Kasım ayının başında tüm sinemaseverleri heyecanlandıran, sinema sektörüne yeni bir soluk getiren çok önemli bir proje hayata geçti: Başka Sinema. Başka Sinema sayesinde artık vizyon şansı bulamayan ya da az sayıda salonda kısa süreli beyaz perdeye uğradığı için kaçırdığımız pek çok filmi izlememiz mümkün.
Hepimize derin bir oh çektiren “Başka Sinema”yı proje direktörü İmre Tezel ile konuştuk.
Başka Sinema nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Fikir aşamasından hayata geçtiği güne kadarki süreci biraz anlatır mısınız?
Başka Sinema bir süredir devam etmekte olan, yerli ve yabancı bir takım filmlerin vizyonda yer bulamaması sonucunda ortaya çıktı aslında. Bunun da çeşitli nedenleri var. Son zamanlarda en çok gündeme gelen nedeni ise 35mm’den artık dijital kopyaya dönüş ve bu tip ödüllü ya da daha bağımsız ve sanat filmi diye nitelendirebileceğimiz bazı filmlerin oynayacakları salonlarda -örneğin Beyoğlu Sineması veya Rexx sineması gibi- 35 mm makinası olmasıydı. Sonuçta belli bir dönüşüm gerekiyordu, bu filmlerin vizyona girmesi gerekiyordu, seyirciyle buluşması gerekiyordu. Ve sonunda M3 Film, Kariyo & Ababay Vakfı ile birlikte Başka Sinema oluşumunu hayata geçirdi. Bu proje, fikir aşamasıyla birlikte düşünürsek, yaklaşık 9-10 ay önce oluşmaya başlayan bir proje.
Proje ortaklarınız nasıl yaklaştı? Sinema salonlarını ikna etmekte güçlük yaşadınız mı?
Projeyi ilk başlarda kendi içimizde şekillendirdik. Sinemalara gittiğimizde de karşılıklı konuşarak geliştirdiğimiz bir süreç aslında. Herhangi bir dayatma söz konusu değil. Hep söylediğimiz bir şey var: Başka Sinema esnek bir yapı ve bunun sonucunda da bütün birlikte çalıştığımız kurum kişi ve kuruluş herkesle son derece açık ilişkilerimiz var. Bu projeyi birlikte oluşturuyoruz. Sinema ayağında bizim için önemli olan şey sinemaların da iyiliği için olan bir durum yaratmaktı. Onlara gelir olarak geri dönen festivaller gibi bir takım etkinliklerin önünü kesmedik kesinlikle. Hatta festivaller bizi zaten destekliyorlar. Bu salonlar o festivallere de hâlâ açık. Salonlar daha önce M3 Film’in birlikte çalıştığı salonlardı. O yüzden belirli bir aşamadan sonra mutabakata varıldı.
Başka Sinema’nın teknolojik altyapısından konuşalım istiyorum biraz. Artık sinema salonlarında da 35 mm yerine dijital kopyaların gösterildiği bir döneme giriyoruz. Bu anlamda sunmuş olduğunuz DCP (Dijital Sinema Paketi) teknolojisi salonlara olduğu kadar filmin 35 mm kopyasını çoğaltmakta maddi güçlük yaşayan bağımsız yönetmen ve yapımcılara da ekonomik olarak büyük bir rahatlık sağlayacak. Bunun sinema üretimini niteliksel ve niceliksel anlamda yukarıya taşıyacağını düşünüyor musunuz?
Şu açıdan düşünüyorum. Birçok yerli yapım 35 mm sorunundan dolayı gerçekten ilk kopyasını oluşturmak konusunda sıkıntı yaşıyor. Çünkü gerçekten çok büyük bir maliyet. Daha fazla özgürlük alanı sağlayacağını inanıyorum bu düşük maliyetlerin. Özellikle de yerli yapımlara. Ve aynı zamanda daha çok salonda vizyona girme konusundaki tereddütler de ortadan kalkacaktır. Sizin de söylediğiniz gibi bu çoğaltma ücreti, yabancı filmler için de gümrük maliyeti gibi birçok maliyetin ortadan kalkması seyirciyle bu filmlerin buluşmasını kolaylaştıracak. Bu da tabii bu filmler için büyük ve yeni bir yaşam alanı.
Bütün bir yıla yayılan ve umut ediyoruz ki yakın gelecekte Türkiye’nin pek çok ilinde aynı anda faaliyet gösterecek olan bir festival Başka Sinema… Dağıtım tekellerinin bağımsız sinemacılara kök söktürdüğü, yurt dışında ödüller almış yerli ve yabancı filmlerin bile vizyona girmekte ciddi sıkıntılar yaşadığı, girse bile çok kısa süre vizyonda kaldığı ve az kişiye ulaştığı bir dönemde sinema sektöründen aldığınız tepkiler nasıl oldu?
