İnsan doğası her zaman görülenin ötesinde görülmeyenleri anlamak ve bilmek istemekle geçer. Özellikle dünyaca ünlü yıldızların gözler önünde yaşanan hayatları her zaman merak edilir.
Kurt Cobain, özel hayatında anlaşılmak ve farklılığıyla kabul edilmek isteyen bir birey olarak her zaman mutsuz bir çocuk olarak kalmıştır. Büyüdüğü zamanlarda da çağın ötesinde parçalarıyla tüm dünyaya dokunan ve bazen sessiz ve romantik, bazen ise çığlıklarla anlatmak istediği şeyleri parçalarıyla ifade etmeye çalışmıştır. Onu yalnızca bir rock star olarak değil, aynı zamanda bir köşede sessizce fark edilmeyi bekleyen incinmiş küçük bir çocuk olarak da görmemize vesile olan Montage of Heck (2015) seyirciyi görülenin ötesinde bir yaşama götürür.
Brett Morgen tarafından yönetilen Cobain: Montage of Heck, Kurt Cobain’in derinlemesine bir portresini çizerken aynı zamanda seyirciyi Cobain’in çalkantılı dünyasına çekmektedir. Film, yalnızca bir rock yıldızının hikâyesini anlatmakla kalmaz aynı zamanda Cobain’in içsel çatışmalarını, kırılganlıklarını ve dâhilikle karışık karanlık yanlarını gözler önüne sermektedir.
Belgesel, Cobain’in kişisel arşivlerinden, eskiz defterlerinden, ev videolarından, ses kayıtlarından ve daha önce rastlanmamış pek çok malzemeden yararlanarak, onun zihninin ve ruhunun derinliklerine inen bir yolculuğa sürüklemektedir. Filmin başlığı da, Kurt Cobain’in gençlik döneminde hazırladığı ve ses montajlarından oluşan karmaşık bir kolajın isminden gelmektedir.
Çocukluk ve Yabancılaşma
Belgesel, Cobain’in çocukluğunu merkez alarak başlar ve onun ailesiyle olan zayıf bağlarını, boşanmanın yarattığı travmaları ve içinde büyüyen yabancılaşma hissini derinlemesine işler. Ailesinin boşanması, Kurt’un hayatında derin yaralar bırakmıştır. Daima mutsuz bir çocuk olarak büyüyen Cobain, annesi ve babası arasındaki çatışmanın ortasında sıkışıp kalmış bir çocuk olarak, aidiyet hissinden yoksun bir şekilde büyür. Babasının ilgisizliği ve annesinin sevgisizliği, onun içsel bir öfke ve yalnızlık duygusu geliştirmesine neden olur.
Bu travmatik çocukluk, hâliyle Cobain’in dünyaya olan yaklaşımını şekillendirir. Çizim defterleri, ses kayıtları ve çocukluk anıları aracılığıyla, Cobain’in dünyadan ne kadar izole hissettiğini aynı zamanda da bu durumun etkisinde çığlık atarak gerçekleştirdiği işlerin nasıl sanatsal bir güce dönüştürdüğünü görürüz. Cobain’in, küçük yaşlardan itibaren kendini ifade etme arayışında müziğe, resme ve sanata yönelmesi, bu derin yabancılaşma hissinin bir sonucu olarak görülür.
Yabancılaşma Kuramı: Toplumsal ve Bireysel Perspektifler
Yabancılaşma, genel anlamda bir bireyin kendisini çevresinden, toplumdan veya kendi içsel dünyasından kopuk hissetmesi durumunu ifade eder. Karl Marx, yabancılaşmayı kapitalist toplumda bireyin emeğinden ve ürettiği değerlerden kopması şeklinde tanımlar. Marx’a göre, birey üretim süreci içinde kendisine ve emeğine yabancılaşır; çünkü üretim araçları üzerinde kontrolü yoktur ve emek, bireyin yaşamında anlamını yitirir. Cobain’in hayatı ve sanatı, özellikle müzik endüstrisi ile olan ilişkisinde bu türden bir yabancılaşma deneyimini yoğun bir şekilde yansıtır.
