Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Bilgi Üniversitesi’nde Sinema TV ve Psikoloji okumuşsunuz. Aslında bilinen 2 kısa filminiz daha var. Okul projeleri olarak mı başladılar? Eski filmlerinizi de bulabiliyor muyuz?
Evet, iki arkadaşımla birlikte okul için bir ödev hazırlarken aklımıza dansçılarla çalışma fikri geldi. Ödevi heyecanla yaptık fakat hiç beğenilmedi, epey üzüldüğümüzü hatırlıyorum. Velhasıl, o ödev dans filmleriyle ilgilenmeme ön ayak oldu. Sonra okulda çok sevdiğim hocam Oğuz Yenen’in desteğiyle performans bazlı birkaç proje daha yaptım. Çoğu işimi internet sitemde (www.irmakkarasu.com) bulabilirsiniz.
Psikoloji eğitiminin, hikâyelerinizi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Film aracılığıyla ortaya koyduğum dünyalar, aldığım psikoloji eğitiminden ziyade uzun yıllardır içinde bulunduğum kişisel psikanalitik süreç ile şekilleniyor. Hikâyelerle, kişilerarası dinamikleri ve bunların altında yatan anlamları sorgulamayı amaçlıyorum. Film üretme pratiğim, psikanalitikmetadoloji üzerinden şekillendiği için, bana göre ikisi de birbirinden ayrılmaz disiplinler.
Bir dans filminin bu kadar etkileyeceğini ve düşündüreceğini sanmazdım. Çünkü hareketler de hatırlattıkları hisler de tanıdık. Koreograf aynı zamanda başrol oyuncusu olan Hazal Kızıltoprak. Sizin hikâyenizi anlatabilmesi için nasıl bir ortak çalışmanız oldu?
Edifice’in dünyası kafamda ilk canlanmaya başladığı andan itibaren Hazal’la çalışmak istediğimi biliyordum. Hazal’ın bu karakteri çok iyi anlayacağını ve aktaracağını düşünüyordum, nitekim öyle de oldu. Ben senaryoyu tamamladıktan sonra, epey uzun bir süre bu karakterin maruz kaldığı şiddeti, beden diliyle nasıl anlatabileceğimiz üzerine kafa patlattık.
Çekimler ne kadar sürdü? Vimeo’daki “Making Of” videonuz eğlenceli görünüyor, küçük sobalarla da olsa.J
Çekimler bir hafta sürdü ama aylar süren bir prova maceramız oldu. Benim için film yapmanın en güzel tarafı üretme sürecinin kendisi. Çok güzel bir ekiptik; bu filmi eğlenerek, her etapta birbirimizi anlamaya çalışarak, bahsettiğim kişilerarası dinamikleri deneyimleyerek ve tanıyarak yaptık. Böyle bir şeyi deneyimleyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Edifice ismi, evrensel de diyebileceğimiz sözsüz bir filmde, Latince’den İngilizce ve hatta Türkçe’ye geçtiği için de ideal görünüyor. “Heybetli Bina” gibi bir çevrimi var ancak bir yerde “ahlaki eğitim verilen yer” diye de okudum. Nedir gerçek anlamı?
Edifice kelimesinin anlamı, hem bina anlamına gelen aedificium kelimesi hem de ahlaki eğitim vermek anlamına gelen edify yüklemi ile ilişkilendiriliyor. Aynı zamanda ‘ahlaki eğitim verilen heybetli bina’ anlamında da kullanılıyor.
Hisler tanıdık dedik ama dünya festivallerinden de ilgi görüyor Edifice. Tepkiler ve festival deneyimleriniz nasıldı?
Festival deneyimleri güzeldi. İnsanlar, olumlu ya da olumsuz tahmin edebileceğimden çok daha fazla tepki verdiler. Benim için enteresan bir deneyim oldu.
Biz Türkiye’de yoğun bir baskıyla bu kontrol ediliyor olabiliriz ancak gelen tepkilerden, bunun gerçekten de evrensel olduğunu gözlemleyebildiniz mi?
Baskı ve kontrolün belirli ülkelere has şeyler olduğunu düşünmüyorum. İnsanın olduğu her yerde belli bir hiyerarşi de var. Hiyerarşinin olduğu bir yerde de baskının, iktidar mücadelesinin olmama ihtimali yok. Bu gündelik ilişkiler bazında da var, politik ilişkiler bazında da. Sadece Türkiye gibi ülkelerde bu baskı, daha çıplak ve örtüsüz bir şiddet ile vücut buluyor. Ancak baskının kendisi, farklı biçimleriyle de olsa oldukça evrensel. Dünyanın herhangi bir yerinden herhangi bir insana, tanıdık bir şey.
Türkiye’deki festivaller peki? Mesela Ankara Film Festivali’nde filmin gösterilebilmesi için bir onay belgesi alması gerekmiş ve filmi geri çekmişsiniz. Bir baskıya direnirken yenisi…
Türkiye’de senelerdir sistematik bir biçimde uygulanan sansür laneti son dönemde perçinlenerek arttı. Bakur (2015) filminin ve ekibinin başına gelenler çok üzücü, çok adaletsiz. Üstelik Bakur’un sansürlenmesini takip eden süreçte, sansür vakaları artarak çoğaldı. Bu noktada sansüre karşı durabilmek adına büyük riskler alan ve sansürlenen filmleri izleyiciyle buluşturan Documentarist, İşçi Filmleri Festivali gibi alternatif festivalleri desteklemenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Film bana bir süreçmiş ve devamı gelmeliymiş hissi verdi. Güncel olarak duyduğunuz hissi mi dışa vurmak istediniz?
Bu filmi yapma fikri; sürekli olarak maruz kaldığımı ya da maruz bırakıldığımı hissettiğim baskı, duygusal ve fiziksel şiddet üzerinden ortaya çıktı. Bu hisler üzerine, ekip olarak oturup kafa patlattığımızda ortaya çıkan, hepimizi kapsayan ortak bir öfke ve kırgınlığı anlatma derdiyle bu filmi yaptık. Yine aynı ekiple benzer bir sürece girmeyi çok isterim, bana da devamı gelmeliymiş hissi veriyor. 🙂
Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Yakın zamanda yüksek lisans eğitimime başlamak üzere Chicago’ya taşınıyorum. Orada bir süredir kafamda dönüp duran fikirlere odaklanmayı ve bolca üretim yapmayı planlıyorum.
Eser Ece Altınkaya