Sıcak tonlamalar, uzun estetik planlar, ağaç evler, kalabalık aileler, bütünlük ve beraberlik duyguları arasında kendine, özellikle de Sofia’nın gözlerinde, yer bulmayı başaran hüznün otoportresinde bu ay !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterime giren Too Late To Die Young (2018) var. Şili’nin renkli ve samimi dokusunu keyifli bir komün ruhuyla yansıtan film, sinematografik açıdan zarafete ve doğallığa doymayı vadediyor. Uluslararası Gijon Film Festivali’nden “En İyi Sinematografi Ödülü” ile ayrılan Too Late To Die Young, aynı zamanda yönetmeni Dominga Sotomayor Castillo’ya Locarno Film Festivali’nin son edisyonunda “Altın Leopar Ödülü” alan ilk kadın yönetmen unvanını kazandırdı. Başrollerinde Demian Hernández, Antar Machado ve Magdalena Tótoro’nun yer aldığı filmi 13-22 Eylül’de İstanbul’da, 19-22 Eylül’de İzmir ve Ankara’da gerçekleşen festival kapsamında izleyebilirsiniz.
1990 yazında Şili’de bir yaz temasıyla açılan sahne, okulların tatile girmesiyle şehrin dışında, doğayla iç içe, kendi kendini döndürmekte olan komünün yolunu tutan Sofia (Demian Hernández), Lucas (Antar Machado) ve Clara’nın (Magdalena Tótoro) araba yolculuğuyla başlıyor. Arabanın arkasından koşan köpeğin filmin başlangıç ve bitiş detayı olduğu düşünülebilir çünkü son sahnede de komünden dışarı doğru koşan, hikâyenin başıyla sonu arasındaki değişimin sinyallerini vurgulayan bir köpek sahnesi bulunuyor.
Film, genel itibariyle komün sınırları, birbirinden güzel ağaç evler, doğa manzaraları ve sık sık müzik yapan karakterlerin keyifli kesitleri arasında geçiyor. Atmosfere sadık kalan uzun çekimler, aniden kesilen sahneler, detayları yücelten ve mekansal estetiği öne çıkaran odaklamalar izleyicinin doku ve anlatıyla daha fazla empati kurmasına olanak sağlıyor. Sofia’nın banyo sahnesi, El Cerrito marketin geniş planı, motor ve araba yolculukları, çocukların havuza girdiği annelerinin kenarda karpuz yediği öğle saati, su arayan amca, yemek masasında bekleyiş, yılbaşı eğlenceleri, orman, yangın, şelale ve Clara’nın köpeği bıraktığı teslimiyet aralığı akılda fotoğraflaşan anlar arasında.
Film boyunca fazla göze sokmadan altı çizilen detaylarda da hayata dair tanıdık önermeler var. Ignacio (Matías Oviedo), Sofia ve Lucas arasındaki aşk üçgeni 16 yaş hayal kırıklıkları ve aşk acılarına vurgu yaparken; Sofia ve kardeşinin saç jölesiyle tanışma anı şehir hayatından ve tüketim bolluğundan uzak komün yaşamına atıfta bulunuyor. Sofia’nın babasından ve kardeşinden ayrılarak şehirdeki annesiyle yaşamak istemesinin de hem komün hayatına ve mevcut politik düzene dair bir sistem eleştirisi olduğu hem de baba-kız ilişkisinin eksik kalabilen iletişim bağına dikkat çektiği söylenebilir.
Filmin son dakikalarında, doğanın insan üzerindeki galibiyetini hatırlatan yangın sahnesi başrolde. Giderek büyüyen yangına karşı topluluk genelinde hissedebileceğiniz “paniksizlik” durumu, enterasan olmakla birlikte halihazırda beklenen bir duruma geliştirilmiş bir savunma mekanizması olarak algılanıyor. Film, yangın için gelen yardım ekibiyle son bulurken komünün akıbetinin ucu açık bırakılıyor ve uzaklara doğru koşan bir köpek detayıyla Too Late To Die Young perdeyi kapatıyor. Hem olay hem de durum hikâyesi sunan anlatı için iki saatlik bir estetik izlem yakıştırması yapmak mümkün.