“I scream, you scream, we all scream for ice-cream…”
Down By Law (1986) başrollerinde Tom Waits, John Lurie ve Roberto Benigni’nin yer aldığı, Jarmusch’un üçüncü uzun metraj filmidir. Film Zack (Tom Waits), Jack (John Lurie) ve Roberto (Roberto Benigni) adında üç karakterin merkezde bulunduğu underground, naif bir hapishane komedisidir. İlk başta bu üç karakterden ikisinin yani Zack ve Jack’in hapishaneye düşmeden önceki hayatlarında kesitlere yer verilir. Dj Zack ve kadın satıcısı Jack bir şekilde sorumlu olmadıkları suçlardan ötürü kendilerini parmaklıkların ardında bulurlar. Daha sonra da aralarına cinayet suçlamasıyla hapse düşmüş bir İtalyan, Roberto katılır.
Birbirlerine karşı mesafeli olan bu üç mahkûm, zamanla gerek yaptıkları kader ortaklığının neticesi gerekse Roberto’nun yarım yamalak İngilizcesiyle ortama kattığı pozitif havanın etkisi sayesinde birbirleriyle kaynaşmaya başlarlar. Aralarındaki buzları bir şekilde eriten üçlü, bir süre sonra hapisten kaçmayı ve peşlerindeki güvenlik güçlerini atlatmayı başarır. Bu kaçış sırasında tanıştıkları bir kadına âşık olan Roberto, onunla yaşamaya karar verirken Zack ve Jack de ayrı yollara gitmeyi tercih ederler.
Jarmusch’un bu filmi, bir önceki eseri Stranger Than Paradise (1984) ile aslında birçok ortak özelliğe sahiptir. İki filmin de siyah-beyaz çekilmesi bunun yanı sıra durağan kamera kullanımı, müzik tercihleri, yine üç ana karakteri merkeze alması ve yine John Lurie’nin bu üçlüden biri olması da diğer benzer durumlar olarak sıralanabilmektedir. Bakıldığı zaman bir önceki filminde olduğu gibi ana karakterler yine belirli tipolojileri temsil etmektedirler. Az çok illegale bulaşmış, Amerikan olmayan, orta-sınıf ahlakına pek de uygun davranmayıp bu doğrultuda yaşamayan ve toplumda yabancılık çeken bu tipler Jarmusch filmlerinin karakteristik özelliklerinden biri olma hâlini devam ettirmektedir.
Fakat tüm bu benzerliklerin yanı sıra iki filmin ayrıştığı hususlar da bulunmaktadır. Öncelikle Down By Law (1986) için mizahi ögelerin daha da baskın tutulduğu -ki Roberto Benigni faktörü burada atlanmamalıdır- belirtilebilir. Ancak burada kastedilen, sulu sepken bir komedi anlayışından ziyade, daha çok kara mizahı içine alan bir tercihtir. Aslında bu kara mizah atmosferinin hemen hemen tüm Jarmusch filmografisinin kimliğini oluşturan temel sacayaklarından biri olduğu düşünülebilir; lâkin bu havanın en baskın hissedileceği film yine Down By Law olacaktır.
Jarmusch, filmlerinin birçoğunda aynı dili konuşmadan da anlaşabilecek insanların var olabileceği çıkarımını yapmaktadır. Burada da aynı dili konuşamama meselesi, Roberto karakteri üzerinden işlenmiş bir nevi mizahi olgular bu çatışma sayesinde yaratılmıştır. Bunun yanı sıra, Permanent Vacation’dan (1980) bu yana tüm filmlerinde ve röportajlarında belirttiği üzere Jarmusch’un dünya ile ilgili birtakım “meseleleri” olduğu gayet açıktır. Filmlerin mizahi ögeleri ne kadar yoğun olursa olsun, karakterlerin yaşadıkları dışlanmışlık, sınırın diğer tarafında olma durumu, hikâyenin akışı içinde kendine yer bulmaktadır. Bu karakterler, genel olarak toplumun tamamından farklı olduğu için dışlanan, ama o topluma dönebilmek içinde bazen çabalayan bazen çabalamayan tiplerdir. İllegal yanları vardır ve küçük ölçeklerde suça bulaşmışlardır; ama düşününce toplum için büyük bir tehlike arz etmemektedirler. Nitekim Down By Law’da da her ne kadar yasadışı bir hayat sürseler de Jack ve Zack tuzağa düşürüldükleri için, Roberto ise yanlışlıkla bilardo topuyla bir adam öldürdüğü için yargılanmaktadır.
Down By Law üzerine okuma ve inceleme yaparken esasında farklı bir perspektiften bakmak da mümkün gözükmektedir. Adaletin ve hapsedilmenin eleştirisi filmde üç karakterinin gerçekten kapatılması gereken azılı mahkûmlar sınıfında olup olmadıkları ve bu hapsedilmenin suçu önleyebilme konusunda ne derece yararlı olduğu soruları üzerinde yapılmaktadır.
Kropotkin hapsedilme yöntemine dayalı cezalandırma sistemini eleştirir. Ona göre hapishaneler mahkûmu küçük düşürmekte, şahsiyetini bozmakta, ruhunu sakatlamakta, onu denetleyenlerin elinde uysal bir hâle getiren insanlığa ve özgürlüğe aykırı kurumlardır. Öte yandan hapishaneler mahkûmla birlikte çevresini de cezalandırır. Hiçbir olumlu işlevi yoktur. Ne mahkûmu uslandırır, ne eğitir, ne de suçtan caydırır. Gerçekte en vahşi cezalandırma yöntemi olmasına karşın sanki iyi bir modelmiş gibi öne sürülür. Aslında ise cezaevleri birer suç okuludur.
Down By Law ile Kropotkin’in Hapishane çalışmaları birçok noktada örtüşmektedir. Modern devletler düzeni bir yana insanlığın var olduğu en eski çağlardan bu yana günümüze gelen en köklü cezalandırma usullerinden biri olan hapsedilme yöntemine karşı çıkış yahut bunu mizahi açıdan ele alış Kropotkin ile Jarmusch’un birleştiği fikri beraberinde getirmektedir. Kropotkin’in dediği gibi cezaevleri birer suç okuludur yani suça zemin hazırlar. Belki de Jarmusch’a göre, öyle olmasa hangi suçlardan girmiş olurlarsa olsunlar oradan kaçarak bir kuralı ve yasayı tanımamayı yine nasıl göze almış olacaklardır? Zack, Jack ve Roberto uslanmış, eğitilmiş ya da suçtan caydırılmış mıdır? Bu, pek olası görünmemektedir. Gel gelelim, belki de yönetmenin amacı en başta bu adamların hapiste olmaması gerektiğini söylemektir.
İlk gösterimini 1986 yılındaki Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren Down By Law, Jarmusch filmografisi içerisinde öne çıkmış yapımlardan biri olarak görünmekte. Dünya sinemasında kara mizah denince akla gelen ilk filmlerden biri olma özelliğini bugün dahi koruyan Down By Law, başlı başına bir yerginin yahut doğrudan taşlamanın değil parlak bir zekânın nadide örneği.