İtalyan Sineması
Hem sanatsal hem entelektüel anlamda sinemanın, bugünkü değerine ulaşmasında İtalyan sinemasının büyük bir etkisi vardır demek yanlış olmaz. Kendi tarihinden beslendiği kadar estetik, psikoloji ve felsefe alanlarını da eserlerinde titizlikle yansıtan İtalyan sineması, böylelikle popülerlik çizgisini de elitleştirmiştir. Bunda acı, yas, savaş psikolojisi gibi ağır travmalara ağırlık vermektense ironinin zekice ördüğü eleştirel bir üslubu benimsemesinin etkisi büyüktür. Ayrıca öncülerinin, donanımlı bir fikir eğitimi alması da estetiğin düşünceyle bir araya gelerek başarılı ürünler vermesini sağlamıştır.
1940’ların başından itibaren İtalyan sinemasının sahnesi, dönemin duayen ismi Michelangelo Antonioni’yi ağırlamıştır. Sinema eğitimi kariyerine İtalya’nın ulusal sinema okulu Centro Sperimentale’de başlayan yönetmen, senaryo yazarlığıyla beraber kamera arkasında da usta yönetmenlerle görev almaya başlamıştır. Ancak kısa süre sonra II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Avrupa sinemasının da uzun metrajı askıya almasına neden olmuştur. Bu dönemde kısa belgeseller hazırlayan Antonioni, 1950 yılında ilk uzun metraj filmi Cronoca di un Amore ile asıl başlangıcını yapmıştır. Çağdaşlarının aksine Antonioni’nin eserleri tüketim toplumunu ve burjuvaziyi sert bir dille eleştirirken La Notte (1961), L’Avventura (1960), Il Deserto Rosso (1964) gibi yapımlarıyla özellikle kadın psikolojisine ve erkek-kadın ilişkilerine sorgulayan bir bakış açısıyla eğilmiştir. 1985 yılında geçirdiği felce rağmen kamera arkasından ayrılmayan yönetmen, nedenselliğe bağlı olmadan kurduğu olaylar çerçevesiyle postmodern sinemanın yolunu döşemiştir.
Sinema tarihinin meşhur yapımı Ulrimo Tango a Parigi’nin (1973) yönetmeni Bernardo Bertolucci de aynı dönemin yetiştirdiği ustalardandır. 50’lerin toplum anlayışında çok ses ve eleştiri getiren cinsellik, felsefe, politika gibi konulardaki cesur yapımları, Bertolucci’yi hem İtalyan hem de dünya sinemasında özel bir yere getirmiştir. Ancak yönetmenin başarısı, yalnızca bu cesaretinden gelmez; İtalyan sinemasının çığır açan renkli görsel tekniği de Bertolucci’nin sinema tarihine bıraktığı izlerdendir. Yönetmenin 1970 yılında çektiği Il Conformista filmi, politik sinemanın kültlerinde olmasının yanı sıra yönetmenin sinema anlayışını da kapsamlı bir şekilde yansıtan eserlerdendir. Hayatının son dönemlerine kadar sinema için çalışan yönetmen, nitekim dokuz kez Oscar ödülüne layık görülmüştür.
İtalyan sineması denince akla ilk gelen isimlerden bir başkası da kuşkusuz, 1920 doğumlu yönetmen Federico Fellini’dir. Gençliğinde mizah ve resimli roman dergilerinde çalışan Fellini, Roma’ya gitmesiyle beraber karikatür, radyo gibi farklı medya alanlarını deneyimleme fırsatı bulmuştur. Esprili dili ve hareketli kurguları, zamanla Fellini’yi hiciv filmlerinin duayeni yapacaktır. Senaristlikle başlayan sinema yolculuğu, 1939-1950 yılları arasında pek çok İtalyan filminin senaryosuna imzasını bırakmıştır. 1950 yılındaki ilk filmi Luci del Varieta ile başlayan ve yirmiden fazla muhteşem eser veren derin bir yönetmenlik kariyeri sürdürmüştür. Yaşamı boyunca çalıştığı farklı sanat dalları, Fellini sinemasını besleyen ana unsurlar olmuştur. Dolayısıyla karakterlerin kimi zaman aşırılığa kaçmasında yönetmenin karikatürist ve eleştirmen gözlüğünün etkisinin olduğu unutulmamalıdır.
Bu üç yönetmenle birlikte kendini arayış çabalarına somut cevaplar almaya başlayan İtalyan sineması, kendi Yeni Gerçekçilik akımını harekete geçirmiştir. Seyircide gerçeklik olgusunun duyumsatılması üzerine kurulu bu akım, stüdyoyu sokağa taşıyarak gerçeği en doğal ve çıplak hâliyle yansıtan eserlere imza atmıştır. Nitekim modernizmin bir ürünü olan bu üslup, sonrasında gelişecek olan postmodern sinemanın öncülüğünü üstelenmiştir.