Big Bang ve Berisi ekibi tarafından hazırlanan Antep Kısa Film Festivali, geçen yıl yaptığı online gösterimlerin ardından bu yıl ikinci kez düzenlendi. 3 günlük festival boyunca her gün özenle seçilmiş kısa filmler izledik, keyifli söyleşiler dinledik. Özellikle Gaziantep’te başlatılan bu kadar yeni bir festivalde, böylesine güçlü bir seçkiyle karşılaşmak bizim için de çok heyecan verici bir deneyimdi. Ceren Moray, Armağan Lale, Ceylan Özgün Özçelik ve Fırat Sayıcı’nın jüri üyeliğini yaptığı Ulusal Kısa Film Yarışması’nda ödül alanlar dahil kısa filmlerden birkaçını tanıtmak; sizlere de “bulduğunuz yerde izleyin” demek istedik.
Larva (Yön. Volkan Güney Eker, 2021)
“8 yaşındaki Sibel, masalsı iç dünyasından yararlanarak yaşadığı haksızlığı anlamlandırmaya çalışır.” Filmin açıklaması bu şekilde yapılmış, fakat izlediğimiz 9 dakikalık kısa, bu anlatımdan çok çok başka yerlere götürüyor bizi. Yönetmen, küçük bir kız çocuğunun yaşadığı psikolojik ve cinsel istismarı, herkes tarafından beğenilme ve takdir edilme kaygısı taşımayan deneysel bir dille anlatmış. Kızın bakış açısından izlediğimiz film, ses kullanımıyla da yaratmak istediği duygu durumunu başarıyla destekliyor, öyle ki Sibel’in şarkısı film bittikten saatler sonra bile bizi zihnimizde gafil avlamaya devam ediyor. Üstelik filmin hikâyesi, ne yazık ki gerçeklerden besleniyor. Larva (2021), Antep Kısa Film Festivali jürisi tarafından da oy birliğiyle En İyi Kısa Kurmaca Film Ödülü’ne layık görüldü.
Paydos (Yön. Öykü Orhan, 2020)
Yarışmadan kurmaca dalında Jüri Özel Ödülü’yle dönen Paydos(2020) da gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Yönetmen Öykü Orhan, bir gazetede çelik tencere fabrikasının “benzin talaş” bölümünde çalışan bir kadının haberini okuyor ve ortaya Zeliha karakteri çıkıyor. Hikâye tamamen kurgu olsaydı bile, filmde Zeliha’nın baştan sona gerçek, baştan sona içimizden biri olduğunu iliklerimize kadar hissedeceğimiz aşikâr. Bunda oyuncu Reyhan Özdilek’in de payı çok çok büyük. Her küçük jestiyle bize “ben yalnızca bir karakter değilim” hissini veriyor. Peki, bütün anneler onun gibi (benzin) mi kokuyor?
Seval (Yön. Ahmet Keçili, 2020)
Seval (2020), izleyen herkesin gırtlağında bıraktığı yumruyla birlikte En İyi Kısa Belgesel kategorisinin birincisi oldu. 2020 yılında Adana Altın Koza Film Festivali, Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması, Belgesel Dalı, En İyi Film Ödülü’nü de bu filmle alan Ahmet Keçili, kamerasını tarafsız bir göz olarak Seval’e doğrultuyor. Cezaevinde dünyaya gelen Seval, orada geçirdiği ateşli hastalık sonucunda “çocuk ruhunu hiç kaybetmeyeceği” bir engelle hayatına devam ediyor. Babasıyla yaşadığı köyünde, kedisiyle, oyuncak arabalarıyla ve elinden düşürmediği sigarasıyla mutludur. Peki ya sonra?
Filistin Mahallesi (Yön. Özgür Cihan Uçar&Yasin Serindere, 2021)
İstanbul Başakşehir’de 90’lardaki kuruluşundan beri yıkılmak istenen bir mahalle var. Adını yıkım karşıtı direnişlerden alan Filistin Mahallesi… Çünkü ne Filistin Mahallesi birilerinin istediği gibi görünüyor ne de mahalle sakinleri birilerinin istediği tarzda yaşıyor. Evini 7 gün içinde boşaltmak zorunda olan Fatma burası için “Köy gibi, ama değil.” derken, yeni yaşam alanında hayatta kalabilmek için okulu bırakıp çalışmak zorunda kalacağını söylerken yıkım çalışmaları devam ediyor. Ağaçlar, tavuklar, inekler ve tüm canlılar bir yumruk gibi masaya vurulan hükümet kepçesinin altında eziliyor. Güçlü bir kurguya ve etkileyici görüntülere sahip olan belgeselde biz de görüp duyduğumuz her şeyle biraz daha sarsılıyor, yüksek binalarımızdan, sitelerimizden, dönüşen kentlerden biraz daha uzaklaşıyoruz. Uçar ve Serindere ikilisiyse, Filistin Mahallesi’yle festivalden Jüri Özel Ödülü ile ayrılıyor.
