Zihin, bir yandan insanın evren içindeki konumunu keşfedip ona hükmetmesini sağlarken diğer yandan aslında evren içindeki en büyük düşmanıdır. Zira ne kadar büyük kalabalıkların içine girerse girsin, insan her daim kendi zihniyle baş başadır ve zihin, algı biçiminin sınırladığı bir dünyanın görüngülerini yaşar. Şiddetlenen birtakım psikolojik problemin, bedeninde de ciddi hasarlara yol açması nedeniyle Eli, hem bedensel hem de zihinsel bir tedavi için özel bir sağlık kurumuna yerleştirilir. Geçirdiği rahatsızlığa göre dış dünyayla temas kurması son derece tehlikelidir, çünkü özel koruyucu kıyafetleri olmadan havayla temas ettiğinde vücudunda reaktif tepkiler meydana gelmektedir- veya en azından Eli, ailesi tarafından buna “inandırılmıştır”. Ne var ki kurgusal bir temele dayanan hastalığının yanı sıra küçük çocuk, her şeyin zihinle sınırlı olmadığını kanıtlayacaktır.
Eli ve ailesinin, geçici bir süreliğine yerleştiği sağlık kurumu, benzer şikâyetlerle başvuran başka çocukların da tedavi gördüğü, çalışan uzman ve doktorlarınsa buna yönelik yeni tedavi yöntemleri geliştirdiği bir yerdir görünüşte. Ancak Eli, zaman geçtikçe bu tuhaf kurumun birtakım gerçekleri örtbas etmeye çalıştığını fark eder. Gerçek ile halüsinasyon arasında bocalayan Eli, bulunduğu kurumun ona bir şeyler anlatmaya çalıştığını düşünerek karşısına çıkan işaretleri takip eder. Sonunda öğrendikleriyse tüm bu hastalık öyküsünü geride bırakacak, Eli’ın tüm geçmişini silerek ona yepyeni ve tüyler ürpertici bir kimlik verecektir.
Bilim-kurgu atmosferiyle başlayıp sürükleyici bir gerilim tüneli içinden, izleyiciyi hiç beklenmedik bir sona götüren film, her ne kadar çoğu soruya yanıt verse de Eli’ı bekleyen yeni hayat, üç noktayla bitirilen bir muamma olarak kalır. Bilimsel açıklamalar, dinî kehanetleri ne kadar örtebilir? Söz konusu paranormal güçler olduğunda bilim, ne kadar kifayet bulabilir? Bedenimiz, zihnimizin kontrolünde midir yoksa bambaşka etkilere mi aittir? Belki Eli’yı gerçek kimliği, en başından beri bu soruların yanıtlarındadır.