“There is no place like home!” Türkçe çevirisiyle, “Ev gibisi yok!”
1939 yapımı Wizard of Oz, tür olarak macera-aile-fantastik sinemaya dâhil edilir, ancak hikâye içeriğinde çok daha fazlasını barındıran bir yapımdır. Film, orijinalinde 1900 yılında L. Frank Baum tarafından yazılmış masala dayanır. Dönemin sinemasının renkli ve ilgi çekici bir yapım araması sebebiyle Victor Fleming tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır. Ancak sinema adına çığır açıcı bu film, çekildiği yıl bütçesini zar zor karşılamıştır. Bunun en büyük nedeni ise filmin renk ve kostüm noktasında çok ciddi bütçelere ulaşmasıdır. Buna rağmen her dönemin sinemasında kendisine göndermeler yapılmış ve zaman sınırlarını aşan dünyasıyla Wizard of Oz, kültler arasına girmiştir.
Filme başlamadan önce şuna değinmek gerekir: Bu analiz, aslında bir rüya yorumlamasıdır ve iki açıdan ele alınabilir. Bunlardan ilki, kahramanın gördüğü masalsı rüyadaki macerasının anlatısı, ikincisi ise bu rüyayı realist biçimde ele alarak yazıldığı dönemi çok iyi bir şekilde eleştiren siyasi bir hiciv olmasıdır.
“Yaklaşık kırk yıldır bu öykü, gönlü genç olanlara sadık hizmet verdi. Ve zamanın gücü onun ince felsefesini eskitmeye yetmedi. Aynı sadakati ona gösterenler ve gönlü genç olanlar, bu filmi size ithaf ediyoruz.”
Oz Büyücüsü bu ithaf ile başlar ve filmin başlangıcında Judy Garland’ın canlandırdığı ana karakter Dorothy görülür. Karakterin bu ismi alma sebebi ise kitabın yazarı L. Frank Baum’un küçük yeğeni Dorothy’nin ölümüdür. Yazar, yeğenini bu şekilde ölümsüzleştirmek istemiştir. Hikâyeye dönecek olursak, Dorothy halası ve amcasıyla birlikte Kansas’ta bir çiftlikte yaşar. Ancak görüntüden de anlaşılacağı üzere bu yaşam, onun için fazlasıyla renksizdir. Bu yüzden filmdeki gerçek hayat sahneleri seyirciye sepya görünümüyle sunulur.
Çoğu kez evdeki yaşantının, bir yolculuktan daha karmaşık olabileceğini anlatan bu masal-film, aslında bir kendinin farkına varma, büyüme rüyasıdır. Evde uykuya dalan Dorothy, bir fırtınanın onu ve evini başka bir dünyaya götürmesiyle maceraya başlar. Hiçbir şeyin farkında olmadan kapıyı açar ve fazlasıyla renkli bir dünyayla karşı karşıya kalır. Artık izleyici de filmin bu yeni dünyasını renkli görecektir. Bilinmeze doğru yola çıkmadan bilinmezle yüzleşmenin mümkün olmadığını anlatan hikâyede karakterimiz, olması gerektiği gibi bu renkli dünyaya, Oz Büyücüsü’nün diyarına merakla atılır.
“Oz” kelimesi, anlatının masalsı yönüyle yazarın kitaplığındaki rafların birinin A harfinden N harfine ve diğer rafın O harfinden Z harfine kadar olmasından gelir. Bu diyarda periler, uçan maymunlar, cüceler, renk renk bahçeler, sarı tuğlalı yollar gibi tuhaf ve eğlenceli şeyler vardır. Ancak Dorothy’nin, her yolculuk hikâyesinde olduğu gibi bir eve dönüş süreci geçirmesi gerekir. Bu sebeple Dorothy, Oz Büyücüsü’ne gidip bunu nasıl başaracağını sorar. Bu yola koyulurken ona üç karakter daha eşlik eder. Bunlar kendisine bir beyin arayan Korkuluk, kendisine bir kalp arayan Teneke Adam ve kendisine cesaret arayan Korkak Aslan’dır. Birlikte cadıları, engelleri, korkuları aşarlar ve Dorothy’nin köpeği Toto dâhil her karakter birbirlerine yardım ederek hikâyenin sonuna kadar bir dönüşüm yaşar.