Lal (Yön. Gökalp Gönen, 2020)
Açlık var oldukça, yok olmak kaçınılmaz ve yeniden var olmak için önce yok olmamız gerekir. Peki, bu döngü nereye kadar devam eder? Gökalp Gönen, ilk iki kısa animasyonu Altın Vuruş ve Avarya’dan sonra bir kez daha hikâyesini robotik bir distopya içinde anlatıyor. Yalnız bu kez robotik yaratıklarını metalden değil ağaçtan tasarlıyor yönetmen. Onlar için çoktan belirlenmiş sistemin -ve tabiri caizse kaderin- içine bir cümleyle getirilen yaratıklar, açlıklarını kendi türünden olanı yiyerek bastırmak ve böylece hayatta kalmak durumundalar. Avarya’da da gördüğümüz bir döngünün sürekli yenilenmesi durumu, Lal’de(2020) de çarpıcı bir şekilde ortaya koyuluyor. Bir yaratılış alegorisi olarak okuyabileceğimiz bu filmde, ağaçtan kuklalar yerine insanları koysak ne kadar az şeyin değişeceği ürkütücü bir gerçek.
Cengiz (Yön. Haydar Taştan, 2020)
Eve ekmek getiremeyen bir adama sevgi yok, saygı yok, seks yok, kahramanlık yok. Çünkü eve ekmek getiremeyen bir adam yok gibidir. İmza: Toplumsal Normlar. Bir süredir işsiz olan ve iş bulma çabaları boşa çıkan karakterimiz Cengiz, filmde bu normlara karşı birey olarak var olmaya devam etme mücadelesindedir. Ne var ki çocuklarının “Öl baba, öl!” nidaları film boyunca kulaklarımızdan bir türlü silinmiyor. Bu sözlerin ardında Oedipus Kompleksi’nin ötesinde bir hınç, kapital sistemin yarattığı bir hayal kırıklığı olduğu net biçimde hissediliyor. Filmde, Cengiz bu şartlar altında kendini kahraman gibi hissetmenin yollarını ararken Türkiye gibi bir ülkede, “işsiz adam” olmanın yükü incelikli bir şekilde işleniyor.
Bulak (Yön. Evrim İnci, 2020)
Her gün kilometrelerce yürüyerek eve su taşımamak için 3 tarafı sularla çevrili bir kara parçasına kaçarsınız. Fakat burada sizi su yerine umutlarınızı emen kurak topraklar karşılar. Somali’den Türkiye’ye göç eden Walid’in ağzından dinlediğimiz yer yer didaktik bile sayılabilecek bu öykü, yönetmen Evrim İnci’nin elinde şiirsel görüntülerle birleşerek 4 dakikalık bir kısa filme dönüşüyor. İklim kriziyle yüz yüze geldiğimiz bir dönemde, kuraklığın şiddetli etkileri de sanatsal bir bakışla önümüze koyuluyor.
Benden Korkmana Gerek Yok (Yön. Recep Bozgöz, 2021)
Bir kadın, kimseye haber vermeden kendi kendine kalmak için çıktığı bir yolculukta ne kadar huzurlu olabilir? Kaçıp kurtulmak istediği şeyler onu sürekli takip ederken, bir türlü güneş doğmayan bir karanlığın içinde bırakıp ensesine soğuk nefesini üflerken bir kadın nasıl güvende hissedebilir? Hayatını bitmek bilmeyen bir tedirginlik içinde yaşamak zorunda kalan tüm bireyleri birleştiren bir şey var Benden Korkmana Gerek Yok’ta(2021). Bir cevap: Hadi oradan!
Karanlık atmosferi, seyircisini her an tetikte bırakan gerilimiyle, sonuna kadar kopamadığımız bir filme imza atmış Recep Bozgöz. Üstelik yönetmen, tespit ettiği müthiş güçlü içgörüyü mavi kimliğini hissettirmeden başarıyla yansıtıyor perdeye.