“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.”
George Orwell, 1945
Huzurla uykuya dalmak için değil, bir kâbustan uyanmak için yazılmış olan masaldır Hayvan Çiftliği (1945). George Orwell’in deyişiyle “Bir peri masalı”… Ana karakterlerinde çiftlik hayvanlarıyla birlikte Sovyet Devrimi’ni ve sonrasını karikatürize ederek anlatır bizlere. Kapitalizm eleştirisi yaptığı kadar komünizme de taş atar. Komünizmin zamanla nasıl baskıcı bir düzene dönüştüğünü domuzlarla, atlarla, tavuklarla gösterir. Çocukken okunduğunda, ilk başta bir mana bulunamayan hikâye yine de akılda kalıcıdır; fakat büyüyüp çocukluk masumiyeti kaybedildiğinde her şey daha net anlaşılır.
Orwell’in dört ay kadar kısa sürede yazdığı bu reel sosyalizm eleştirisi tarzındaki kitabında 1984’ün (1949) temellerini attığını da görebiliriz. 1984’te, daha sivri bir dille karşımıza çıkan Orwell’e göre iki eser arasındaki düşünce köprüsü aynıdır: “Önemli olan yaşamak değildir, başarmak hiç değildir. Önemli olan insan kalmayı bilmektir.”
Kinayeli anlatım tarzıyla ve kullandığı sembolik dille Orwell bu eserinde, yergi türünün dünya edebiyatındaki en etkili örneklerinden birini vermiştir. Hayvanlar üzerinden siyasi kurgu yaparak bu kurguyu bir sistem eleştirisine dönüştürmüştür. Her ne kadar ‘peri masalı’ desek de anlatılan olaylar o kadar gerçektir ki, II: Dünya Savaşı sırasında müttefikleri kızdırmamak için İngiliz Hükümeti, kitabı bir süre yasaklamıştır.
Yasak kalktıktan sonra bizler de kitabı elimize alıp sayfaları çevirmeye başladığımızda Koca Reis’le tanışırız.
“Evet yoldaşlar, yaşadığımız hayat nasıl bir hayattır?” cümlesiyle uyanışı başlatır Koca Reis. Karl Marx’ın hikayedeki temsili olan bu yaşlı domuz, devrimin fikir babasıdır fakat çok yaşlı olduğu için yapılan devrimi göremez. Buna rağmen sadece hayvanlardan oluşan eşitlikçi bir toplum yaratma fikrini, yani komünizmi -hikâyeye göre ‘animalizm’ demek daha doğru olur- diğer hayvanların zihinlerine yerleştirmiştir.
Kesilmekten, dövülmekten, sağılmaktan bıkan hayvanlar, devrimi göze alır ve zalim sahiplerine karşı ayaklanırlar. Devrim gerçekleşir, çiftliğin yönetimini hayvanlar ele geçirir ve yeni bir düzen inşa edilir. ‘Beylik Çiftlik’ adı ‘Hayvan Çiftliği’ olarak değiştirilir ve duvara yedi emir – bir nevi komunist manifesto – yazılır.
Asıl sorunlar bundan sonra başlar. Diğer hayvanlara göre daha zeki olan domuzlar, demokrasi fikrinden yavaş yavaş sıyrılıp, totaliterizme yakınlaşırlar. Daha güzel bir dünyanın inşası için planlar yapılırken, otorite etkisiyle iş bölümü zorlaşır ve başkaları üzerinden çıkar sağlamaya yönelik sistem, yönetimin temeline oturur. Baskıcı yönetimlerin halkı nasıl ele geçirdiğini biliriz: Halkın cehaletinden faydalanıp yönetime gelmek ve bu cehaleti sürdürmek için elinden geleni yapmak, ufak bir baş kaldırışta uygulanan susturma politikası, devrim yanlılarını kötü göstermek, gerekirse öldürmek. Sözde iyi niyetle yola çıkılmış olan bu devrimde de güç kendilerine geçtiği andan itibaren tüm olanaklardan sınırsız bir şekilde faydalanıp, diğer hayvanları açlığa, yoksulluğa ve hatta ölüme sürükleyen domuzları görürüz.
Güç kimin elindeyse yönetim şeklinin ve siyasi yapının onların vicdanına kalmış olduğunu söyler kitap bizlere. Ve son sayfalara geldiğimizde aklımızda hikâye boyunca sürekli sarf edilen o cümle kalır: “Napoleon yoldaş her zaman haklıdır!”
Etkisi bu kadar büyük olan kitap, 1954 İngiltere yapımı ve 1999 ABD yapımı olmak üzere iki kez sinemaya uyarlanmıştır. En başta da dediğimiz gibi çocukları uykuya daldıracak olan bir masal değil, adeta bir politik taşlama olan bu hikayenin ilk çizgi film uyarlamasından kısaca bahsedelim: 1954 yapımı, yönetmenliğini Joy Batchelor ve John Halas’ın üstlendiği 72 dakikalık çizgi filmde domuzlar diktatoryasını, sırasıyla çiftlik hayvanlarının gözünden izleme fırsatına sahip oluyoruz. İktidara geçenin iktidarın şeklini aldığını, son sahnede takım elbiseleriyle ayakta dikilen domuzlarda görüp, insanlarla domuzları ayırt etmekte bizler de zorluk çekiyoruz. CIA tarafından içeriğinin değiştirilmesine rağmen esere sadakat bakımından oldukça başarılı olan yapım, kitapta akılda kalanları tekrarlattığı için izlenmeyi hak ediyor da diyebiliriz.
Sonuç olarak hepimiz birer Hayvan Çiftliği mensubuyuz. Önemli olan kötü giden düzene “Hayır!” diyen Koca Reis mi, her şeyi ileri taşıyormuş gibi görünen esasında kendi çıkarlarını düşünen Napoleon mu yoksa sonunda at kasabına gidecek olan Boxer olmayı mı tercih ettiğimizdir.
*** Romanla birlikte dinlenecek albüm önerisi: Pink Floyd – Animals (1977). Çünkü Stalinizm’i eleştiren bir romanın yanında kapitalizmi eleştiren şarkılar iyi gider.
“Kulak verin müjdeme, haber salın her yere,
Düşlediğimiz Altın Çağ önümüzde.”
İngiltere’nin Hayvanları Şarkısı
Not: GalaPera Fanzin’in Mayıs 2014 sayısında yayınlanmıştır.
Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık