Bu paylaşımı yaparken çok düşündüm; güzel insanların bir araya geldiği, bakir sayılabilecek bu muhteşem yerin propagandası olur mu diye. Ama zaten sosyal medya paylaşımlarımız yapacağını yapıyor yeterince, Kabak artık gizli saklı bir yer olmaktan uzak… Belki bundan bir kaç yıl sonra gerçekten kelimenin tam anlamıyla kabak tadı verecek, ama günümüzde hala bu cümleyi mecaz sanatı örneklerinden birine dönüştürüyor Kabak…
Kabak’ı tanımlamak için kısa cümleler kuracağım ve kalanını fotoğraflara bırakacağım. Çam ağaçlarıyla bezeli, kekik kokuları yayılan bir vadi. Denize girip, sırtınızı çevirdiğinizde yeşile doyuran, Caretta Caretta’ların yumurta bıraktığı bir koy. Betonarme binaların olmadığı, farklı hayat felsefeleri olan insanları biraraya getiren Likya Yolu üzerinde bir güzellik. Şelale ve mağarasıyla, denizi ve kumsalı dışında da alternatifler veren bir doğa harikası. Trekking, yoga ve çadır kurma gibi aktivitelere olanak sağlayan bir kamp alanı…
Geçen yıl olduğu gibi Kabak’a 5 gün ayırdım. Bundan daha azı olmaz bence, zira uçakla bile gidilesi olmayan yolların yorgunluğunu atmak ve biraz keyfine varmak için ancak yeterli. Kabak’a nasıl gidilir peki derseniz, ben seçenekleri sayayım siz seçin: yollardan biri İstanbul-Fethiye otobüsüne binip min. 10 saati yolda geçirdikten sonra, Fethiye’de bir süre Faralya Köyü minibüslerini bekleyip 1 saati aşkın da minibüste geçirip, Faralya Köyü’nden Kabak Koyu minibüslerine atlarsınız, ki bu da size 15 dakikaya daha malolur. Bir diğer yöntem uçakla Dalaman’a gelmek. Dalaman Fethiye arasına 1 saat daha ekleyip üstüne bir önceki yöntemdeki Faralya ve Kabak yolculuklarını katın. Araba seçeneğine gelecek olursak; arabayı da Faralya’ya kadar kullanabilirsiniz. Faralya’dan Kabak Koyu’na minibüsle inmek ya da tercihe göre yarım saat orman yolunda yürümek mecburi… Arabanızı bu yola sokacağınızı hiç düşünmüyorum.
Biz uçakla gittiğimiz halde yollarda geçirdiğimiz 7 saatin yorgunluğunu Faralya Köyü’ndeki gözlemecide atmak istedik. Manzara muhteşem, mekan sahipleri ise inanılmaz tatlı insanlar. Varsa vakit soluklanın buralarda…
Benden size öneri, gitmişken mutlaka şelaleye gitmeniz. Eğer bir engeliniz yoksa “gerçekten” tehlikeli olan kısa yolu seçmenizi öneririm. Kısa yol, mesafe olarak kısa olup, uğrak yerlerde çokça vakit geçirmek isteyebileceğiniz keyifli bir macera sunuyor olacak size. Yol üstünde tatlı insanlarla tanışacaksınız ve belki de tanımadığınız insanların gerçekten hayati yardımlarına ihtiyaç duyacaksınız. Kiminle gittiyseniz, bu yolda bağlarınız pekişecek. Neyse daha fazla abartmayayım:) Fotoğraflar abartsın!
Biraz da ordan burdan, Likya’dan:
NOT: Bir de gitmişken şelaleyi görmek, derinlerine dalmak gerek. Gopro gibi ekipmana sahip olmadığım için buraların fotoğrafı yok, ama bırakın görmeyin. Görünce bir kat daha büyülenin…