Dünya prömiyerini Berlinale’de yapan Servants, ülkemizde 39. İstanbul Film Festivali kapsamında çevrim içi olarak gösterime girdi. Ivan Ostrochovsky’nin ikinci uzun metraj filmi olmasının yanı sıra; Pawel Pawlikowski’nin başını çektiği ve yeni kuşak Orta Avrupalı yönetmenlerin son yıllarda oluşturduğu “Soğuk Savaş Dönemi Filmleri” akımını devam ettiren Servants, bu filmlerin bir kısmı gibi siyah-beyaz ve 4:3 formatta çekilmiştir. SSCB dönemi Çekoslovakya’sında geçen bu kara film, ilahiyat öğrencisi iki gencin kilise ve komünist iktidar gibi iki yozlaşmış grubun arasında kalma durumunu ve birbirleriyle olan ilişkilerini temeline alıyor.
Hükümetin kiliseyi tehlike olarak görmesi sonucu başlattığı ve temel gayesi Katolik Kilisesi’ni kontrol altında tutmak olan Dünya’da Barış isimli oluşuma kilisedeki din adamlarının da katılmasıyla birlikte ilahiyat öğrencileri arasında bir huzursuzluk başlar. Bunun sonucunda ortaya çıkan kilise içi aktivist örgütler, din adamlarının politik meselelerle uğraşmaması gerektiğine dair bildiriler yayınlar. Filmin merkezinde yer alan iki ilahiyat öğrencisi Juraj ve Michal de bu karşı duruşa destek verir. Süreç içinde ikili arasındaki ilişki sorgulanırken, hükümetin ve kilisenin oluşturduğu baskı unsuru bu ilişkide karşılığını bulmaya başlar.
Açılış sahnesindeki telsiz konuşmasından itibaren kurumlar içi hiyerarşi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Filme de ismini veren “hizmetçilik” durumu içten içe kiliseyi korumaya çalışan rahiplerin, devlet tarafından bilinen sırları sonucu hiçbir şey yapamamalarına, üstüne üstlük hiyerarşide en alt tabakada yer alan öğrenciler arasında olan ve bu duruma karşı duruş sergileyenleri ele vermelerine kadar sirayet ediyor. Film bunları gösterirken herhangi bir yüceltme veya propaganda yapmaktan kaçınıyor ve kokuşmuşluğun her kesimde olduğunu söylemeye çalışıyor.
Ostrochovsky’nin diyaloglara mümkün olduğunca az yer vermeye çalıştığı, bunun aksine imgelemeler ve sembolik anlatımı tercih ettiği çok aşikâr. Yeri geliyor iki karakterin konuşmalarını camın arkasından, üzerlerine kilise gölgesi düşmüş bir biçimde izliyoruz, yeri geliyor kilisenin bütün sıkıcılığını ve otoriterliğini teneffüste isteksizce oynanan futbol ve zili duyar duymaz içeri koşmaya başlayan öğrenciler üzerinden gözlemliyoruz. Bunlar olurken duyduğumuz tek ses ise bütün bu olaylara seremonik bir hava katan Vivaldi oluyor.
Teknik anlamdaki bu suskunluk dayanağını yaşananlardan alıyor. Rahiplerin yanlışlarına devlet susuyor; devletin kilise içinde işlediği cinayete kilise susuyor ve sonunda susmak öğrenciler için dinî bir kural hâline getiriliyor… İşte film dikkatleri tam da buraya çekmek istiyor: Sessizlik. Servants, her ne kadar bir dönem filmi olsa da, ses çıkarmayan topluluklara uygulanan şantajların otoritenin bir ritüeli olarak lanse edildiğini, din ve devlet kavramları üzerinden işlediği kökleşme temasıyla anlatıyor.
“Tanrı sessizliğin dostudur. Doğada; ağaçlar, bitkiler, çiçekler hepsi sessizlik içinde büyür. Güneş ve Ay da mükemmel bir sükûnet içinde gökte seyrederler. Yaratıcımızla konuşmanın en doğrudan yolu gönlümüzün sessizliğindedir. Bir dahaki duyuruya kadar sessizlik ilan ediyorum. Ruhlarımızla konuşabilmemiz için sessizliğe ihtiyacımız var.”
Filmde devleti simgeleyen memurun defalarca çamur içindeki ayakkabılarını silmesi, ayna karşısında vücuduna acıyarak bakması ve “Artık yalnız kalıp biraz uyumak istiyorum.” gibi cümleler kurması devletteki pişmanlığı; diğer taraftan da açlık grevindeki öğrencilerine yaşananların sorun olmadığını, asıl sorunun “fabrikadan gelen milislerin” onları dışarı attığında olacağını söyleyen ve öğrencilerine yemek yemeleri gerektiğini öğütleyen rahibin, kilisedeki korkaklığı açıkça gözler önüne sermesi, filmin siyah ve beyazda yarattığı duygusal kontrastın kurumlar içinde olmadığını gösteriyor.
Servants her ne kadar teknik ve görsel açıdan gayet yeterli olsa da karakterlerin derinliği konusunda vasatı aşamıyor. Bunun sebebi ise yarattığı tekdüzelik algısı gibi duruyor. Kurguda önemli hamlelerle hikâyeyi güçlendiren Ostrochovsky, filmin sonunda maalesef anlatım tarzındaki çizgisini bozuyor. Her şeye rağmen konulara yaklaşım tarzıyla cesur ve yenilikçi sayılabilecek Servants, 39. İstanbul Film Festivali kapsamında izlenmesi gereken filmler arasında yerini alıyor.