Freud’un bireysel yabancılaşma yaklaşımına göre ise, birey kendi içsel dünyası, arzuları ve toplumsal beklentiler arasında sıkıştığında yabancılaşma hissi geliştirir. Bu açıdan bakıldığında Cobain, çocukluğundan itibaren ailesiyle yaşadığı sorunlar, toplumsal normlara uyum sağlayamama ve kendisini ifade etme çabaları sırasında derin bir yabancılaşma hissi yaşamıştır. Freud’un kuramında, yabancılaşma genellikle bilinç dışındaki çatışmaların bir yansıması olarak görülür ve bireyin kendisine ve çevresine karşı yabancılaşmasını tetikler. Montage of Heck belgeselinde, Cobain’in hem toplumsal hem de bireysel yabancılaşma süreçlerini gözlemleyebilmekteyiz.
Anarşi, Yaratıcılık ve Nirvana’nın Yükselişi
Cobain’in gençlik yıllarına ve Nirvana’nın kuruluş sürecine geçiş yaptığımızda, onun anarşist ruhunu ve sanatsal vizyonunu keşfetmeye devam ederiz. Nirvana’nın yükselişini, yalnızca Cobain’in yeteneğiyle değil aynı zamanda onun karşı kültür hareketine duyduğu tutkunun bir yansıması olduğunu da anlamaya başlarız.
Keza Nevermind (1991) albümünün dünya çapında bu kadar patlaması da, bir gecede Cobain’i bir ikon hâline getirir. Ancak Cobain için bu durum bir süre sonra başarıdan nefret etmesine sebep olur. Röportaj dahi vermek istemeyen Cobain’in bu davranışlarının altında yatan sebepleri de yavaş yavaş anlamaya başlarız. Filmin bu bölümünde, başarının ağırlığının ve müzik endüstrisinin dayattığı beklentilerin altında ezilen bir adamın portresi çizilir. Cobain’in yaratıcılığı, sistem karşısında giderek radikalleşir ve bu süreçte onun içsel çatışmaları daha da derinleşir.
Çocukluk ve Yabancılaşma: Marx ve Freud’un İzinde
Belgesel, Cobain’in çocukluğunu merkeze alarak onun yabancılaşma sürecini anlamamıza olanak tanır. Cobain’in ailesinin boşanması, onun hayatında derin yaralar bırakmış, babasının ilgisizliği ve annesinin sevgisizliği, Cobain’in içsel bir öfke ve yalnızlık duygusu geliştirmesine yol açmıştır. Marx’ın yabancılaşma teorisi çerçevesinde, Cobain’in bu erken dönem yabancılaşması, bir nevi toplumsal bağlardan kopuşun başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Aile bağlarının zayıflığı ve aidiyet hissinin yokluğu, Cobain’in çocukluğundan itibaren toplumla ve kendi içsel dünyasıyla kurduğu ilişkileri etkilemiştir.
Freud’un bakış açısından ise, Cobain’in çocukluk dönemi, bilinç dışında biriken çatışmaların ve travmaların sonucu olarak bir yabancılaşma sürecine işaret eder. Cobain’in sanatında sıkça karşılaşılan öfke, melankoli ve yoğun duygu patlamaları, onun bu içsel çatışmalarıyla ilişkilidir. Çocukluk döneminden itibaren kendini ifade etme arayışında sanata ve müziğe yönelmesi, Freud’un yabancılaşma kuramı çerçevesinde değerlendirildiğinde, bilinç dışı bir arzu ve içsel bir kurtuluş arayışı olarak yorumlanabilir.
Karanlık Dönemler ve İçsel Çöküş
Filmin en güçlü yönlerinden biri de Cobain’in ruhsal ve zihinsel çöküşüne dair sunduğu çarpıcı detaylar olmasıdır. Cobain’in uyuşturucu bağımlılığı, evlilik sorunları (Courtney Love da bağımlılık sürecinde onu tetikleyen bir eş portresi çizer) ve baba olmaktan, sorumluluk almaktan kaynaklanan tüm korkuları, film boyunca seyirciye açıkça gösterilir. Filmin bir sahnesinde Cobain, uyuşturucu etkisinde kucağında kızıyla ekrana yansır. Çocuğunun da tıpkı kendisi gibi travmatik bir ailede büyümesi de ironik bir durum olarak izleyenlerde iz bırakır.
Cobain’in içsel çatışmaları, boşluk duygusu ve yaratıcılığının karanlık yönleri film ilerledikçe daha da belirgin hâle gelir. Cobain’in Courtney Love ile olan ilişkisi ve babalık deneyimi daima hayatındaki çelişkiler ve çatışmaların sembolü olarak gözler önüne gelir.
Sessiz Çığlıklar ve Sanatsal İfade
Belgeselin belki de en etkileyici unsurlarından biri ise Cobain’in sanatsal ifadelerine yer veren animasyon sahneleridir. Adeta tüm ruhunu gözler önüne seren bu sahneler, Cobain’in eskizlerinden, yazılarından ve ses kayıtlarından oluşturulmuştur. Her bir animasyon sekansı, Cobain’in dünyaya olan bakış açısını, içsel çığlıklarını ve hayatının sancılı dönemlerini benzersiz bir sanatsal dil ile anlatır. Film, bu yaratıcı tekniklerle Cobain’in sanatının yalnızca müziğiyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda onun çizimlerinde, yazılarında ve kendi kendine yaptığı ses montajlarında da bulunduğunu vurgular.
Bir İkonun Yalnızlığı
Cobain zaman geçtikçe toplumda bir ikon hâline gelmiştir ancak bu ikon olma durumu gitgide onun için içinden çıkılamaz bir ağırlık olmaya başlamaktadır. Cobain’in başarının doruklarındaki yalnızlığı yoğun bir şekilde hissedilir. Cobain’in en yakın arkadaşları ve ailesiyle yapılan röportajlar, onun hem sevgiyi hem de acıyı derinlemesine hissettiğini, ancak sonunda her zaman yalnız kaldığını ortaya koyar. “Kurt her zaman bir dışlanmıştı.” ifadesi de, zaten bu durumu özetler niteliktedir.
“Dünyada kendine bir yer bulamayan bir ruh” ifadesi belki de Cobain için biçilmiş kaftandır.
Benim Silahım Kalemim
Cobain’in yaratıcı sürecine dair sahneler, onun sanatla olan ilişkisini derinlemesine anlamamıza olanak tanır. “Benim silahım kalemim” diyerek, sanatı bir silah gibi kullanan Cobain, yaşadığı duygusal ve zihinsel çalkantıları ister istemez sanatsal esere dönüştürür. Cobain’in sanatındaki dürüstlük ve hamlık, onu diğer sanatçılardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Çünkü onun çizimleri, şarkı sözleri ve kendi kendine yaptığı ses kayıtları, bir insanın içsel dünyasını dışavurmanın en saf hâlini temsil eder.
Efsanenin Kapanışı ve Sonsuz Miras
Cobain’in ölümüne giden süreçte yaşadığı içsel çatışmalar ve mücadelelerle birlikte bizler de sonsuz bir yalnızlık duygusuna kapılırız.
Cobain’in ölümünün ardından, bıraktığı mirasın boyutu ve etkisi tartışılır hâle gelir. Montage of Heck, Cobain’in ölümünü bir trajedi olarak sunmaktan ziyade, onun yaşamının ve sanatının sonsuzluğunu kutlar. Cobain’in ölümünün ardından bile, sanatının, müziğinin ve ruhunun yaşamaya devam ettiğini hissettirir.
Sinematografi
Montage of Heck, görsel anlatımıyla da dikkat çeken bir yapımdır. Animasyonların, doğal zamanlarda çekilmiş ev videolarının ve röportajların birleşimi, belgeselin benzersiz bir ritim ve akış yakalamasını sağlar. Filmin sinematografisi, Cobain’in içsel dünyasını dışa vururken aynı zamanda onun karmaşık ve çok katmanlı kişiliğini anlamamıza yardımcı olur.
Cobain: Montage of Heck, yalnızca bir rock yıldızının yükselişi ve düşüşü hakkında bir hikâye değildir. Belgesel, aynı zamanda bir sanatçının ruhunun derinliklerine, onun hayal kırıklıklarına, umutlarına, yaratıcılığına ve karanlık yanlarına dair bir keşiftir. Cobain’in hikâyesi, sadece bir dönemi değil, aynı zamanda sanatın, müziğin ve yaratıcılığın özünü anlatarak geçmiş, şimdi ve gelecek dönemleri de anlatır.
Neticede Cobain yalnızca bir ikon olmakla kalmaz. Zaten belgeseli izledikten sonra da bunu daha net anlarız. O, aynı zamanda son derece karmaşık ve derin bir bireydir. Tüm zaafları ve güçlü yönlerini ortaya koyan belgesel, bizlerde hafif bir tebessümün yanı sıra parçalarını dinlerken artık etkisinden çıkamayacağımız yaşamıyla da içimizi sızlatır.