Taksim Meydanı’ndan aşağı doğru yürürken, İstiklal Caddesinin hemen girişinde yıllardır sanat adına çalışmalar yapan Akbank Sanat yer alıyor.
Akbank Sanat yıllardır etkinlik, sergi ve festivaller düzenleyerek; şehrin sanat severlerini bir bakıma kendi evinde misafir ediyor ve onlara sanat adına güzel bir deneyim yaşatıyor. Ben de bu sene 14.’sü düzenlenen Akbank Kısa Film Festivali’ne katılma şansı buldum ve üç günde on dört kısa film seyrettim.
Günün farklı saatlerinde, farklı ülkelerden seçkilerin yer aldığı festival bu sene gerçekten çok dolu. Kısa film gösterimlerinin yanı sıra, birçok atölye ve söyleşi de sinemaseverleri bekliyor. Mesela ben saat 16’daki film seansını beklerken görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ın atölyesine katılma şansı buldum ve iyi ki de katılmışım diyorum. Yirmi yıllık meslek hayatına bir çok eser sığdıran yönetmenin anlattığı şeyler gerçekten kafamı açtı. Ve son bilgi katıldığınız her etkinlik ücretsiz.
Festivalle ilgili daha detaylı bilgi için size şöyle bir link bırakıyorum: 14. Akbank Kısa Film Festivali
Seyrettiğim on dört filmden dördü benim için öne çıktı. Şimdi size onlardan bahsetmek ve festivalin 29 Mart’a kadar devam edeceğini hatırlatmak istiyorum.
Atlantis (Michal Blaško – 2003)
Ukraynalı genç çift, Martin ve Denisija, Almanya’ya gitmeye çalışır. Kaçak yollardan Almanya’ya gitmeye çalışan genç çift, sahte pasaport için yasadışı bir grupla anlaşma yapar fakat hiç bir şey planladıkları gibi gitmez. Filmin sonunda Martin, sahte pasaportu elde etmek için sevgilisi Denisija’yı o mafya grubuna teslim etmek zorunda kalır ve kendisi Almanya’ya doğru yola çıkar.
Dekalb elemenatry (Reed Van Dyk – 2017)
Atlanta Georgia’da silahlı bir okul saldırısı esnasında Acil Yardım Hattı ile yapılan telefon görüşmesinden esinlenilmiştir. 16 yaşlarında bir genç çantasındaki silah ve yüzlerce mermiyle bir okula girer ve ‘Bugün hepimiz öleceğiz’ cümlesiyle film başlar. Okul sorumlularından birinin bu gençle kurduğu diyalogda, gencin aslında psikolojik sorunlarının olduğunu ve sadece hastaneye gitmek istediğini öğreniyoruz. Film, günümüzdeki insan ilişkilerinin çok yüzeysel olmasına harika bir eleştiri getiriyor.
Ionela (Christoph Lacmanski – 2017)
Gerçek bir hayat hikayesine dayanan filmde, Ionela ve onu kadın ticareti yapan yasa dışı bir grubun elinden kurtarmaya çalışan İana Matei’nin hayatı konu ediniyor. İana Matei Romanya’lı bir aktivisttir ve Ionela gibi yüzlerce kadına yardım ederek yasa dışı gruplarının ellerinden kurtulmalarını sağlamıştır.
Welcome (Balázs Dudás – 2017)
Film On sekiz yaşında umursamaz bir ergen olan David’in hikayesini anlatıyor. Sekiz yıldır Kuzey Sırbistan’da yaşayan David ve annesi, David’in babasının yanına Macaristan’a geri döner. Fakat David’in yeni hayatında, artık ona babalık yapmak isteyen bir adam vardır. Film bir yönüyle bu iki adamın arasındaki otorite çatışmasını anlatırken, bence güçlü olan diğer yanıyla; Sırbistan’dan Macaristan’a kaçak yollarla geçen mültecilerin yaşadığı olayları anlatıyor.