Gerçekten çok büyük bir destekle ilerliyoruz şu anda. İlk bir ay içinde Facebook sayfamızda nitelikli takipçi sayımız 33.000’e ulaştı. Gelen mailler, mesajlar, tweet’ler bizi gerçekten çok yüreklendiriyor. Bunun yanında da yola ilk çıktığımız kurumlar var tabii. Altyazı Dergisi, Sinema Dergisi, Hürriyet Pazar, Hürriyet Keyif, Radikal, Radyo ODTÜ, TV2, kısa film etkinliğini birlikte yaptığımız Fil’m Hafızası gibi… Çok fazla yerle görüştük. Hepsi de kendi topluluğunu oluşturmuş yerler. Hepsinden çok büyük bir destek alıyoruz. Ve şunu söylüyor insanlar, biz de bunu düşünüyorduk, biz de bunu istiyorduk, hep bunu bekliyorduk. Bu kadar büyük bir destek almak gerçekten umut verici çünkü bu yaptığımız iş birazcık da deneysel bir şey. Başka Sinema’yı bir yıl olarak değil, sonu olmayan bir şey olarak planladık.
Festival konusuna gelince de, festivallerden de çok büyük bir destek alıyoruz. Onların alternatifi ya da rakibi asla değiliz. Birlikte çalıştığımız herkesle bu sektörün en iyi olabileceği şekilde bir kurgu üstünde çalışıyoruz. Asıl amacımız bu iyi filmlerin, seyircilerin istediği filmlerin seyirciye gerçekten ulaşabilmesi, bu filmlere yeterli vizyon süresinin verilebilmesi.
Başka Sinema’yı hayata geçirirken yurt dışındaki benzer sinematek oluşumlarının çalışmalarını da izlediniz mi?
Aslında hiçbir yeri “benchmark” olarak almadık. Başka Sinema’ya tamamen birebir benzeyen bir yer olduğunu da sanmıyorum. Tam bir sinematek de diyemeyiz.. Biz aslında bir yandan Türkiye’deki sinema sektörünün, seyircinin ihtiyacından yola çıktık. Hem sinema salonu, hem dağıtımcı, hem izleyici, hem yapımcı, hem ithalatçı ve aynı zamanda dergi ve gazetelerin, yani bu sektördeki bütün kurum ve kişilerin yararına olacak ve herkesten destek görecek iyi niyetli bir şey yapmak istedik. Amacımız buydu. Ve bunu birçok şehirde yapmak istiyoruz. Şu anda iyi gidiyoruz diye düşünüyorum.
Festival filmleri ya da sanat filmi olarak adlandırılagelen kimi filmlere festivallerde bilet bulmak bazen mümkün olmazken, aynı film ertesi hafta vizyona girdiğinde boş salona oynadığına çok kez şahit olduk. Bu anlamda Başka Sinema’nın vizyona soktuğu filmlere seyircilerin beklediğiniz ilgiyi göstermeyeceğine dair bir endişeniz oldu mu başta?
Çok doğru, bu söylediğiniz bizim de yılardır çok konuştuğumuz bir şey. Aslında bunun başlamasının sebeplerinden biri de o heyecanın hep devam etmesini istememiz. Festivalde yaratılan bir heyecan var. Ve seyirci görüyor, ben şu filmleri şurada şu zaman görebilirim diyebiliyor, önünde bir takvim var. Önceden bilip ona göre kendini ayarlayabiliyor. Bu filmlerin izleyicisi varsa hep olacaktır. Ama diğer yandan vizyonda bir eksiklik olduğunu, bir hata olduğunu, sektörden kaynaklı bir sorun olduğunu da düşünüyoruz. Zaten bu yüzden bu işe başladık. Ve şöyle bir şey yaptık. Bizim asıl amacımız sinemaların etrafında, Başka Sinema’nın etrafında bir topluluk oluşturmak. Sinemaseverlerde oluşan, daha interaktif, daha esnek, onlarla birlikte şekillendirebileceğimiz bir şey. İlk olarak seans mantığını değiştirdik. Başka Sinema salonlarına gittiğinizde bir günde en az 3 film izleyebiliyorsunuz. Her bir film en az 4 hafta vizyonda kalıyor. Ve de film takvimi ayın başında izleyicinin elinde oluyor. O ayın programını istediği şekilde yapabiliyor. O kadar çok farklı seansta aynı filmler oynuyor ki bir tanesini yakalıyor muhakkak. Bu hep böyle devam edecek.