Dorothy ve arkadaşları Oz Büyücüsü’nü bulsa da onun, dertlerini çözemeyeceğini anlarlar. Çünkü Dorothy ve arkadaşlarının sorunlarına çözüm getirmek için bir sihir ya da büyü gerekmez. Onlar, perinin de Dorothy’e söylediği gibi, bu işin üstesinden ancak kendileri gelebilir ve öyle de olur. Bu yolculuk o ve arkadaşları için bir olgunluğa erişimdir. Dorothy hep hayalini kurduğu “Somewhere Over the Rainbow” şarkısında dile geldiği gibi, gökkuşağının ötesinde bir yere gitme düşüncesini rüyasında yaşamıştır; ancak bu yolculukta o yere gidememeyi değil, gitmemek diye bir tercih olduğunu öğrenmiştir. Zaten bu yüzden eve dönerken “Ev gibisi yok!” der. Fakat bir kült hâline gelen bu tabir, “otur oturduğun yerde” gibi bir telkin içermemektedir. Aksine, yaşananlar neticesinde ortaya atılan bir çıkarım, devinim, olgunluğa erişimdir. Dorothy eve döndüğünde sepya dünyasının da sevdikleriyle birlikte güzel olduğunu anlamıştır.
Filmin analizine ikinci açıdan bakacak olursak, hikâyedeki siyasi eleştiri göze çarpar. Bu eleştirel bakış açısının kaynağında XIX. yüzyılın son çeyreğinde Amerika’nın durumu vardır. Amerika’da, kitabın yazılmasından hemen önceki dönemde batıdaki çiftçiler ile doğudaki bankaların ters düşme durumu yaşanmıştır. Fiyat seviyelerindeki oynamalar Batılı çiftçileri şiddetli bir biçimde borçlandırmış ve fakirleştirmiştir. Bu sebepler yüzünden yazar L. Frank Baum, The Wonderful Wizard of Oz kitabını alegorik bir dille ele almıştır.
Ekonomi tarihçisi Hugh Rockoff filmdeki her karakterin bir sembolü içerdiğini söylemiş ve bunları şu şekilde açıklamıştır:
Dorothy: Geleneksel Amerikan değerleri
Toto: Muhafazakâr parti
Korkuluk: Yoksul çiftçiler
Teneke Adam: Endüstri İşçileri
Korkak Aslan: William Jennings Bryan (Siyasetçi – Demokrat Parti)
Cüceler: Doğudaki vatandaşlar
Doğunun cadısı: Grover Cleveland (Dönemin ABD Başkanı)
Batının Cadısı: William McKinley (Dönemin bir sonraki ABD Başkanı)
Kansas’taki Büyücü: Mark Hanna (Siyasetçi – Cumhuriyetçi Parti)
Oz Büyücüsü: Bir parça altın
Sarı tuğla yol: Altının standardı.
Bu dönemin en önemli konusu haline gelen altın ve borçların çözümü için bedava gümüş para dağıtma fikri birçok siyasetçi tarafından ortaya atılmıştır. Elbette bu dönemde Amerika’da altın, bir standart olarak belirlenmiş; altın miktarı da ekonomideki para miktarını, dolayısıyla fiyat seviyesini belirlemiştir. Eğer gümüş de paradan sayılır ve standarda dâhil edilirse para miktarı artacak, fiyat seviyesi yükselecek, çiftçilerin borcunun gerçek değeri de düşecektir. Belki de bu yüzdendir ki filmin sepya sahneleri yoksul ve tutucu bir Kansas yansıtmak için kullanılır ve bu soluk hayatın içindeki geleneksel Dorothy, bu sebeple gökkuşağının ötesine geçme fikriyle borçsuz, rahat bir hayata geçmek ister. Ayrıca bu siyasi düşünceye göre Oz kelimesinin kökü de bir altın ölçü birimi olan Ounce’tan (Oz) gelmektedir.
Hikâyenin sonunda Dorothy eve dönüş yolunu bulur. Ancak bunu sarı tuğla yol ya da Oz Büyücüsü sayesinde değil, “gümüş” ayakkabıları ile gerçekleştirir. Filmde ise hikâyeden farklı olarak daha albenili olması açısından gümüş ayakkabılar kırmızı pullu şekliyle yansıtılmıştır. Filmin başındaki ithaf yazısında da “Zamanın gücü onun ince felsefesini eskitmeye yetmedi.” denilerek aslında bu ciddi alt örgüye atıfta bulunulmuştur.
Tüm bunlar ışığında L. Frank Baum bunları masalının alt örgülerine zekice dâhil etmiştir. Bu yüzdendir ki bazı kesimlerce Oz Büyücüsü, çocuklar için uygun bir hikâye olarak görülmemektedir. Bir çocuk masalı gibi durmasına rağmen böyle siyasi bir düşünce içermesi onu sarkastik-müstehzi kılar.
Sonucunda her iki düşünce biçimiyle de bu anlatı 1900’lerden günümüze kadar gelmiş ve birçok nesil için heyecan verici bir hikâye olmuştur. Sadakati bu anlatıya gösterenler ve gönlü genç olanlar her zaman Oz Büyücüsü’nü anlatmaya devam edecektir.
Eray Meşeli