor. Kadir Çermik’i ise ayrı bir yere koymak istiyorum. Son dönem Türk Sinemasında gördüğüm en iyi performanslardan biri. Final sekansındaki gerilimi, Kadir Çermik’in anbean değişen yüz ifadesine borçluyuz.
Görüntü yönetimindeki küçük trikler ( Salih-Hakan sohbetindeki kaydırmalar, bilardocudaki kafa tokuşturanların slow motion gösterilmesi, bakkaldaki flashbackin konuşma balonunda gösterilmesi) filme lezzet katan minik soslar olmuş.
Sonuç olarak, İnan Temelkuran, kasaba ölçeğinde ve mikro düzeyde ele aldığı konuyu, makro okumalara olanak sağlayacak güçlü bir filme dönüştürmüş.
Bornova Bornova , 46. Antalya Altın Portakal Film Festivalinde Kosmos’la birlikte en iyi film ödülünü paylaştı. Ayrıca en iyi erkek ve en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi kurgu ve SİYAD ulusal jüri ödüllerinin de sahibi oldu.
Çok iyi yorum. Teşekkürler emeğiniz adına.