Gala gösterimleri, kısa film gösterimleri, seanslardan sonra film ekibiyle sohbetler gibi vizyon salonlarında görmediğimiz alternatif ve seyirciyi de içine alan interaktif etkinlik hedefleriniz var. Geleceğe yönelik proje ve hedeflerinizden bahsedebilir misiniz biraz? Örneğin filmlerini gösterdiğiniz yabancı yönetmenleri ve sinema insanlarını ülkemize davet ederek söyleşi ve atölye çalışmaları yapmayı da düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyoruz. Başka Çarşamba adı altında yapıyoruz bu gösterimleri. Biraz önce de söylediğim gibi… Şu ana kadar Hayat Boyu filmi için bir ön gösterim yaptık. Onun dışında Fil’m Hafızası’nın küratörlüğünde kısa filmler gecesi yaptık. Orada da bir kısa filmden filmin başrol oyuncusunu davet ettik. Geçen hafta da sürpriz film gecesi vardı. Son ana kadar hangi filmin gösterileceğini bilmiyordu izleyici. Hatta kızanlar bile oldu niye söylemiyorsunuz diye. Bir Chaplin filmi gösterdik. Şimdi de belgesel bir film göstereceğiz. Bunlarla başladık. Biz de çok interaktif bir şeyler yapmanın peşindeyiz aslında hep. Dediğim gibi bir kalıbı kırmak, daha esnek bir yapıya ulaşmak ve gerçekten herkesin biraz hava almaya ihtiyacı var bu alanda. O aralıkları sağlamaya çalışıyoruz. İleride sürekli aklımızda olan birçok proje var. Kendi aramızda da değerlendiriyoruz. Önümüzdeki günlerde de zaten bunların bazılarını açıklayacağız. Ama şu da çok önemli bizim için. Önce bir gidişatı görmek ve projenin oturması, bir anda yönetilmesi mümkün olmayan bir şeye adım atmamak. Öncesinde sinemaların da, izleyicinin de bizim de bu gidişata biraz alışmamız gerekiyor. Ama çok kısa zamanda birçok yeni şey olacak.
Sadece alternatif bir seyir platformu olmak değil amacınız, aynı zamanda bir sinema kültürü de oluşturmaya çalışıyorsunuz. Sinema kültürü oluşturmak için şüphesiz geçmişe yönelik birikimleri değerlendirmek de gerekiyor. Bu anlamda dijitalin de avantajlarını kullanarak sinemanın eski ve bulunması zor klasiklerini de Başka Sinema bünyesinde beyazperdede görebilecek miyiz?
Tabii ki… İzleyiciden gelecek tepkilere göre de değişecek ve gelişecek şeyler bütün bunlar. Az önce dediğim gibi geçtiğimiz hafta 1914 yılına ait bir Chaplin filmi gösterdik. 2 bölümü kayıp, restore edilmiş ve o yıldan beri ilk defa tam olarak gösteriliyor. Bu tip şeyler tabii ki yapacağız ama hep bu tip şeyler yapacağız demek değil. Yani sürekli eski klasikleri göstereceğiz anlamına gelmiyor. Bambaşka şeyler de olabilir. Ama tabii ki yapılmamış olanın peşindeyiz biraz ya da unutulmuş olanın. Önemli olan gerçekten sinemaseverlerin ilgisini çekecek bir unsur içermesi.
İstanbul ve Ankara dışındaki illerdeki sinema salonlarından da talepler oldu mu? Önümüzdeki dönemde Başka Sinema’yı başka hangi illerde görebileceğiz?
Biz en baştan itibaren hiçbir şehir ya da hiçbir sinemayı dışında bırakmadan herkesle görüştük ve bu dört sinemayla yola çıktık. Belki de diğer sinemalar biraz önceden bakıp görmek istediler. Çünkü bu ilk defa yapılan bir şey. Belirli bir risk taşıyordu. Ama şu anda birçok yerden talep alıyoruz. Biz de bu süreçte görüşmelerimizi hiç bırakmadık. Yakında bu konuda bir açıklama yapacağız, yeni duyurularımız olacak. En çok da İzmir konusunda soru alıyoruz. İzmir konusunda çok çalışıyoruz. Belki de artık biraz İzmir seyircisinin İzmir’deki sinemalara gidip talepte bulunma vakti geldi. İzmir’de sinemalardan birebir olmasa da daha farklı kurumlardan da talepler geliyor. Onları da değerlendiriyoruz. Ama İzmir’de sabit bir programımızın olmasını en başından beri çok istiyoruz.
