Fransız yönetmen Michel Hazanavicius, Artist (2011) ile Oscar’a uzanmış, böylelikle klasik sinemanın tüm kodlarına hâkim olduğunu göstermişti. Bu kez ise bir masaldan, ama aslında hiç de masalsı olmayan bir hikâyeden yola çıkarak izleyiciyi karanlık bir tarihin içinden geçiriyor. Jean-Claude Grumberg’ün Yüklerin En Değerlisi: Bir Masal (2020) isimli kısa masalından uyarlanan En Değerli Hediye (2024), II. Dünya Savaşı döneminde geçen ama Holokost’un adını hiç anmadan, onun gölgesini her an hissettiren, çizgileriyle değil boşluklarıyla konuşan bir animasyon. Masalsı anlatımı, klasik 2D çizimi, az ama öz diyaloglarıyla çocukların da erişebileceği bir sadelikte. Fakat asıl hedef kitlesi yetişkinler, zira film sorularla örülü: Vicdan, suskunluk, komşuluk, sorumluluk, hafıza.
Film, tren raylarının mekanik ritmi ile orman kıyısındaki köy yaşamını aynı çerçevede buluşturarak, sıradanlığın içinde süregelen şiddet biçimlerine dikkat çeker. Holokost’u doğrudan göstermeden, onun etrafındaki rutinleri görünür kılar. Merkezde, raylardan atılmış bir Yahudi bebeği bulan yaşlı bir oduncu çiftin hikâyesi yer alır. Bu küçük ölçekli anlatı, büyük suçların gölgesinde şekillenen bireysel eylemlerin etkisini sorgular; sistemin işleyişi içinde kısa bir tereddüt anı yaratabilecek insani tepkilere odaklanır.
Bu yıl Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan En Değerli Hediye, hafızaya, düşünmeye ve bugünle yüzleşmeye dair bir yapım.