“Le Charme discret de la bourgeoisie” (1972) Türkçe ismiyle “Burjuvazinin Gizli Çekiciliği” Luis Buñuel’in elinden çıkan ve aynı yıl Akademi Ödülleri’nde En İyi Film Ödülü’nü kazanıp En İyi Özgün Senaryo adaylığı bulunan bir yapım. Yönetmenin ileri dönem çalışmaları içerisinde yer alan film yemek yemek için bir araya gelmeyi planlayıp bir türlü başaramayan bir grubun yaşadıklarını satirik bir dille işliyor.
Luis Buñuel, Salvador Dali’yle beraber gerçekleştirdikleri ilk filmi “Un Chien Andalou”dan (1929) itibaren imgeleri özgürlüğe taşımayı başaran bir yönetmen olagelmiştir. Filmlerinde bireyin psikolojisinden topluma erişen bir hat kurmayı başaran Buñuel “Le Charme discret de la bourgeoisie”de burjuvaziyi, onun yaşamda kurduğu bağlantıları üzerinden alaycı bir üslupla ele alıyor. Bu bağlamda burjuvazinin yüzyıllardır işbirlikçisi konumundaki kilise/dini kurumlar, devlet bürokrasisi/politikacılar, askeriye/militarist kanallardan her birisini temsilen yerleştirilen karakterler yukarıda değinilen birey-toplum ya da tikel-tümel dinamiğini onaylıyor ve tenkit noktasında paylarını alıyor.
Sinema, tıpkı evrenin kendisi gibi, imgelerden (görsel, işitsel başta olmak üzere) oluşuyorsa ve Deleuze’yen bir bakışla yaratıcı bir eylem alanı olduğu kabul ediliyorsa, hem bahsi geçen filme hem de Luis Buñuel’e yakıştırılan gerçeküstü tabiri irdelemeye açık bir söylem gibi duruyor. Zira siinema için sürrealizm kelimesi dikkatli kullanılması gereken ve bağlamda farklı anlamları olabilen bir sözcük. Gündelik yaşamda zamanı, ortak bir uzlaşı içerisinde çeşitli parametreler belirleyerek “ölçeriz” ve yetiştiğimiz kültürün de etkisiyle genellikle doğrusal görme eğilimindeyizdir. Oysa sinemada zaman; öncelikle montajın etkisiyle, akabinde işlenen konunun gerektirdikleriyle, çeşitli çekim teknikleriyle (kare sayısı vb), son olarak da izleyicinin ayıracağı vakit- gösterim yapılacak yerlerin beklentileri gibi nedenlere dayanarak kurulur., Elbette sinema insan biyolojisiyle, onun fiziksel gerçekliği deneyim etmesiyle de uyumludur. Hafızanın, düş kurmanın,ve zamanın izafiliğinin harekette birleştiği bir sanat olan sinemada bellek gerçekte olduğu gibi geçmişte ve gelecekte ya da hiç gerçekleşmemiş hatta yaşanmışlığı bozunmuş olanda bulunabilir. Nitekim yönetmenin diğer filmlerinde, örneğin; Belle de jour (1967), Simón del desierto (1965) olduğu gibi Le Charme discret de la bourgeoisie’de de bellek ve zamanın yarıldığı bir yapı görüyoruz. Hareket-imge sinemasına alışmış izleyici için doğrusal ilerlemeyen zaman-imge filmleri, konu Buñuel olduğunda daha da karmakarışık bir hal alıyor. Le Charme discret de la bourgeoisie’de, bir evde, bir baloda ya da bir restoranda buluşma istencindeki karakterler bir türlü ereklerine varamıyor; tıpkı rüyada hareket edilemeyen paralize olmuşluk hali gibi karakterler sırasıyla düş içerisinde düşte en çok korktukları eylemlerin içerisinde buluyorlar kendilerini. Öyle ki yemek için nihayet buluştukları bir sekansta yüzlerce kişi tarafından izlendikleri bir tiyatro sahnesinde oldukları anlaşılıyor. Şatafat ve nümayişin kati bir suretle yerildiği “burjuva ahlakı” çelişkileriyle gözler önüne seriliyor. Filmde tüm katmanları kavramak, kimin hangi varlık alanında olduğunu söylemek giderek imkansızlaşıyor, hakikatin kristalize olduğu böylesi bir kurguda, sinemanın gerçeğin dışına çıktığını onu bozduğunu ya da sarstığını söylemek, gerçeğin mutlaklığına, katılığına ve kesinliğine dair bir yorum olabilir ancak. Le Charme discret de la bourgeoisie, doktriner, didaktik politik filmlerden ayrışmayı başararak, burjuvazinin eleştirisini münhasır bir yöntemle yapıyor. Burjuvazinin simgesel sermayesinden başlayarak, etiği/etiksizliğini hazcılığını, pragmatizmini, yabancılaşmasını, bencilliğini, seçkinciliğini yerle bir ediyor. Son sahnede, ölümlere rağmen hala açgözlü bir şekilde hunharca ete saldırma çabası da filmin esas çelişkisinin çıkış noktası olarak değerlendirilebilir. Buñuel’in sinemasını tanımak için değerlendirilebilecek bir film olan Le Charme discret de la bourgeoisie birden fazla defa izlenmeyi hakediyor.