Filmlerime kilografi diyorum, kil ve biyografiyi karıştırarak ürettiğim bir kelime. Çünkü filmlerim hep tanıdığım insanlar, yaşanmış hikâyeler üzerine oldu.
-Adam Elliot
Kökleri Alman işgalinden kaçmış Polonyalı Yahudi bir aileye dayanan Adam Elliot; palyaço bir baba, kuaför bir anne ve üç kardeşle Avusturalya’da bir çiftlikte büyüdü. Utangaç bir çocukluk geçirmiş olan Elliot, küçük yaşlardan gelen üretmeye olan merakını fotoğrafçılıktan oyunculuğa, çizimden heykelciliğe kadar alanlarda çeşitlendirerek zenginleştirdi. Ancak, hayli mükemmeliyetçi ve kendi deyimiyle kontrol manyağı doğasına en uygun sanat formunun animasyon olduğuna karar verdi. Ona göre bu iş için sabırlı olmak gerekiyordu, hikâyeyi pişmeye dikte etmek değil, hikâyenin kendisini pişmeye bırakmak gerekirdi. Hikâye ne kadar uzun olmak isterse, o kadar uzun olmalıydı. Elliot,1990’lı yılların ortalarına doğru Victoria Sanat Üniversite’si Film ve Televizyon’dan ilk stop-motion animasyonu Uncle (1996) ile mezun oldu. Bu film; 2000 yılında Brother (2000) ile tamamladığı aile üçlemesinin ilki, bir avuç filmden oluşan sinematografisinin de başlangıcı olacaktı.
Adam Elliot filmlerine kilografi der. Başlangıçta, çoğunlukla aile geçmişinden esinlendiği anlaşılan hikâyeleri kurguluyor gözükse de, yaşanmış hikâyelere olan ilgisini yalnızca bu kaynakla sınırlı tutmaz. Uncle’dan en iyi kısa animasyon Oscar’ı kazandığı Harvie Krumpet’e (2003) kadar ailesinin etrafında dönüp duran Elliot, Mary and Max (2009) ve son kısa animasyonu Ernie Biscuit (2015) ile bunun dışına çıkar, ancak yine de yaşanmış hikâyelerin peşine düşmekten vazgeçmez. Elliot; hem trajedi, hem de komedi dediği hikâyelerinde, ona anlatılan ya da bizatihi tanığı olduğu hikâyelerin çoğunlukça gözden kaçıralabilecek detaylarını bir araya getirir. Onun duyup ya da gözlemleyip bir araya getirdiği hayatlar alternatif bir evrende geçer gibidir; bir insanın sosyal statüsünü, yaşını, dinini, etnisitesini aşan ve sürreal gibi duran, ancak yanımızda ya da önümüzde olup bitecek kadar da gerçek olan insan manzaralarıdır bunlar. Elliot bu alternatif atmosferi yalnızca yaşanmışlıkları değil, onu yaşayanları da hikâyeleleştirerek yaratır. Zira herhangi bir animasyon filminde merkezi bir rolde olması beklenmeyecek bunamışları, bağımlılıları, psikolojik zorlukların batağında debelenenleri, sağlıksızları, engellileri, yalnızları, utangaçları, özgüvensiz olanları, yani kısacı tüm ifritleri kahramanlaştırır Elliot. Toplumun marjinlerine itilmiş bu insanların sıradışı karakteristiklerini, kendilerine özgü zevklerini, yaratıcılıklarını, onları herhangi birinden ‘tipe’ dönüştüren detayları yansıtarak önümüze yalnızca insanları değil, alternatif hayatları ve o hayatları düşünüş, gözlemleyiş, değerlendiriş biçimlerini de sunar. Aslında Elliot’un kimleri anlattığı en güzel Harvie Krumpet’in girişinde şöyle özetlenir:
“Kimileri önemli doğar
Kimileri önemli olur
Kimileriyse önemli işler yaparak öne geçerler
Ve bir de…diğerleri vardır”
İşte bu diğerleri; yani hayatın marjinlerinde duran ve hayata kendilerine özgü tutkularıyla tutunmaya çalışan tipler, Elliot’u ve animasyonunu hem trajik hem de komik kılandır. Ne önemli doğan ne önemli olan ne de öne geçen önemlilerden olanların imrendirici hayatlarına sahip değillerdir. Ancak yaşamak için sabretmeniz, aşağılanmalara katlanmanız, korkularınızla yalnız kalmanız, bazense yalnızca ölümü beklemek için yaşadığınızda birbirinden vurucu insan manzaralarıyla karşılaşırsınız. Bu yüzden; Elliot’un filmleri çok naif, kırılgan, elemli olduğu kadar eğlenceli, şaşırtıcı ve komiktir de. Zira hayatları küçük bir çevrenin içinde türlü fiziksel ve ruhsal engellerle tıkanmış olan, çoğunlukla geleceksiz tiplerin yaşadıkları hayatın monotonluğuyla çatışan sıra dışı yüzleri vardır. Elliot, bu manzaraları mümkün olduğunca şeffaf yansıtabilmek adına, hayatın doğrudan içinden gelen ve gerçek kişilere, yaşanmışlıklara dayanan hikâyelerinin saflığını bozmak istemezcesine 20 yılı aşkın kariyerinde hiçbir dijital animasyon imkânından faydanlanmadı. Animasyon karakterleri bilgisayar üretimiyle değil, uzun çalışma vakitleri ve emek isteyen el işiyle hayat buldu. Çünkü yarattığı her karakterin ifritliği; onun da içinde büyüdüğü, karakterini şekillendiren ve yaratıcı yönelimini dikte eden bir gölge olarak hep peşinden koştu durdu. Belki de bu yüzden ilk filminden son filmine kadar bağımlılık, delilik, fiziksel ve ruhsal engellilik, yahudilik, yalnızlık, korku, endişe, yani en genel anlamıyla azınlık ve farklı olmamın resimlerini çizdi ve çiziyor. Ve tüm bunları inatla ve takdir edilesi bir sabırla yaparken özgün, çarpıcı ve dobra yazarlığını, kıyamet sonrası bir dünyada yeryüzüne çıkmış yeni bir canlı türü gibi duran karakterlerinin karanlık ve deforme suratlarıyla bir araya getirmeye devam ediyor.
“Geçen gün bir grup çoçuğa bir konuşma yaparken çocuklardan biri kalkıp bir soru sordu.
-Her bir filminizi yapmak ne kadar sürüyor?
-Ortalama 4-5 sene.
-Yani artık yalnızca 4 film yapabilirsiniz.
muhtemelen haklıydı.”
-Adam Elliot
Çocuk haklıydı, ve iyi ki de haklıydı. Zira Adam Elliot zamanla kavga etmeyerek ve hikâyeleri serbest bırakarak anaakım animasyonlardan ayrılmış; gölgede kalanlara, perde arkasında duranlara hayat vermişti.