Bundan sonraki süreçte öncelikli olarak dijital altyapısı halihazırda olan salonlara mı teklif götüreceksiniz? Yoksa Anadolu’daki muteber ama altyapısı olmayan salonlara dijital altyapı kurma teklifi getirerek onları Başka Sinema’ya kazandırma gibi düşünceniz de var mı?
Her ikisi de. Bizim asıl amacımız bizim bu filmleri mümkün olduğunca çok sayıda insanla buluşturmak. O yüzden herhangi bir ayrım gözetmiyoruz bu konuda.
Programdaki filmleri belirlerken hangi kriterleri gözetiyorsunuz? Bağımsız yönetmen ve yapımcılardan Başka Sinema programına girebilmek için talepler geliyor mu?
Talepler gelmeye başladı. Değerlendiriyoruz bunları. Kriterler daha önce dediğim gibi, sinemaseverleri işin içine çekecek bir unsur barındırması. Bu filmin yönetmeni olabilir, oyuncuları olabilir, uluslararası film festivallerinde ya da sadece ulusal festivallerde ses getirmiş bir film olabilir, ödüllü filmler olabilir. Şu anda programımıza bakarsak güçlü bir programımız var. Cannes’da Berlin’de ödüller almış filmler gösteriyoruz. Bundan sonra da böyle olacak ama bu demek değildir ki hiç bunun dışına çıkmayacağız. Mesela 29 Kasım’da bir vampir hikâyesi giriyor. Yani aslında işte vampir hikâyesi dersinizi fakat yönetmeni Neil Jordan. O yüzden bu programa uygun olacağını düşündük. Herhangi bir yerde ismini duyurmuş olması gerekmiyor. Mesela Mavi Dalga’yı çok önce izledik, Antalya’dan da önce. Gerçekten Türkiye’de ender olarak değinilen bir konu ve yönetmenlerin ilk yönetmenlik denemeleri. Ama hemen programa dâhil etmek istedik. Çünkü gerçekten bu tip filmler kolay çekilmiyor Türkiye’de. O yüzden hani yönetmen çok iyi olsun, oyuncusu şu olsun, mutlaka ödüllü olsun gibi kriterler değil, daha değişen kriterlerimiz var. Her filmin aslında kendi yolu kendi hikâyesi var. O yüzden hepsinin ayrı ayrı içinden bir şey çıkıyor.
Başka Sinema’nın kısa filmlerle ilgili bir misyonu da olacak mı? Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen kısa film gösterimine ilgi nasıldı? Seyircilerden geri dönüş aldınız mı?
İlgi çok yoğundu. Kısa filmden belki de beklenmeyecek ölçüde. O yüzden çok mutluyuz. Tabi ki seçki de çok önemli. Fil’m Hafızası ile birlikte çalışmış olmaktan da çok mutluyuz o anlamda. Doğru şeyleri yaptık diye düşünüyorum. Söyleşiden sonra İhsan Hala’nın yıldızlaşması da çok güzeldi. Bu da bir sürprizdi aslında. İzleyicilerden de çok iyi tepkiler aldık. Başka Sinema’nın izleyicisi ya sosyal medyada ya da bize gönderdikleri maillerle kendini bir şekilde ifade ediyor. O yüzden geri bildirim konusunda sıkıntı yaşamıyoruz. Bu da bizim gelişim sürecimizi olumlu etkileyen bir şey. Kısa filmlere devam edeceğiz tabii ki. Ama bu bizim misyonumuzdur diye büyük lafları altına girmeye bence gerek yok. Çünkü misyonumuz bu vizyonumuz şu diyen hantal bir yapı değil Başka Sinema. Daha esnek, kapsayıcı, dışlamayan, önyargısız, yeniliğe açık ve sürekli gelişmekte olan bir şey. Belirli misyonlar edindiğiniz zaman biraz katılaştırıyorsunuz kendinizi. O yüzden hep beraber ne olacaksak olacağız diye düşünüyorum.
Son olarak sizin eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Aralık filmlerini hatırlatayım o halde. 6 Aralık’ta Yozgat Blues, gene 6 Aralık’ta Saroyan Ülkesi, 20 Aralık’ta Özür Dilerim ve Bir Hurdacının Hayatı, 27 Aralık’ta da Jeune et Jolie (Genç ve Güzel) vizyona girecek. Bunun dışında Aralık ayında yine ön gösterimler ve kısa film gecelerimiz devam edecek. Bütün bunların dışında hem destekçilerimize hem de bu projeyi birlikte oluşturduğumuz Kariyo & Ababay Vakfı’na bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.